Yoldaşlar!
Proleter ordunun kadın kolunun kongresi belirli bakımdan özellikle çok önemlidir; çünkü bütün ülkelerde en çetin koşullarda harekete geçenler kadınlardı. Ama çalışan kadınların büyük bir kesimi önemli ölçüde katılmadan hiçbir sosyalist devrim olamaz. Bütün uygar ülkelerde, en ileri olanlarında bile, kadınlar öyle bir konumda bulunuyorlar ki, onlara ev-köleleri demek hiç de gerekçesiz değildir. Hiçbir kapitalist devlet, en özgürü bile, kadınların tam hak eşitliğini tanımıyor. En önce kadınların haklarındaki her sınırlamayı ortadan kaldırmak, Sovyet Cumhuriyetinin görevidir.
Burjuva pisliğin, burjuva baskının ve aşağılamanın bir kaynağını -boşanma davasını- Sovyet iktidarı tümüyle ortadan kaldırdı. Boşanma bakımından tam özgür bir yasamanın var olmasından bu yana hemen bir yıl geçti. Evlilik-içi ve evlilik-dışı çocukların durumundaki farkı da bir dizi politik sınırlama gibi ortadan kaldıran bir kararname yayımladık. Çalışan kadınların eşitliği ve özgürlüğü başka hiçbir yerde böylesine tam gerçekleştirilmemiştir. Biliyoruz ki yürürlükten kalkmış kuralların bütün ağırlığı işçi sınıfından olan kadının omuzlarına yükletilir. Bizim yasamız, tarihte ilk defa, kadını haklarından yoksun bırakan bu duruma tümüyle son verdi. Ama yalnızca yasa söz konusu değildir. Bütün kentlerimizde ve sanayi bölgelerimizde, tam evlilik özgürlüğüyle ilgili bu yasanın kendini ne kadar kolay kabul ettirdiği görülüyor; ama bu yasa, kırda çoğunlukla, büyük çoğunlukla, yalnız kağıt üzerinde kalıyor. Orada bugüne kadar kilise evliliği ağır basıyor. Bu, papazların etkisine geri dönüştür; bu hastalıkla savaşmak eski yasamayla savaşmaktan daha güçtür. Dinsel yasalara karşı savaşırken son derece dikkatli ilerlenmelidir; bu savaşımda dinsel duyguları yaralayan kimse, büyük zararlara yolaçar.
Savaşım propaganda, aydınlatma yoluyla yürütülmelidir. Savaşımı sert yöntemlerle yürütürsek, yığınları kendimize karşı kışkırtabiliriz; böyle bir savaşım yığınların ayrılığını din ilkesine göre derinleştirir, oysa bizim kuvvetimiz birliktedir. Dinsel önyargıların en derin kaynakları yoksulluk ve bilgisizliktir; bu hastalıklarla da savaşmalıyız. Kadın şimdiye kadar ancak bir köleninkine benzetilebilecek bir durumda bulunuyordu; kadın ev halkıyla bunaltılır, ve bu durumdan onu yalnız sosyalizm kurtarabilir. Yalnız, küçük işletmelerden ortaklaşa işletmelere ve ortaklaşa toprak işleyişine geçersek, kadının tam kurtuluşu ve köleliğinin sonu ancak o zaman gerçek olur. Bu güç bir görevdir, ama şimdi, köy yoksulları komitelerinin kurulduğu yerde, gün doğuyor, çünkü sosyalist devrim sağlamlaşıyor. Kırsal halkın en yoksul kesimi ancak şimdi örgütleniyor, ve bu örgütlerde köy yoksulları sosyalizme sağlam bir temel sağlıyor.
Eskiden sık sık şöyle olurdu: Kent devrimcileşir ve köy ancak ondan sonra eyleme geçerdi. Şimdiki devrim köye dayanıyor, ve önemli bir kuvveti de bundan doğuyor. Bütün kurtuluş hareketinin deneyiminden biliyoruz ki, bir devrimin başarısı kadınların ona hangi ölçüde katıldığına bağlıdır. Sovyet iktidarı, kadının proleter sosyalist görevini özgürce yerine getirebilmesi için her şeyi yapıyor.
(...)
Bugüne kadar hiçbir cumhuriyet kadını özgürleştirmeye güç yetirmedi. Sovyet iktidarı kadına yardım ediyor. Davamız altedilemez; çünkü yenilmez işçi sınıfı bütün ülkelerde ayaklanıyor. Bu hareket yenilmez sosyalist devrimin köklenmesi demektir.
(1. Tüm Rusya İşçi Kadınlar Kongresinde Konuşma/19 Kasım 1918)
***
(...)
Kadının durumunu ele alalım. Dünyanın hiçbir demokratik partisi, en ileri burjuva cumhuriyetlerin birinde olsun, egemenliğimizin hemen ilk yılında bu bakımdan yaptıklarımızın yüzde-birini bile on yıllarda yapmamıştır.
Kadının hak eşitsizliği ile, boşanmanın sınırlanmaları ile boşanmanın bağlandığı çirkin biçimsellikler (Formalitaeten) ile, evlilik-dışı çocukların tanınması, babalarının araştırılması ile vb. ilgili alçakça yasalardan, bütün uygar ülkelerde burjuvazinin ve kapitalizmin yüzkarası olan sayısız kalıntıları bulunan yasalardan, sözcüğün en gerçek anlamıyla taş üstünde taş bırakmadık. Bu alanda yaptıklarımızdan övünç duymak bin kez hakkımızdır. Ama toprağı eski burjuva yasaların ve düzenlemelerin molozlarından ne kadar çok temizlediysek, bunun yalnızca toprağın işlenmek için düzenlenmesi olduğunu, ama henüz toprağı işlemenin kendisi olmadığını o kadar iyi anladık.
Kadın, bütün özgürleşme yasalarına karşın, eskisi gibi ev-kölesi olarak kalıyor; çünkü onu mutfağa ve çocuk odasına kapatan ve onun yaratma gücünü düpedüz barbarca üretken-olmayan (unproduktive), bayağı, sinir törpüleyisi, köreltici, yıpratıcı bir çalışmayla boşa harcatan ev ekonomisinin ayrıntılarıyla eziliyor, bunalıyor, köreliyor, aşağılanıyor.
Kadının gerçek özgürleşmesi, gerçek komünizm, ev ekonomisinin ayrıntılarına karşı, ya da daha doğrusu, sosyalist büyük ekonomi için onun kökten değiştirilmesi uğruna (devlet çarkının başındaki proletaryanın yönetiminde) yığın savaşımı nerede ve ne zaman başlarsa, ancak orada ve o zaman başlayacaktır.
Teorik olarak her komünist için tartışılmaz olan bu sorunla pratikte yeterince ilgileniyor muyuz?
Elbette hayır.
Komünizmin şimdi bu alanda da var olan tohumlarına yeterince bakım gösteriyor muyuz? Hayır, gene hayır.
Kamusal aşevleri, çocuk bakım evleri, yuvalar- bunlar bu türlü tohumların en güzel örnekleridir, bunlar bütün böbürlenmelerden, tumturaklardan, resmiliklerden uzak, kadını özgürleştirmeye gerçekten uygun olan, onun toplumsal üretimdeki ve kamu yaşamındaki rolünden doğan o erkek karşısındaki eşitsizliğini azaltmaya ve yeryüzünden kaldırmaya gerçekten uygun olan yalın, günlük araçlardır.
Bu araçlar yeni değildir, (sosyalizmin bütün maddi önkoşulları gibi) geniş-ölçekli kapitalizm taraf›ndan yaratılmışlardır; ama kapitalizmde birincisi ancak bir az-bulunurluk olarak kalmışlardır, ikincisi -özellikle önemli olan budur- ya spekülasyonun, zenginleşmenin, aldatmanın, yanıltmanın bütün kötü yanlarıyla kâr güden girişimler ya da en iyi işçilerin haklı olarak hınç duyduğu ve tiksindiği “burjuva iyilikseverliğinin gözboyayıcı örnekcikleri” olmuşlardır.
(Büyük Bir Başlangıç/Haziran 1919)
***
(...) Sovyet Cumhuriyetinde proleter kadın hareketinin genel görevleri üzerine gerek genellikle sosyalizme geçişle bağlantılı sorunlar üzerine, gerek şimdi özellikle zorunlu olarak ön plana çıkmış sorunlar üzerine bir çift söz söylemek istiyorum.
Kadının durumu sorunuyla Sovyet iktidarı başlangıçtan beri uğraştı. İnanıyorum ki, sosyalizme geçen her işçi devletinin ikili bir görevi olacaktır. Bu görevin birinci bölümü oldukça yalın ve kolaydır.
Kadını erkeğin karşısında haksızlığa uğratan eski yasalarla ilgilidir. Batı Avrupa’daki özgürlük hareketlerinin savunucuları, uzun zamandır, on yıllardır değil, yüzyıllardır, bu eskimiş yasaların kaldırılmasını ve kadının erkekle hak eşitliğini istiyorlar. Ama bunu gerçekleştirmeyi Avrupa’nın demokratik devletlerinden hiçbiri, en ileri cumhuriyetlerden hiçbiri başarmadı. Çünkü orada, kapitalizmin var olduğu yerde, mülkte ve akarda özel mülkiyetin, fabrikalarda ve işletmelerde özel mülkiyetin bulunduğu yerde, sermayenin henüz gücünü sürdürdüğü yerde, erkeğin üstüncelikleri saklı kalıyor.
Rusya’da kadının yasal hak eşitliği yalnızca 25 Ekim 1917’de işçiler iktidara geldikleri için gerçekleştirildi. Sovyet iktidarı başlangıçtan beri, her sömürüye düşmanca karşı çıkan, çalışanların bir iktidarı olma görevini benimsedi. Çalışanların mülk sahiplerince ve kapitalislerce sömürülmesini olanaksızlaştırma, sermayenin egemenliğini yok etme görevini benimsedi.
Sovyet iktidarı mülkte ve akarda özel mülkiyet olmadan, fabrikalarda ve işletmelerde özel mülkiyet olmadan, her yerde, bütün dünyada, en demokratik cumhuriyetlerde bile, çalışanları gerçekten yoksulluğa ve ücret köleliğine ve kadını iki kat köleliğe bırakan şu özel mülkiyet olmadan çalışanların yaşamlarını düzenlemelerini amaç edindi. Sovyet iktidarı, çalışanların iktidarı, kurulmasının hemen ilk aylarında, kadını ilgilendiren yasamayı kökten değiştirdi.
Sovyet Cumhuriyeti’nde kadına bir astlık konumu tanıyan bütün yasalardan taş üstünde taş kalmadı. Özellikle kadının zayıf konumunu sömüren ve onu yasal olarak eşitsiz ve hatta çoğu zaman aşağı bir duruma indiren yasaları, yani boşanmayla ilgili, evlilik-dışı çocuklarla ve kadının çocuğun babasından nafaka alma hakkıyla ilgili yasaları amaçlıyorum.
Burjuva yasamanın tüm bu alanda, en ileri ülkelerde bile; kadını haklarından yoksun bırakmak ve alçaltmak için kadının zayıf konumunu sömürdüğü gösterilmiştir. Ve tam bu alanda, Sovyet iktidarı eski, adaletsiz, çalışan yığınların savunucuları için katlanılmaz olan yasalardan taş üstünde taş bırakmadı. Ve şimdi tam övünçle ve hiç abartmadan söyleyebilir ki, Sovyet Rusya’dan başka, kadınların tam hak eşitliğinden yararlandığı, kadının günlük yaşamda ve aile yaşamında özellikle belli olan aşağı bir durumda bulunmadığı bir ülke, dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Bu bizim ilk ve en önemli görevlerimizden biriydi.
(...)
Elbette, yasalar yalnız başlarına yetmez, ve yalnız kararnamelerle asla yetinmiyoruz. Ama, yasama alanında, kadını erkekle eşitleştirmek için yapabileceğimiz her şeyi yaptık ve bundan haklı olarak övünç duyabiliriz.
Sovyet Rusya’da kadının durumu şimdi öyledir ki, en ileri devletlerin görüş noktasından bile idealdir. Ama bunun doğallıkla ancak başlangıç olduğunu biliyoruz. Kadın ev ekonomisince sömürüldükçe, durumu her zaman sıkıntılı kalır. Kadının tam özgürleşmesi için ve erkekle gerçek eşitliği için toplumsal düzenlemeler gerekir, kadının genel üretken çalışmaya katılması gerekir. Kadın o zaman erkekle eşit konuma gelecektir.
(...)
Kadın ve Aile/Marx, Engels, Lenin (Sol Yayınları, s.218-228)