Öncesinde koka çiftçilerinin sendika lideri olan Evo Morales, 2006 yılında geniş bir kitlesel destekle seçimleri kazanınca, ilk kez yerli halktan biri hükümeti devraldı. Bugüne kadarki tüm seçimlerin galibi olarak uzun yıllar boyunca da devlet başkanlığı görevine devam etti.
20 Ekim’de yapılan son seçimlerde oyların yüzde 47’sini alan Evo Morales seçimleri bir kez daha kazandı. ABD ve uluslararası mali oligarşinin adamı olan gerici Carlos Mesa ise oyların yüzde 36’sını aldı. Mesa, oy sayımının bir süre durdurulması ve Morales’le aralarındaki oy farkının yüzde 10’dan fazla çıkmasının şaibeli olduğu gerekçesiyle, ikinci tur seçimlerin yapılması için taraftarlarını ordu ve polisin desteğiyle sokak gösterilerine çağırdı. Devletin kolluk kuvvetlerinin desteğinde sokaklara çıkan paramiliter güçler, Evo Morales’in partisi MAS (Sosyalizm için Hareket) taraftarlarına karşı şiddet uygulayıp, yarattıkları kargaşayı tırmandırarak, askeri darbe için zemin hazırladılar. Ordunun bir kısmı da “Halk için Askerler” maskesi altında protestolarda yer alıp, şiddeti tırmandırdı.
Durumun darbe için olgunlaşmasını bekleyen Amerikancı ordunun genelkurmayı, “kardeş kanı dökmemek” demagojik iddiasıyla Evo Morales’in istifasını isteyerek, yönetime el koydu. Peşinden de Evo Moreles’i Meksika’ya sürgüne gitmeye zorladı.
Sosyal reformist hareketlerin çıkmazı
Evo Morales, neredeyse 14 yıllık görev süresinde, mutlak yoksulluk seviyelerini düşürmekle kalmadı, eğitim ve öğretimde önemli ilerlemeler kaydetti. Yeraltı kaynaklarının bazılarını devletleştirdiği gibi, sömürge ve emperyalist güçler tarafından yüzyıllarca aşağılanmış olan yerli halkın saygınlığını sağlamakta da belli başarılar kaydetti. Emperyalist kapitalist sistemle köprüleri atmak yerine, onunla uyum içerisinde, yıldırımları üzerine çekmeden başlattığı reform hareketinin sürüp gideceği hayaline kapıldı. Dahası, Venezuela ve Ekvador’da da sonu felaket olan “21. yüzyıl sosyalizmi”nin modeli olacaklarına, her sosyal reformist gibi samimiyetle inandı.
Morales devraldığı kapitalistlerin devletiyle kapitalist-emperyalist sistem içerisinde kalarak, sosyal reform hareketini ilerletebileceği yanılgısını korudu. Başta petrol, gaz ve lityum olmak üzere ülkenin sahip olduğu doğal zenginlikleri ulusallaştıran Morales hükümeti, hammadde ihracatına bağımlı olduğu gerçeğini bir yana bıraktı. Başta kapitalistlerin devletinden kurtuluş olmak üzere, kapitalist-emperyalist sistemden kopuşu sağlayıp, köklü bir sanayileşmeye yönelmek yerine durumu idare etmeyi seçti. Uzlaşmanın Bolivya halklarına pahalıya mal olacağını, önünde o kadar olumsuz örnekler varken görmedi, göremedi veya görmezlikten geldi.
Latin Amerika halklarının tarihi bir yanıyla mücadelelerle doluyken, diğer yanıyla da bu ütopik-reformist hareketlerin yol açtığı yıkımlarla doludur. Şili/Allende deneyimi, bunun en çarpıcı örneği olarak, dünyanın neresinde olursa olsun emekçi halkların, devrimci ve komünist güçlerin tarihsel yarası olarak kanamaya devam ediyor. Yakın tarihin Venezuela ve Ekvador deneyimleri de olumsuz örnekler olarak karşımızda duruyorlar.
Emperyalistlerin ve uşaklarının ortak korkuları
Lityum konusunda Çin ile de anlaşmalı olan hükümetin, Uyuni tuz gölünden 30.000 ila 40.000 ton lityum üretmeyi planlayan Alman ACI-Systems şirketi ile işbirliği politikası, çevreci halkın ve yerli toplulukların şiddetli protestolarıyla karşılaşmış, halkın baskısı altında kalan Morales hükümeti sözleşmeyi feshetmek zorunda kalmıştı. ABD merkezli otomotiv tekeli Tesla’ya da lityum pili tedarik eden çokuluslu emperyalist Alman tekeli ACI Systems Alemania (ACISA), anlaşmanın durdurulmasının ardından yaptığı açıklamada, şirketin lityum projesinin “siyasi durgunluk ve berraklaşma”nın sağlanmasının ardından devam edeceğinden emin olduklarını kaydetmişti.
2006’da iktidara geldiğinde ülkenin stratejik hidrokarbon sektöründeki şirketlerin de devletleştirilmesini başlatan Morales hükümetinden rahatsız olan gerici ve emperyalist güçler, Amerikancı darbenin hazırlayıcıları olarak üzerlerine düşen rolü eksiksiz oynadılar. Morales’in devletleştirdiği şirketlerden biri olan doğalgaz dağıtım şirketi Sergas, darbenin siyasi önderi Luis Fernando Camacho’nun babası José Luis Camacho’ya aitti. İntikam almak için pusuda bekliyorlardı.
Demokrasinin “güzide örneği” AB’nin patronu Alman emperyalizmi de darbeden oldukça memnun. Alman hükümeti sözcüsü Steffen Seibert darbeyi “barışçıl bir çözüme doğru atılan adım” olarak memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı. Böylece, askeri darbenin işlediği/işleyeceği suçlara ortak olacaklarını peşinen ilan etti. Kapitalist tekellerin yeşile bulanmış yeni savaş partisi Yeşiller de dış politika sözcüsü Omid Nouripour üzerinden yaptığı açıklamayla militarizme olan desteklerini ilan ettiler. Yeşillere göre, “Ordu, göstericilerin yanında yer almak için doğru kararı” vermişti.
Brezilya’daki faşist Jair Bolsonaro hükümetinin beslemesi Hristiyan köktenci Luis Fernando Camacho, Evo Morales’in istifası sonrasındaki zafer kutlamalarında, askeri ve aşırı gerici güçlerin bir cuntası olan hükümeti selamlarken, “Komünizm ortadan kaybolmalı” diyerek, oligarşinin ortak korkusuna tercüman oluyordu. Bu öylesine sonsuz bir korkudur ki emperyalist kapitalist sistemin akbabaları, Bolivya halkının kazanımlarına karşı muhafazakarından yeşiline ve sosyal demokratına uzanan geniş bir gericilik koalisyonu olarak kol kola girdiler.
Öfkeli dayanışma açıklamaları ve eylemler
Darbeyi Amerikancı bir darbe olarak niteleyen Uruguay PCR (Devrimci Komünist Parti), açıklamasında şu tespiti yapıyor: “Bu, yalnızca emperyalizm ile işçi sınıfı ve kıtanın ezilen halkları arasındaki çelişkilerin yoğunlaşmasını değil, aynı zamanda emperyalistler arasındaki çelişkilerin şiddetini de gösteriyor. ABD -bugünün en agresif süper gücü ve dünyanın en büyük emperyalisti- Çin ve Rus emperyalist rakiplerinin Bolivya ve bölgedeki ilerlemesini durdurmaya çalışıyor.”
Darbeyi kınayan Şili Komünist partisi (PC) “meşru olarak seçilen Başkan Evo Morales” ile dayanışma içinde olduğunu belirtirken, Arjantin’in ilerici güçleri de Morales’e destek açıklamaları ve enternasyonal dayanışma çağrıları yaptılar. Mexico City ve Buenos Aires’te Amerikancı askeri faşist darbeye karşı ilk dayanışma gösterileri yapıldı. “Bolivya halklarıyla dayanışmamızı ifade etmek hepimiz için bir onur” diyerek Bolivya halkıyla dayanışmada bulunan eylemciler, ABD emperyalizmini ve askeri darbeyi lanetlediler.
Bolivya halklarının geleceği konusunda henüz kesin yargıda bulunmak için erken olabilir. Kesin olan şudur ki Bolivya’nın tepesine üşüşen bütün kan emiciler, Bolivya halklarının katilleri olarak anılmaktan kurtulamayacaklardır.