3-4 Nisan 2024 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir araya gelen NATO’ya üye ülkelerin Dışişleri Bakanları, her yanından kan ve irin akan bu örgütün 75. yıldönümünü kutladılar. Sahneye çıkan savaş aygıtının şefi Jens Stoltenberg, bir kez daha Rusya’ya tehditler savurdu ve 32 üye ülkeye “Ukrayna’ya askeri yardımın koordine edilmesi ve daha fazla sorumluluk almaları” çağrısında bulundu.
ABD’de Trump’ın tekrardan başkanlık koltuğuna oturması halinde Ukrayna’ya sağlanan ekonomik ve askeri “yardımların” azaltılması ya da askıya alınmasını önlemek amacıyla bir ön mutabakat oluşturulmak istendi. Çünkü İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım saldırısını finanse eden ABD, son aylarda Ukrayna’yı ikinci plana attı. Trump’ın kazanması halinde, Ukrayna savaşının tüm yükünün diğer üye ülkelere yıkılmasından kaygı duyuluyor. Buna karşın ön mutabakat sağlanamadı.
***
İkinci yılını geride bırakan savaşın yarattığı yıkım, yorgunluk, Ukrayna ordusunun cephelerde tutunamıyor olması ve yaşadığı demoralizasyon ile savaşı mevcut haliyle devam ettirebilmek kolay görünmüyor. Buna ilaveten Ukrayna halkının başına musallat edilmiş Zelenski ve şürekasının yerlerde sürünen toplumsal desteği ve giderek büyüme eğilimi gösteren savaş karşıtı muhalefet batılı emperyalistlerin handikaplarını ve korkularını arttırıyor. Cepheye asker toplamakta zorlanan Ukrayna ordusunun mayıs veya haziran aylarında Rus ordusunun başlatması muhtemel kapsamlı bir saldırısı karşısında tutunması mümkün görünmüyor. İki yıldır batılı emperyalistlerin sınırsız desteğini alan Ukrayna ordusu istisnasız bütün cephelerde şimdiden patır patır dökülüyor. Son iki hafta içinde Rus ordusunun doğu cephesinin bütün bir lojistiğini sağlayan Charkiw, Kupjansk, Tschassiw Jar ve Pokrowsk gibi kentleri kuşatmaya dönük hamleleri, “Zelenski sevenler Kulübü”nün şeflerini derin bir endişeye gark etmiş görünüyor. Çünkü bu yerleşim alanlarından bir ya da ikisinin düşmesi Rus ordusunu Dinyaper nehrine ulaştıracak. Dinyaper nehrine ulaşmış Rus ordusu ise ele geçirdiği bölgelerin savunma hattını çok daha ileriden kurma şansına sahip olacaktır.
Rus ordusunun stratejik olarak büyük bir anlam biçilen Charkiw’e 40 km yakınlaştığı belirtiliyor. Kenti kuşatması halinde savaştaki dengeleri büyük ölçüde değiştirecek ve Rusya’nın zafer kazanma ihtimalini yükseltecektir. Yine Ukrayna ordusunun bütün gücüyle savunmaya çalıştığı Wuhledar ve Tschassiw kentleri büyük ihtimalle beklenen saldırı karşısında daha fazla tutunamayarak beyaz bayrağı çekecektir. Ne var ki Ukrayna’nın yenilgisi kendi yenilgileri anlamına geleceği için Batılı emperyalist güçler verili durumu kabul etmek istemiyor ve her ne pahasına olursa olsun savaşı uzatmak istiyorlar. Rusya’ya geri adım attırılmadan (bunun mümkün olmadığı görüldü) ya da onun dengesini bozacak birtakım işler çevirmeden masaya oturmak daha doğrusu Ukrayna’yı masaya oturtmak istemiyorlar.
***
İki yıllık savaşın derinleşen faturası ve askeri açıdan yaşanılan başarısızlıklar “Zelenski sevenler Kulübünü” yeni arayışlara girmek durumunda bıraktı. Doğu cephesinden gelen kötü haberlerle sarsılan Batılı emperyalist güçler sıcak bir çatışmada birebir taraf olmaktansa NATO müdahalesini gerektirebilecek bir oldu bitti yaratmayı tercih ediyorlar. İttifak içinde beklenen mutabakat oluşmadığından bunu açıktan yapamıyorlar. Alman emperyalizmi ise Ukrayna’ya Taurus raketleri ve Patriot savunma sistemlerinin verilmesi için çırpınıp dururken, İngiltere ile Fransa da asker konuşlandırma, savaş uçakları gönderme arayışı içindeler.
Rus ordusunun ilerlemesini durdurmak ve hatta burnunu sürtmek için Ukrayna’nın çöküşü pahasına da olsa savaşı sürdürmek istediklerini artık gizlemiyor batılı emperyalistler. Tam da bu ihtiyacın ürünü olarak emperyalist güçler NATO karargahında 100 Milyar dolara varan beş yıllık bir askeri “yardım” paketi üzerinde mutabakat sağlamaya çalıştı. Savaş kundakçısı Stoltenberg, “Ukrayna’da durumun bilinenin de ötesinde zorlu olduğunu ve uzun vadeli bir desteğe ihtiyaç duyulduğunu” söyleyerek savaşı uzun vadeye yaymak istediklerinin ipuçlarını veriyor. Lakin yakın döneme kadar NATO’nun bu savaşa dahil olamayacağını tekrarlama gereği duyanlar bugün savaşı yıllara yayabilmek için işin içine doğrudan girmeyi bile tartışıyorlar.
Göründüğü kadarıyla 100 milyar dolarlık bütçenin ortaklara nasıl pay edileceği tartışılmış. Ne var ki basına yansıdığı kadarıyla savaş aygıtının bazı üyeleri bunu şaşkınlıkla karşılamış ve reddetmişler. Aykırı seslerin yükselmesinin büyük bir tedirginlik yarattığı, bunu önlemek için ülkelerin mutabakata zorlandıkları, Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto’nun yaptığı açıklamadan anlaşılıyor.
“NATO’nun bir savunma örgütü olduğunu ve Macaristan’ın NATO’yu bir saldırı ittifakına dönüştürecek her türlü öneriyi reddedeceğini zira bu savaşın ne Macaristan’ın ne de NATO’nun savaşı olduğunu” ifade eden Szijjarto’nun sözleri, aygıt içinde ciddi anlaşmazlıklar olduğuna işaret ediyor. Bu arada Avusturya, Slovenya ve el altından Fransa gibi ülkeler de 100 milyar dolarlık fona itiraz etmişler. Bu hacimde bir harcamanın “Avrupa Birliği Ordusu” fikrini zayıflatacağı hatta ortadan kaldıracağı kaygısını dile getirmişler. Bundan dolayı temennilerle dolu bir açıklama ile yetinip, nihai kararı temmuz ayında yapılacak olan liderler zirvesine bıraktıkları anlaşılıyor. Bu tablo, Ukrayna savaşı üzerinden bir anda kader birliği yapmış gibi görünen batılı emperyalist güçler arasındaki ilişkilerin önemli çelişkiler taşıdığına işaret etmektedir.
Brüksel’deki görüşmelere damga vuran bir başka gelişme ise Asya-Pasifik ülkeleri Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avusturalya’nın NATO’ya üyeliklerinin gündeme getirilmiş olmasıdır. Çin’le hesaplaşmanın yarattığı ihtiyacın bir ürünü olarak bu gündemin oluşturulduğunu söylemek için müneccim olmak gerekmiyor. ABD’nin yakın dönemde Japonya ve Güney Kore ile yaptığı askeri tatbikatın paralelinde böylesi kışkırtıcı bir gündemin oluşturulması tesadüf olmasa gerek. ABD’nin bütün hazırlık ve provokasyonları, Asya-Pasifik’te Çin’le hesaplaşma planına göre yapılıyor.
***
Günümüz dünyasının en temel çelişkilerinden biri olarak emperyalist güçler arasındaki rekabet ve çatışmalar deyim uygunsa ayyuka çıkmış bulunuyor. Aynı kampın bileşenleri kabul edilen güçler arasında dahi “görünmez ellerin” gizli ajandaları bir anda hortlayıp birbirinden rol çalmaya çalışabiliyorlar. Marx’ın deyimiyle “görüntü gerçeği yansıtmamaktır”. Dolayısıyla bugünün görüntüsüne aldanıp yarının gerçeğini ıskalamamak gerekir.
Emperyalist güçler arasındaki çatışmaların kimi ne yana savuracağını kuşkusuz zaman gösterecek. Unutmamak gerekir ki tarihin tekerleği de sadece düz ovada dönmeyecektir. Lakin uluslararası güç ilişkileri, ABD emperyalizminin prizmasından görünen ya da öyle görünmesi istenen süreçleri çok aşmıştır. Sahneye çıkan yeni emperyalist ve alt emperyal aktörler, ihtiyaç hasıl olduğunda şimdi ABD’nin arkasında dizilseler de koşullar değiştiğinde onu çelmelemekten de geri durmayabiliyorlar. Ukrayna savaşının yarattığı emtiaya erişimdeki fiyat istikrarsızlığı aynı kampın ortaklarını türlü dalavereler çevirmek durumunda bırakmış, ancak Rus petrolü ve enerjisine ulaşmalarına engel olamamıştır. Bir yandan Rus ekonomisini çökertmek için ambargo bir yandan ikinci ya da üçüncü ülkeler üzerinden sınırsız ticaret...
Sadece iki yılda Rusya’ya karşı uygulanan ambargolar kapitalist-emperyalist dünya ekonomisini derinden sarsmakla kalmamış onun işleyiş mantığını da darbelemiştir. Avrupalı emperyalist güçlerden her birinin Rusya ile olan milyar dolarlık ticaret hacmi ABD’nin yarattığı basınçla yok olma noktasına gelmekle kalmamış, ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle de bu ülkelerin ekonomisine büyük zararlar vermiştir.
Bu aynı güçlerin daha büyük bir Çin pazarını elden çıkarmak durumunda kalması ise bir Bumerang gibi dönüp kendilerini vuracaktır. Ukrayna savaşının yarattığı ekonomik ve siyasi istikrarsızlığı daha toparlayamadan misliyle bir yıkımla karşı karşıya kalabilirler. Dünya ekonomisi içindeki payı üzerinden bakıldığında Çin’le arasında büyük bir fark bulunan Rusya’nın son bir yıl içinde uluslararası ticari ilişkilerde ulusal para birimi kullanması Dolar’ın egemenliğini tartışmalı hale getirmeye yetmiştir. Asya-Pasifik’e yapılacak bir müdahalenin hem askeri hem ekonomik açıdan yaratacağı kayıplar ise, Ukrayna üzerinden her şeye rağmen tarafların kontrollü götürmeye çalıştığı çatışmaya benzemez ve benzemeyecektir. Bu aynı senaryonun pasifikte dünya kapitalist ekonomi sistemi için vazgeçilmez olan Çin pazarına uygulanması halinde ise nelerin olabileceğini düşünmek dahi zor.
Emperyalistler arası çelişkilerin dönemin iktisadi ve siyasal ruhunu belirlediği bir tarihsel evrede işçi ve emekçi yığınların örgütsüzlüğü, mazlum halkların önderliğine çökmüş basiretsiz, öngörüsüz ve gerici akımlar halen günümüz dünyasının en büyük talihsizliğini oluşturmaktadır.