Devrimci sosyalizmin büyük ustaları Karl Marx ve Friedrich Engels’in teorik, ideolojik ve politik çabalarının esas ekseni, proleter devrimci partinin temel mücadele perspektifleri ve görevleri hakkında açıklık ve berraklık sağlamak olmuştur. Bu çerçevede Gotha Programı’nın Eleştirisi ile Eylül 1879 tarihli Genelge Mektup (Zierkularbrief) hala güncelliğini koruyan, işçi sınıfı hareketine yol gösteren en önemli belgeler arasındadır.
Genelge Mektup’ta, “sosyalistlere karşı yasa”nın hemen başlangıç döneminde, Alman Sosyal Demokrat Partisi içinde ortaya çıkan sağcı parlamenter grubun oportünist tutumu açık ve sert bir şekilde eleştirilir. İşçi hareketini kurulu düzenin egemenlerini ürkütmeyecek bir liberal burjuva mücadele platformuna saptırma yönelimleri teşhir edilir. Proleter bir parti gerçek karakterini her türlü küçük-burjuva ve liberal sulandırmaya karşı korumak durumundadır. Engels, küçük-burjuva liberal bir parti kurmanın anlaşılır olduğunu fakat bu tür eğilimlerin devrimci bir işçi sınıfı partisinde yerinin olmadığını açık bir dille belirtir. İstiyorsanız kurun kendi reformist partinizi, sizinle somut pratik konularda ittifak yapmamız dahi mümkün olabilir, ancak bu tür platformların devrimci bir işçi sınıfı partisi içinde yer bulmasına göz yummak olanaklı değildir, der.
Sosyal Demokrat Parti içindeki küçük-burjuva oportünist unsurlara karşı yoğunlaşan mücadeleyle bağlantılı olarak, Engels Bebel’e yazdığı 22 Haziran 1885 tarihli mektupta, olası bir bölünmeye hazırlıklı olunması gerektiğine dikkat çeker: “... bence her koşulda tutmamız gereken üç pozisyon var: 1. Zürih matbaası ve basımevi, 2. ‘Sosyal Demokrat’ gazetenin yönetimi, 3. ‘Neue Zeit’”.
Engels burada, partideki bölünmenin kaçınılmaz olduğunun ve bunun giderek yaklaştığının altını çizer. Alman sosyal demokrasisinde oportünistlerden kopuşun, parti dışı burjuva unsurlardan kurtulmanın siyasi atmosferin temizlenmesine yol açacağı görüşündedir. (MEW, Bd. 36, s.335-337)
Marx sonrası oniki yıl...
Marx’ın ölümünden sonra uluslararası işçi hareketinin teorik ve politik yükü tüm ağırlığıyla Engels’in omuzlarındadır. Engels, özellikle o dönemde giderek kitleselleşen sosyal demokrat partiler bünyesinde boy gösteren oportünizme karşı mücadelenin tüm yükünü üstlenmek zorunda kalır. Doğrudan öneri ve müdahaleleriyle, Almanya, Fransa ve İskandinav ülkelerinde, ideolojik sapmaların önüne geçebilmesi için sosyalist partilere destek sunar. İngiliz ve Amerikan sosyalist hareketlerindeki inatçı mezhep ruhuna karşı kararlılıkla mücadele eder. Bu sosyalistleri, işçi kitleleriyle yeterli temas kuramadıkları ve marksist teoriyi somut koşullara uygulayamadıkları için eleştirir.
Engels Alman sosyal-demokratlarını dar kafalılıkları, oportünizmleri ve milliyetçi eğilimleri nedeniyle döne döne eleştirmiş, yaşamının son yıllarını, Marksizm’in bir dizi konuda berraklaşmasına, çeşitli ülkelerdeki işçi partileri için bilimsel strateji ve taktiğin geliştirilmesine adamıştır.
“Sosyalistlere karşı yasa”ya karşı zafer ve oportünist tehlike
Legal koşullar Almanya’da yeni bir taktik mücadele çizgisinin geliştirilmesini zorunlu kılıyordu. (“Sosyal demokrat” okurlara veda mektubu, MEW, Bd. 22, s.76) Engels, işçi sınıfının mücadele koşulları açısından ortaya çıkan bu yeni duruma ilişkin partiyi iki tehlikenin beklediğini altını çiziyordu. Birincisi partinin bir darbeye yol açacak bir provokasyon tuzağına düşmesiydi. Partinin mevcut legal olanakları sonuna kadar ustaca kullanarak işçi sınıfını kesin zafere hazırlaması hayati önem taşıyordu. İkinci tehlike ise, partinin egemen sınıfın şiddette başvurmaktan hiçbir zaman kaçınmayacağı gerçeğini gözden kaçırması ve devletin sınıf karakterini gözardı etmesiydi. Bu veda mektubunda Engels, Almanya’nın ikinci bir olağanüstü hal yasasını kaldıramayacağının altını çiziyordu. Devrim teorisi, devlet sorunu ve proletarya diktatörlüğü, demokrasi ve sosyalizm için mücadelenin diyalektik bütünlüğü, günlük pratik başarılar adına işçi sınıfının asli hedefinin unutulması (oportünizm) vb. başlıklar, Engels’in ömrünün son yıllarında üzerinde titizlikle durduğu temel konular ve sorunlardı. Volmar ve tayfası “sosyalistlere karşı yasa”nın kaldırılmasından sonra işçi sınıfı hareketini reformist-parlamentarist bir kulvara çekme çabalarını açıktan yürütmekteydi. Engels bunu görmüş ve somut girişimlerle müdahalelerde bulunmuştu.
Bu bağlamda Engels’in “1891 Sosyal Demokrat Parti Programı taslağına yönelik eleştiri”si bugün için de önemli dersler içermektedir. Engels, oportünistlerin, işçi sınıfına tutarlı ve net bir marksist program oluşturma çabasına ağırlık vermek yerine, reformist yönelim ve taktik politikaların dayanağı yaptıkları Gotha Programı’na karşı özellikle açık ve kesin bir tutum aldı. Marx’ın uzun yıllardır saklanan eleştirilerini yayınlamaktaki kararlılığı bunun bir ifadesiydi.
Oportünizmin ana odağı olan SPD parlamento grubu, Engels’in Marx’ın Gotha Programı’na yönelik eleştirilerini yayınlamış bulunmasına karşı partinin merkez organı Vorwärts’ta resmi bir bildiri yayınladı (19 Şubat 1891). Bildiride, “Neue Zeit’in editörleri tarafından yayınlanan Marx’ın mektuplarının yayınının “parti yönetimi ve [parlamento] fraksiyonunun ön bilgisi olmadan gerçekleştiği”nin altı çiziliyor ve bu mektupların bu biçimiyle yayınlanması eleştiriliyordu.
Marx’ın “Gotha Programının Eleştirisi”, Engels’in çok özel kararlılığı sayesinde parti liderliğinin ve Vorwärts editörlerinin isteklerine karşın yayınlanmıştı. Oportünistlerin ve uzlaşmacıların bu eleştiriden korkmaları için her türlü nedeni vardı. Marx’ın Lasalcılık eleştirisi sadece reformistlere karşı bir cepheden saldırı değil, aynı zamanda parti içinde uzlaşmacı, şiddete dayalı devrim ve proletarya diktatörlüğünün telaffuz edilmesinden bile çekinen kesimlere de bir saldırıydı.
Vorwärts gerçekte marksist görüşlere karşıydı. Bu nedenle oportünistlerin devrimci Marksizme açıkça saldırmalarını teşvik etti. “Alman sosyal-demokratları marksist ya da Lasalcı değil, sadece sosyal demokrattır” sözleri, sosyal-demokratların önde gelenlerinin oportünizmini gözler önüne seriyordu. Parti önderliği Engels’e karşı rahatsızlığını açıkça dile getiriyordu. “Yurtdışından bir kitle hareketine önderlik edilemez”, “Alman sosyal demokrasisi, önderliğinin yurtdışına taşınmasına asla ve asla tahammül edemez” vb. sözler, bu rahatsızlığın açık ifadesiydi (Vorwärts, 13 Kasım 1891).
Engels, program taslağının oportünist karakterini sert bir biçimde mahkûm etti. Kapitalizmin sosyalizme adım adım evrimleşmesine dayalı oportünist eğilime karşı cepheden savaş açtı.
Erfurt Kongresi’nde ele alınacak olan yeni taslak programda proletarya diktatörlüğünden ve şiddete dayalı devrimden söz edilmiyor, dahası hala monarşiye dayalı bir rejimin egemen olduğu o günün Almanya’sında cumhuriyet talebi dahi yer almıyordu. Kautsky tarafından hazırlanan taslağa, Almanya’daki yarı mutlakıyetçi düzene adaptasyon düşüncesi, Junkerlerin siyasi yönetimine boyun eğme ruhu hakimdi. “Sosyalistlere karşı yasa”yla yeniden yüzyüze kalma korkusuyla “demokratik cumhuriyet” talebinden vazgeçme yaklaşımı devrimci sınıf bakış açısından hiçbir şekilde kabul edilemezdi.
Engels ‘90’lı yılların Prusya-Alman Reich’ında, sınıfsal analiz temelinde, cumhuriyet talebi dahil tüm demokratik taleplerinin gerçek savunucusunun sosyal demokrat işçi partisi olması gerektiğinin altını çiziyor, “demokratik cumhuriyet” talebi doğrultusunda tüm toplumsal kesimlere önderlik yapabilecek tek gücün işçi sınıfını olduğunu vurguluyordu. (Paul Lafargue’a 27 Haziran 1892 tarihli mektup, MEW, Bd.38, s.346)
Engels’e göre, demokrasi uğruna mücadelenin sosyalizm mücadelesine bağlı olarak ele alınması sorununa yaklaşım sadece Almanya’daki hareket açısından değil, diğer ülkeler için de hayati önemdeydi. Ortaya çıkan oportünist eğilimler egemen sınıflarla uzlaşma üzerinden adım adım sosyalizme geçilebileceği hayalini yaymaktaydı. Diğer taraftan ‘90’lı yılların başında özellikle Fransız işçi hareketi içinde açıkça ifade edilen milliyetçi-cumhuriyetçi yaklaşım, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki işçi partilerinin önceliğinin cumhuriyeti kazanma olması gerektiğinin savunulması, bu çerçevede Fransız sosyalistlerinin kendi ayrıcalıklı konumlarını vurgulamaları, Engels’in tepkisine yol açıyordu. Bu nedenle Engels, hem sosyalizm mücadelesini gözardı etme hem de cumhuriyeti kutsamanın işçi hareketi için açık bir tehlike oluşturduğunu özellikle mektuplarında sık sık dile getirdi. Önce cumhuriyetin kazanılması ve ardından sosyalizme adım adım geçiş (zira cumhuriyet olmadan sosyalizm kurulamaz hayali o sıra çok yaygındı) tam bir oportünizm ve proleter enternasyonalizmi ilkelerine zıt bir yaklaşımdı.
Engels, büyük kafa karışıklıklarına ve oportünizme yol açan bu temel önemde konu hakkında, ölümünden kısa bir süre önce Lafargue’a şunları yazıyordu:
“Cumhuriyet biçimi sadece monarşinin basit bir inkarıdır- ve monarşinin devrilmesi devrimin basit bir yan ürünü olarak ortaya çıkacaktır.
“Almanya’da burjuva partileri o kadar tükenmiş durumda ki, biz monarşiden doğrudan sosyal bir cumhuriyete geçmek durumuyla yüzyüze kalacağız. Bu açıdan sizler burjuva cumhuriyetinizi monarşilerle kıyaslayarak, bunu başka uluslara bunun için mücadele etmeleri gereken şey olarak sunmamalısınız. Sizin cumhuriyetiniz, bizim monarşiler; ikisi de proletaryaya karşı tek ve aynı şeylerdir. Siz monarşist burjuvazimize karşı bize, biz de cumhuriyetçi burjuvazinize karşı size destek sunacağız. Bu karşılıklılık bir şeydir. Ve monarşinin altında ezilen yoksulların iyiliksever burjuva cumhuriyetçileri tarafından kurtulması ile herhangi bir ilgisi yoktur. Bu ne enternasyonalizm fikri ne de tarihsel durumla bağdaşmaktadır.” (Engels, P. Lafargue’e mektup, 27 Haziran 1893, MEW, Bd. 39, s.90)
Ve Engels şunları ekliyordu: “Sonuçta Cumhuriyetiniz yaşlı I. Wilhelm ve Bismarck sayesinde ortaya çıktı. O da aynı bizim monarşist yönetimler gibi burjuva bir yönetim.”
Küçük-burjuva unsurlara dikkat!
Engels sosyal-demokrat partinin kitlesel bir gerçek işçi parti olması ve politik etkinliğinin artmasını memnuniyetle karşılarken, küçük-burjuva kesimlere karşı kararlı ideolojik bir mücadelenin sürdürülmesi gerektiği üzerinde titizlikle durur. Kapitalist gelişme süreci içinde aydınların olduğu gibi küçük-burjuva katmanların da işçi sınıfı saflarına katılmalarından doğal bir sonuç olamazdı. Fakat Paul Stump’a yazdığı mektupta, parti yönetimi için bu yeni “unsurların” sindirilmesinin eskiden olduğu kadar kolay olmayacağına özellikle dikkat çekiyordu.
“Büyük kentlerin en bilgili ve dinamik işçileri saflarımızda. Yeni katılımlar ya küçük kentlerden ya da kırsaldan. ... Öğrenciler, ya da yok olmaya mahkûm küçük-burjuva kesimler, bir kısmı hala bir parça toprak sahibi, üstüne üstlük bir de küçük köylüler...” (3 Haziran 1895, MEW, Bd.39, s.367)
Engels, parti içinde açık ve çok yönlü bir ideolojik mücadele sürdürülmeden bu kesimlerin sadece eleştiri ve önlemlerle parti içinde eritilemeyeceğini önemle hatırlatır. “Midede sindirme sürecinin” gerçekleşmesi için daha çok “asit”in gerekli olduğunu söyler. “Partinin gerçek birliği ancak böyle sağlanır, temel tartışma konularına göz yumarak değil” der. (Wilhelm Liebknecht’e mektup, MEW, Bd.39, s.332).
Oportünizmi güçlendiren etkenler
Lenin, oportünizm ve emperyalizm arasındaki diyalektik ilişkiyi açıklarken, esas olarak Engels’in 1890’lı yıllarda bu konuda yaptığı teorik saptamalara dayanıyordu. Bütün bu süreçte Engels’in farklı dönemlerde ve koşullarda yaptığı değerlendirmeler üç farklı alanda odaklanmaktadır.
Birincisi, parti içinde küçük-burjuvaların giderek artan sayısıydı. Bu kesim parti içindeki oportünist eğilimlerin sınıfsal temelini oluşturuyordu. Küçük-burjuva katmanların işçi sınıfı partisine yönelmesini Engels, Almanya’nın özgün ekonomik ve politik durumuna bağlıyordu. (Bebel’e Mektup, 21 Haziran 1882, MEW, Bd.35, s.334, ve 23 Temmuz 1892, MEW, Bd.38, s.407)
Kapitalizmin hızlı gelişimi kır ve kent küçük burjuva katmanlarını iflasa sürüklemekteydi. Sosyal Demokrat Parti Prusya militarist devletine ve halk düşmanı politikalar karşı mücadele eden tek politik güç konumundaydı. Bu küçük-burjuva katmanlar Sosyal Demokrat Parti’yi kendilerinin de çıkarlarını temsil eden tek gerçek politik temsilcileri olarak görüyorlardı. Engels 1892’de, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu başlıklı eserinin Almanca ve İngilizce önsözlerinde “işçi sınıfı saflarındaki aristokrasi”ye dikkat çekerek, bunun oportünizme yeni bir zemin oluşturduğunu ifade eder.
İkinci olarak Engels, parti yönetiminin yeni sosyal bileşimine, gazete, dergi ve yerel parlamentolarda faaliyet gösteren fonksiyonerlerin artan ağırlığına dikkat çeker ve redaksiyonlarda artan bu “parti memurları”nın parti tabanıyla ilişkilerinin zayıfladığını ve marksist dünya görüşünden uzaklaştıklarını önemle saptar.
Parti içinde ağırlığı artan bu güçlerin ciddi bir tehlike oluşturduğu, güçlenen oportünist eğilimin bununla sıkı sıkıya bağlantılı olduğu gerçeği, Engels’in bu yıllarda yazdığı tüm mektuplarında açıkça görülmektedir.
Oportünizmi besleyen üçüncü bir etken, egemen sınıfın reform politikaları doğrultusunda attığı adımları güçlendirerek, parti içindeki oportünistlerin devrimci strateji ve taktik sorunlara ilişkin sürdürdükleri tartışmalara dolaylı destek sunmasıydı. Oportünistler işçi sınıfı partisini bir reform hareketine dönüştürme çabaları açıktan dillendiriyorlardı. Egemen sınıflar, işçi hareketini, marksist dünya görüşüyle silahlanıp mevcut toplumsal düzeni tasfiye etme mücadelesinden vazgeçirmek, kurulu düzene ilişkin sosyal illüzyonlar yaymak, büyüyen işçi hareketini politik olarak etkisiz konuma getirmek amacıyla, bir dizi yeni taktik politika gündeme getirdiler. Yeni yöntem ve araçlarla devrimci işçi hareketinin önünde set kurmaya çalıştılar. Engels oportünistlerin gerçek karakterlerini, eğilimlerini, platformlarını açığa çıkarmak için Bebel’e sürekli uyarılarda bulunmuştu. Bu kesimleri sınıf mücadelesinin temel sorunlarını, işçi hareketinin burjuva devlete ilişkin tutumunu açıkça ifade edecekleri tartışmaya zorlamak gerekiyordu. Sınıf mücadelesinin tali sorunları üzerinde gereksiz tartışmalar, yalnızca bu esas sorunların karartılmasına yol açacaktı. Bu tuzağa düşmemek gerekirdi, Engels önemle bunu hatırlatıyordu.
1892 yılındaki mektuplarda Engels, oportünistlerin parti içinde kendi fikirlerini propaganda etmeye devam etmeleri durumunda, tartışmanın partide yolları ayırana kadar kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerektiği uyarısında bulunur:
“Volmarcılık gösteriyor ki, bunların partiyle herhangi bir bağları kalmamıştır. Bu yıl ya da gelecek yıl yolları ayırmak kaçınılmaz olacaktır. Öyle gözüküyor ki bunlar devlet sosyalizmi dilenciliğini partiye zorla dayatacaklardır.” (Bebel’e Mektup, 23 Temmuz 1892, MEW. Bd.38, s.407)
Engels bu saptamayı Haziran 1892 yılında yapmaktadır. Volmar devlet sosyalizmi fikrini yabancı basında, partinin tüm uyarılarını hiçe sayarak savunmaya devam etmiştir. Engels’in bu kesimle yolları ayırma talebi oportünizme karşı mücadelede ilkesel önemdedir. Fakat yazık ki Alman partisi liderleri “parti birliği”ni korumak adına buna yanaşmamışlardır.
Engels’in ölümünden sonra oportünizm yavaş yavaş partinin en önemli araç ve aygıtlarını ele geçirdi. Partinin merkez organı Vorwärts fiilen artık onların denetimindeydi. On yıl içinde taşra basınının da en önemli bölümünü ele geçirdiler. Sendikaları uzun zamandır onlar yönlendiriyordu, sendika liderlerinin çoğunluğu reformistti. Reichstag’daki parlamento grubunun önemli bir kısmı, Bernstein’ın “pratik programı”nı çoktan (Bernstein’dan da önce!) kendine eylem kılavuzu edinmişti. Sonuçta Lasalcılık ve Bernsteincılık temel ideolojik sorunlarda partide etkin bir hale gelmişti.
Tarih Engels’in oportünizme karşı Alman partisine yaptığı hayati uyarıların olağanüstü önemin çoktan doğruladı. Bu uyarılardan öğrenmek, günümüz Türkiye’sinde halen orta sınıf aydınlarının sol Kemalist ya da sol liberal ideolojik basıncı altında bulunan devrimci hareketimiz için ayrıca bir önem taşımaktadır.