Ekim Devrimi 100. yılında... Emeğin korunması ve Sovyetler Birliği deneyimi

“Başkası için servet üreten basit bir makine” haline getirilmiş “bir yük hayvanından daha beter” olan işçiler Ekim Devrimi ile iktidarı ele alarak başka bir yaşamın mümkün olduğunu göstermişlerdir. Ve bugünün ağır sömürü ve kölelik koşullarında çalışan işçiler için Ekim Devrimi yol göstericidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Eylül 2017
  • 06:19

Ekim Devrimi ile tarihe açılan yeni sayfada, emeğin korunmasına yönelik alınan önlemler, neden sosyalizm sorusuna verilecek yanıtların en somut örneklerini oluşturmaktadır. Zira Sovyetler Birliği’nde yaşama geçen emeğin korunmasına yönelik önlemlerin yükselttiği çıtaya günümüz gelişmiş “uygarlığı” yaklaşamamaktadır bile.

Parayı ve hep daha fazla kazanmayı amaçlayan kapitalizme karşılık insanı temel alan sosyalizmi kıyaslamak için Sovyetler Birliği’ndeki emeğin korunması önlemlerine yakından bakmakta fayda vardır.

Çalışma saatinin kısaltılması ve tatil günlerinin uzatılmasıyla gelen serbest zaman

“Zaman, insanın gelişmesinin mekânıdır. Kullanacak boş zamanı olmayan, uyku, yemek vb. gibi salt fiziksel kesintiler dışında tüm yaşamı kapitalist hesabına çalışmaya giden bir insan, bir yük hayvanından daha beterdir. O, fizik olarak ezilmiş, kafaca alıklaşmış, başkası için servet üreten basit bir makinedir.”1

Kapitalizmde çalışmanın zorunluluğuna ve yabancılaştırıcı, yıpratıcı etkilerine karşılık, işçi sınıfının iktidarı çalışmayı özgürleştirici bir insan faaliyetine dönüştürmeyi hedeflemiştir. İşçiye ‘kendi kişiliğini geliştirme’ olanağını sağlamayı amaçlar. Bunun için öncelikle kullanılacak boş zaman bırakır. Bu nedenle SSCB dünyada 8 saatlik çalışma süresini yasalaştıran ilk ülke olmuştur. Ekim Devrimi’nden hemen dört gün sonra kabul edilen ilk kararnameler ile 8 saatlik iş günü ve 48 saatlik çalışma haftası getirilmiş, devrimin 10. yıldönümünde ise iş günü, ücret aynı kalmak şartıyla, 7 saate indirilmiştir. Gece vardiyaları için ise mesai 6 saattir. Daha sonra ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçiler için mesai günde 6 saate, bazı kategorilerde (örneğin cıva sanayi) 4 saate indirilmiştir.

SSCB Anayasası’nda işçilerin tatil ve dinlenme hakkı da güvence altına alınmıştır. Buna göre bir çalışma yılı (on bir ay) boyunca çalışan işçiler için net 28 gün ücretli yıllık izin hakkı tanınıyor, mesleklerin zorluk ve tehlikesine göre bu süreye 7 veya 3 gün ek izin hakkı ilave ediliyordu.

Yıllık iznini kullanan işçilere sağlanan imkânlara bakıldığında bu yıllık izinlerin sadece tatil değil, işçi sağlığı açısından alınmış bir önlem olduğu da rahatlıkla görülebilmektedir. Örneğin tatillerde işçilere sanatoryumlar ya da sağlık merkezleri öneriliyor, buralarda işçilerin fiziksel ve psikolojik olarak yenilenmeleri, dinlenmeleri sağlanıyordu. Madencilik gibi ağır işkollarındaki işçilere bu merkezlerden faydalanmaları teşvik ediliyor ve talep edildiği takdirde de öncelik veriliyordu. Bu sanatoryumlarda işçilerin aldıkları hizmetler, hatta “güneşlenenler” dahi, doktorlar tarafından denetlenmekteydi. Bu merkezlerde, işçiler fiziksel egzersizlerin, besleyici diyet uygulamalarının yanında kültürel ve sanatsal aktivitelere de katılıyordu. Farklı bölgelerden gelen işçileri buluşturan ve daha çok Kafkas ve Karadeniz çevresinde yoğunlaşan bu tesislerden Sovyetler Birliği’nde 183 tane bulunmaktaydı.

Ayrıca daha kısa süreli (10-12 gün) izin yapmak isteyenler için de “dinlenme evi” olarak adlandırılan tesisler vardı. Sağlık hizmetlerinin daha az olduğu ve işçilerin “sakin tatiller” geçirmesi için göl ve nehir çevrelerinde bulunan bu yerlerde yine kültürel aktiviteler öne çıkmaktaydı.

İşçi sağlığı önlemleri

Sovyetler Birliği’nde emeğin korunması kapsamında değerlendirilen işçi sağlığı ve önlemleri oldukça kapsamlıdır. Sağlığı bir bütün olarak toplumsal yaşamın her alanında gözeten bir yaklaşımla hareket edilmektedir. İşçi sağlığı da başından itibaren “genel” sağlık hizmetleri içinde değerlendirilmiştir. Kapitalizmin “her hasta bir müşteridir” mantığıyla tedavi edici ve ancak parası olanların ulaşabildiği sağlık anlayışına karşılık, Sovyetlerde önleyici/koruyucu sağlık hizmeti ve çevre sağlığı temel alınmaktadır. Amaç, “işçileri işlerinden veya işlerin yapıldığı koşullardan kaynaklanabilecek tehlikelere karşı korumak, işçilerin fiziksel ve ruhsal uyumuna, özellikle işin işçilere göre düzenlenmesi ve işçiye göre iş verilmesine katkıda bulunmak olan” bu işçi sağlığı hizmetleri işçiyi yaşam ve çalışma koşullarıyla birlikte düşünmektedir. Buradan hareketle, işçiye hem sağlıklı iken hem de hasta iken sağlık bakımı sağlanır. Ve tüm bu sağlık hizmetleri ücretsizdir. Çarlık Rusya’sının sağlık bütçesinden koruyucu hizmetlere ayırdığı pay yalnızca yüzde 5 iken, Sovyetler Birliği’nde 1920’li yıllarda bu oranın yüzde 60’a yükseldiği belirtilmektedir.

Ekim Devrimi’nden hemen sonra kabul edilen kararnamelerin bir diğeri de “Ücretli Emekçiler için Tam Sosyal Sigorta” hakkı ile ilgilidir.2 Bu sigorta kapsamında; “tıbbi bakım, geçici engellilik durumlarında (hastalık, kaza, karantina, gebelik, hasta bir aile bireyine refakat) yardım, doğum, ölüm vb. durumlarda ek yardımlar, işsizlik yardımları, iş göremezlik aylığı, yaşlılık aylığı, aile geçimini sağlayan kişinin ölümü durumunda geride kalanlara aylık bağlanması” yer almaktadır.

İşe girişlerde hijyen bürosunda işçilere işe giriş muayenesi ve koruyucu aşılar yapılır. Daha sonra 3-4 ayda bir periyodik muayeneler yapılır. İşçiler bu muayenelerin sonucunda kendilerine uyan işlere yerleştirilirler.

İşçi sağlığı ve güvenliği alanında düzenlemeler için İş Mevzuatı 15 Kasım 1922’de kabul edilmiştir. Buna göre hiçbir sanayi tesisi veya işlik sendikalar ve sağlık otoritelerinin onayı alınmadan inşa edilemez, tadilat yapılamaz veya başka yere taşınamaz. Hiçbir tesis iş müfettişi ve hijyen müfettişi tarafından incelenmeden hizmete giremez. Çalışılan her yerde işçi için sağlık birimleri oluşturulmuştur. 1920 yılında Çalışma Bakanlığı tarafından, yerleşim yerlerinin sanayinin zararlı etkilerinden korunması amacıyla, sanayi bölgelerinin yerleşim yerlerinin uzağında kurulması yasalaştırılmıştır. Daha bu yıllarda işçinin evinden işe gelirken yolda geçirdiği kazalar da iş kazasından sayılmaktadır.

İş yerlerinde iş yerinin büyüklüğüne göre 7-17 üyeden oluşan emek koruma komiteleri vardır. Bu yerel komiteler iş yerindeki makine koruyucularını, havalandırmayı, gürültüyü, iş günü ihlallerini vs. denetleyen bir müfettiş seçerler.

İşçilerin sağlığı işçilerin elinde olmalıdır

Sovyetler Birliği’nde 1922 yılında işyerlerinde “sağlık hücreleri, dispanserler ve poliklinik gruplarından” oluşan sağlık kompleksleri biçiminde, Sovyetler Birliği’ne özgü bir kurumlaşmaya gidilmiştir. Bu sistemde sağlık hücrelerinde iş yerlerinde çalışan işçiler arasından gönüllü olarak sağlık eğitimine katılan sağlıkçı işçiler görev almaktadır. Bu sistemin altında yatan felsefe Dr. Semaşko tarafından, “işçilerin sağlığı işçilerin elinde olmalıdır” şeklinde ifade edilmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarını çözüme kavuşturma sorumluluğu her zaman devlet kurumlarında olmamış, Sovyet iktidarı, bu sürece işçilerin sendikalar aracılığıyla doğrudan katılmasını sağlamıştır. 1933 tarihinde SSCB Çalışma Bakanlığı kaldırılarak, Bakanlığın işlevleri (sigorta dahil) işçi sendikalarına devredilmiştir. Böylece sosyal sigorta üzerinde işçilerin tam kontrolü sağlanmıştır. Bu uygulama tamamen Sovyetler Birliği’ne özgüdür. Sağlık Bakanlığı işçilere eskisi gibi sağlık hizmeti sunmaya devam etmekte fakat artık bu hizmetlerin finansmanı işçilerin kontrolündeki sigorta fonu tarafından yapılmaktadır. Böylelikle işçiler Sağlık Bakanlığı tarafından sunulan sağlık hizmetleri üzerinde de kontrol kazanmışlardır.

Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında kurulmuş olan bilimsel çalışma enstitülerinin sayısı 1935 yılında 40’a ulaşmıştır. Bu enstitülerde bilim insanları, mühendisler, hijyenistler ve hekimler birlikte çalışarak üretim sürecinde işçi sağlığını ve güvenliğini tehdit eden unsurların ortadan kaldırılması için çaba harcamaktadırlar. Amaç işçiler için güvenlik araçları geliştirmektir. Aynı yılın sonunda meslek hastalıkları enstitülerinin sayısı ise 25’e ulaşmıştır. Bunlar sendikalar tarafından yönetilmekte ve finanse edilmektedir. Çeşitli enstitülerin çalışmalarına ilişkin sonuçlar Sendikalar Konseyi Bilim Bürosu’nda toplanır ve gerekli değerlendirmelerden sonra uygulamaya konur. 1970’lerde sendikalar bünyelerinde bulundurdukları 5.500 müfettiş ile işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesi ve kontrolü ile ve çalışma yasalarının uygulanmasında görevlidir.

Sendikaların yanında emekçilerin iş güvenliğiyle ilgilenen diğer bir kurum Ağır Sanayi Bakanlığı’na bağlı olan Güvenlik Teknolojisi (Tekhnika Bezopasnosti) bölümüdür. Bölüm yalnız 1935 yılında 180 farklı güvenlik aracı geliştirmiştir.

İşçi sağlığı alanında standartların belirlenmesi ve bunların uygulanmasında da Sovyetler Birliği dünyaya öncülük etmiştir. Hava kirliliği standartları 1920’lerde kullanılmaya başlanmış ve işçi sağlığına zararlı 14 maddeyi içeren bir liste yayınlanmıştır. Sovyetler Birliği’nde çalışma ortamlarında toksik maddeler için azami kabul edilebilir yoğunlukların belirlenmesi için hükümet tarafından bilimsel bir komite görevlendirilmiştir. Sendikaların bu değerler üzerinde yorum yapma hakları bulunmaktadır.

Meslek hastalıklarına karşı önlem

Devrimin ilk yıllarından itibaren meslek hastalıklarına karşı çalışmalara özel önem verilmiştir.3 Tehlikeleri kaynakta yok etme veya en aza indirme amacıyla hareket edilmekte, iş yerinde kimyasalların miktarı, gürültü, işçilerin muayenesi, havalandırma gibi konularda analiz ve teftişler periyodik olarak yapılmaktadır.

1922 yılında ilk Meslek Hastalıkları Kliniği açılmıştır. 1921 yılında Moskova Hijyen Enstitüsü ve 1923 yılında –daha sonra İş Hijyeni ve Meslek Hastalıkları adını alacak olan– Obukh Meslek Hastalıkları Araştırma Enstitüsü kurulmuştur. Sovyetler Birliği’nde 1924 yılında mesleki zehirlenmelerin bildirimi zorunlu kılınmıştır. Mesleki zehirlenme durumunda hastalar araştırma için enstitülere sevk edilirken, enstitülerden de ekipler olayı yerinde araştırmak için işyerlerine giderler.

SSCB’de çevre ve işçi sağlığı standartları eldeki teknik imkânların ve ekonomik koşulların getirdiği sınırlarda değil, insan sağlığına olan etkilerine göre belirlenir. Ve bu standartlar genel sağlık etkileri yanında davranışsal, nörotoksik ve mutajen etkiler de hesaba katılarak ölçülür ki bu da Sovyetlere özgü bir yöntemdir.

*

Sendikalar, emeğin korunmasındaki rolleri dışında kültür ve eğitim düzeyini yükseltmeye yönelik çalışmalar da yapmaktadır. 1975 yılında sendikalara bağlı 21 binden fazla kültür kulübü ve kültür sarayı, 33 bin 400 sinema salonu, yaklaşık 23 bin kütüphane, 305 bin okuma ve eğitim odası vardır. Beden eğitimi, spor ve turizmin gelişiminde sendikalar önemli rol oynamaktadır. Sendikaların altında binlerce gönüllü spor dernekleri, turizm kurumları ve örgütleri çalışmaktadır.

Sendikalar, konut ve kültür yapılarının inşaat planlarının kontrolünü, satış işletmelerinin çalışma şartlarını ve iyileştirme prosedürlerini, sosyal beslenme şartlarını ve belediye hizmetlerinin sistematik kontrolünü de üstlenmektedir.

Kadın işçi sağlığı

Ekim Devrimi’nden hemen dört gün sonra çıkarılan kararnamelerden bir diğeri de kadın emeğini korumaya yöneliktir. “Eşit işe eşit ücret” ilkesi yasal güvence altına alınır. Ama öncelikle “eşit iş” için birtakım önlemlerin alınması gerekir. Çünkü Çarlık Rusya’sının o geri toplumsal yapısında kadınlar eğitim ve istedikleri işlerde çalışma imkânlarından yoksundur. Çarlık Rusya’sında çalışan kadınların yüzde 55’i hizmetçi veya gündelikçi, büyük sanayi ve inşaat sektöründe çalışan kadınların oranı ise yüzde 13’tür. Kadınlar erkeklere oranla yüzde 40 daha az ücret almaktadır. Öncelikle bu eşitsizliği gidermek adına kadınların okur-yazarlık oranını ve eğitim durumlarını geliştirecek önlemler alınmalıdır. Bu amaçla kadınların çok yönlü eğitimi için okullar ve kurslar açılır. 1930’ların ortalarında okur-yazar olmama durumu ortadan kaldırılmıştır.

Bunlar esasında kadınların toplumsal ve de çalışma yaşamına katılmalarının önündeki engelleri kaldırmak için alınan önlemlerin bir parçasıdır. Ev içi işlerin toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmesi, çalışma ve yaşam alanlarında, çocuk bakım merkezlerinin, kreşlerin, ortak mutfak, çamaşırhane vb. kurumlaşmaların yaygınlaşması kadınların kültürel ve mesleki alanlarda kendilerini geliştirebilmelerine imkân veren önlemlerdir.4 Daha çok “erkek işi” olarak görülen, görece ücreti yüksek olan işlerde (madencilik, mühendislik, inşaat, kimya ve metal) açılan çırak okulları ve meslek kurslarına kadınların katılması için tedbirler alınmış, gerekli görüldüğü ölçülerde bu okullarda kadın kotası uygulanmıştır. Bunlarla birlikte eski Çarlık döneminden miras gerici ataerkil algıları kırmak için de ideolojik mücadelenin yapıldığı, kadınların çalışma yaşamı başta olmak üzere toplumsal hayatın her alanında sovyetlerde, sendikalarda vb. yer almalarına yönelik teşvik edici eğitimlerin yapıldığını da belirtmek gerekir. Bu çabaların sonucunda ilerleyen yıllarda kadınların istedikleri meslekleri seçebildiği, meslekler arasında cinsiyet ayrımının giderek silikleştiği görülmektedir. 1940’a gelindiğinde sanayi, ulaştırma ve inşaat işlerinde tüm çalışanların yüzde 40’ını (11 milyon) kadınlar oluşturmaktadır.

Devrimden sonra yayınlanan kararnamelerde kadın işçilere doğum öncesi ve sonrası sekizer hafta olmak üzere toplam dört ay ücretli izin hakkı tanımış, 3 saatlik arayla en az yarım saat olmak üzere emzirme izinleri de bu metinle birlikte yasallaşmıştır. Doğumdan sonra bir yıl ücretsiz izin ve daha sonra eski işine kıdem ve emeklilik haklarında bir kayıp olmadan dönebilme hakkı vardır. Kadınlar 2 yıl da sosyal yardım alarak izinli sayılabiliyorlardı. İşçi kadınlara regl dönemlerinde genelde birkaç gün ücretli izin verildiği belirtilmektedir.

Fabrikalarda hamile kadınlar için özgün istihdam politikaları geliştirilmiştir. Hamile işçiler, örneğin toksik maddeler gibi sağlığa zararlı olabilecek bölümlerden daha uygun bölümlere yerleştirilmektedir. Belli işlerde (örneğin kömür ocakları, metal döküm işleri) ve belli kimyasal maddelerle (örneğin kurşun, benzen, krom, nikel, zifir) çalışmaları yasaktır. Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da erkek işçilerin de erkek üreme hücrelerine zarar veren kloropren, etilen oksit ve dimetil dioksit gibi kimyasalların kullanıldığı işlerde çalıştırılmadığıdır.

*

SSCB’de ücretlerin insanca yaşamaya yettiğini, herkesin iş bulma garantisi olduğunu, hiçbir işçinin meslek gruplarının izni olmadıkça işten çıkarılamadığını da vurgulamak gerekir. Ayrıca her işçi evden işine ücretsiz ulaşım hakkına sahiptir ve SSCB’de yaşayan her vatandaşa ücretsiz daire verilmektedir. Çocuk işçiliğin yasak olduğunu, işsizliğin yaşanmadığı gerçeğini de unutmamak gerekir.

Ek olarak, kapitalist üretimin yapısal krizlerinin neden olduğu sorunlar karşısında kapitalistlerin bulduğu çözümlerin daha çok işsizlik ve emeğin korunması önlemlerinden vazgeçmek olduğu bilinmektedir. Bu açıdan 1929 yılında yaşanan büyük bunalım sonucu olarak büyük oranlarda artan işsizlikleri ve ağır çalışma koşullarını yaşayan kapitalist dünyaya karşın, Sovyet işçilerinin o dönem elde ettikleri yaşam ve çalışma standardının kalitesi arasındaki fark muazzamdır.

“Başkası için servet üreten basit bir makine” haline getirilmiş “bir yük hayvanından daha beter” olan işçiler Ekim Devrimi ile iktidarı ele alarak başka bir yaşamın mümkün olduğunu göstermişlerdir. Ve bugünün ağır sömürü ve kölelik koşullarında çalışan işçiler için Ekim Devrimi yol göstericidir.

Notlar:

1 Marx, Ücret-Fiyat-Kar)

2 Karşı devrimin neden olduğu savaş koşullarında bu kararname diğer pek çok düzenleme gibi ancak 1922 yılından itibaren tam olarak uygulamaya girebilmiştir. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan çıkmış bir ülkede gerçekleşen Ekim Devrimi ile gelen Sovyet iktidarı bir de karşı devrimin yarattığı savaş koşullarıyla uğraşmak zorunda kalmış olmasına rağmen emeğin korunmasına yönelik önlemlerin uygulanmasına özen göstermiştir. Aynı şekilde emperyalist-kapitalist dünyanın kuşatmaları altında yeni bir yaşamı inşa etme çabasındaki Sovyetler Birliği’nin 2. paylaşım savaşıyla birlikte gelen olumsuz koşullara ve 20 milyon insanını kaybetmiş olmasına rağmen bu alandaki ısrarı oldukça önemlidir.

 3 Türkiye’de meslek hastalıkları mevzuata ismen 1945 yılında girmiş olsa da mevcutta hâlâ meslek hastalığıyla ilgili resmi bir tanı sistemi yoktur. 1970’li yıllarda Ankara ve İstanbul olmak üzere iki tane meslek hastalıkları hastanesi kurulmuştur. 1994’te ise madenlerde yaşanan sıkıntılardan dolayı Zonguldak’ta sadece göğüs hastalıkları hastanesi kurulmuştur.

4 SSCB, dünyada okul öncesi eğitimi ve kreş eğitimini ücretsiz olarak sağlayan ilk ülke olmuştur.

Yararlanılan Kaynaklar:

- Sovyetler Birliği tatili! - Kavel Alpaslan - Gazete Duvar

- Sovyetler Birliği’nin İlk Yıllarında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği - Akif Akalın

- SSCB’de işçi sağlığı ve iş güvenliği - Emre Gürcanlı

- Rakamsal veriler Ekim Devrimi’nin kadınlara armağanı: “Neşeli ve yüksek” günler makalesi -haber.sol.org.tr