İnsanlık tarihinde işçi sınıfı ve emekçilerin gerçekleştirdiği en şanlı devrimin; Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 107. yılını geride bıraktık.
Bundan 107 yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi dünya halklarının yanı sıra; milyonlarca işçi ve emekçi için bir dizi şeyi temelinden değiştirdi. Ekim Devrimi’nin toplumun ezilen ve sömürülen kesimleri için yarattığı bütün değişikler yalnızca SSCB ile sınırlı kalmadı. Bu nedenle Batılı emperyalist devletler “dünyada dolaşan bu hayaletten” ve işçi sınıfının Ekim Devrimi ile birlikte daha gür çıkan sesinden büyük bir çekince duydular. Ekim Devrimi’nin emekçiler adına yarattığı kazanımların basıncıyla kendi ülkelerindeki işçi ve emekçilere belli hakları tanımak zorunda kaldılar. Aradan geçen yüz yıla rağmen kapitalist emperyalist devletler bugün hala bu hakları tırpanlamaya, işçi ve emekçilere, gençlere dönük sömürü ve kölelik zincirlerini kalınlaştırmaya çalışıyor!
Ekim Devrimi’nin bir çağı kapatıp “proleter devrimler çağını” açarken yarattığı büyük dönüşümler bugün hala aşılamamıştır. Zira Ekim Devrimi merkezine insanı, doğayı alırken mevcut kapitalist düzen yalnızca daha fazla kârı ve sömürüyü almaktadır. Ekim Devrimi onlarca farklı ulustan, dilden ve inançtan halkın kardeşçe yaşadığı bir toplumsal düzenin önünü açmıştı; mevcut emperyalist-kapitalist sistem ise burjuvazinin çıkarları için halkların birbirine düşman edildiği, gerici boğazlaşmalar ile milyonların vahşice katledildiği bir düzendir.
Bu ve benzeri temel ayrımlar iki sistemin evrendeki her şeye yaklaşımının birbirine zıtlığını gözler önüne serer. Bu kimi zaman haklar ve özgürlükler konusunda, kimi zaman “üretimin” planlamasında, kimi zaman sağlıkta kimi zaman ise eğitim alanında kendini gösterir.
***
Emperyalist kapitalist sistem sürekli olarak “insanın özünde bencil olduğu” yalanını ortaya atar. Oysa “özünde bencil olan” şeyin kendisi burjuva sınıfıdır. Çünkü toplumsal üretimi ve toplumsal yaşamı yalnızca kendi çıkarları ve daha fazla “kâr” üzerine kurmuştur.
Oysa ki sosyalist toplumda daha en başta insan ve doğa merkeze alınır. Toplumsal üretim, bir avuç asalağı zengin etmek için değil toplumsal ihtiyaç ve gereksinimlere göre “planlı” bir şekilde gerçekleştirilir. Bu üretim sisteminde işçi sınıfı toplumsal yaşamda ihtiyaç olanı, yani temelinde kendisi ve toplum adına bir gereksinimi üretir. Üstelik işi yalnızca makinenin başında ya da bantta durmak değildir. Daha en başta o üretime duyulan ihtiyacı, kolektif karar alma mekanizmaları içinde kendi belirler. Üretimdeki yeri yalnızca “kol emeğine” bağlı ve tek yanlı değildir. Zihinsel emeği ve gücü de kolektif tarafından ortaya çıkarılmıştır. Ortaya çıkan zenginlik bir avuç asalak için değil kendisinin de parçası olduğu bütün bir toplumundur.
***
Ekim Devrimi ile yaşanan bu büyük dönüşümün gerisinde kuşkusuz “eğitim sistemi” önemli bir yer tutmaktadır. Ekim Devrimi ile “yeni bir insan” yaratılmak istenir. Bu yüzden “eğitime” kapitalist sistemde olduğu gibi yalnızca insan yaşamının bir döneminde/çağında yapılan, kâr için üretmeyi hedefleyen bir misyon biçilmez. Eğitim, kurulan bu yeni toplumsal düzende bunun çok daha ötesini ifade eder. Sosyalizmin inşası için genç kuşakların şekillendirilmesinde ve toplumun geleceğinde oldukça önemli bir misyonu vardır.
Ekim Devrimi ile devrimin daha ilk yıllarda ciddi bir okuma yazma seferberliği başlatılmıştır. Çarlık Rusya’sı döneminde eğitime bakış gerici feodal saiklere dayanır ve kiliselerin, din adamlarının kontrolündedir. Üstelik eğitime toplumun çok sınırlı bir kesimi ulaşabilmektedir. Lenin’in 1913 yılında yazdığı bir makalede yaptığı vurguya göre, eğitim öğretim çağındaki insanlar nüfusun %22’sini oluşturmasına rağmen nüfusun ancak %4,5’i öğrencidir. Yoksul ve geri kalmış halkın büyük bir kısmı okuma, yazma dahi bilmemektedir. 1917-1920 yılları arasında, bütün zorluklara rağmen, okuma-yazma bilenlerin sayısı erkeklerde %44,6’ya ve kadınlarda ise %25,8’e yükselmiştir.
Ekim Devrimi’nin eğitim alanına getirdiği önemli değişikliklerden biri de “eğitimin ücretsiz ve mecburi” olmasıdır. 7-15 yaş arası çocuklar için eğitim zorunludur. Sovyet eğitim sisteminde eğitimde “her yaştan” ilkesi geçerlidir. Yani bir çocuk kadar bir işçi de eğitim hakkına erişebilir. Üniversitelerde işçi fakülteleri kurulur.
Sovyet Eğitim Sistemi’nde “politeknik eğitim” vardır. Politeknik eğitim; eğitim ile üretimin iç içe geçtiği bir eğitim modelidir.
“İnsan üretim sürecine toplumsal biçimde katılıp emeğinin ürününe sahip olacak, bu süreçte de eğitim alacaktır. Eğitim ile üretimin iç içe geçtiği, her üretim ortamının eğitim, her eğitim mekanının da üretim olarak işlev göreceği bir sistem tanımlanır politeknik eğitimde. Her eğitimin temelinde üretim yer alacak, ortak zenginliğin üretilmesinde de eğitim temelinde bakılacaktır. Birey, bütünü hakkında herhangi bir anlayışa sahip olmadığı üretim sürecinde sadece bir araç olmaktan kurtulur ve sürece egemen olur. İnsanın üretim sürecine, dolayısıyla kendisine ve topluma yabancılaşmasına son verecek olan önemli bir alandır. Politeknik eğitimde bireylere en temel teknik yöntem ve beceriler kazandırılır. İşçi farklı üretim alanları arasındaki temel bağ ve benzerlikleri kavramak ve bu temelden faydalanarak karşılaştığı her türlü problem ve yenilikle baş etme olanağı bulur. Öğretilen temel, işçinin üretim sürecine, üretim sürecinin herhangi bir kesimine esir olmasının önüne geçer. Ona farklı görevlere uyum sağlama esnekliği kazandırır.”*
***
Bugün “eğitim hakkı” derinleşen kriz koşullarında giderek erişilemez hale geliyor. Yalnızca parası olan eğitim alabiliyor. Milyonlarca işçi ve emekçi çocuğuna niteliksiz, dinci gerici bir sistem reva görülüyor. Özel okullar pıtrak gibi çoğalıyor.
Oysa bundan yüz yedi yıl önce Sovyetler Birliği’nde eğitim erişilebilir, nitelikli, parasız ve laiktir. Eğitim anadilde verilir. Eğitim yalnızca okulda başlamaz. Okul öncesi eğitim ve anaokulu düzeyinde eğitim ile birey daha 3 yaşında kolektif yaşamın bir parçası haline getirilir.
Okul öncesi eğitim ve anaokulu eğitimi veren kurumlar, çocuk köyleri ve evleri ile çocuklar çok erken yaşlarda toplumsal yaşama katılır. Kolektif bir ilgi ve emekle yetiştirilirler. Üstelik bununla, çocuk bakımı ve ev işleri ile evlerine kapatılan kadınların toplumsal yaşama ve üretime katılması da hedeflenir.
Sovyetler Birliği’nin eğitim başta olmak üzere bir dizi alanda başlattığı dönüşümle yarattığı Sovyet insanlarına sayısız örnek verilebilir. Bir Sovyet insanı olan Valentina Tereshkova ilham verici örneklerden biridir. İşçi bir ailenin işçi çocuğudur Valentina. Komsomol üyesidir. Bir tekstil işçisi olarak 1963 yılında uzaya çıkan ilk kadın olmuştur. Sovyetlerin politeknik ve “her yaşta eğitim” ilkesi ile 1966 yılında kozmonot/uzay mühendisliği eğitimini tamamlamıştır.
Günümüzde yüzbinlerce işçi ve emekçi çocuğu imkansızlıklardan ötürü daha küçük yaşlarda eğitimden uzaklaşıyor. Yahut MESEM ve Çırak Okulları adı altında kapitalist çarkların arasında yaşamları öğütülüyor. Bu iki örnek iki farklı düzenin, yani kapitalist sistem ve sosyalist sistem arasındaki farkın belki de en çıplak örneğidir.
Ekim Devrimi ile 107 yıl önce yaratılan bütün ileri değerler bugün hala aşılamamıştır. Ekim Devrimi insanca yaşayabileceğimiz, çalışabileceğimiz ve eğitim alabileceğimiz bir dünyanın ancak sosyalizm ile kurulabileceğini gözler önüne sermiştir.
S. Dede
* /ana-sayfa/kizil-bayrak-yazilari/guncel/ekim-devrimi-100-yilinda-yeni-insanin-insasinda-egitim-g-umut