AKP iktidarı işçi sınıfına dönük saldırılarını salgın günlerinde de aralıksız sürdürüyor. Kısa çalışma ödeneğinin devreye sokulması, ücretsiz iznin yasalaşması, sendikal hakların askıya alınması bunların başında gelenler…
İktidarın bu türden saldırıları devreye sokmasında ise sendikal bürokrasi tam anlamıyla koltuk değnekliği yapıyor. Dahası, bürokrat takımı işçi sınıfını sermaye adına denetlememenin ve gelişen tepkileri bertaraf etmenin yanı sıra; AKP iktidarının saldırılarını meşrulaştırmak için canhıraş çalışıyor.
Bunun son örneği Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) ile yaptıkları mutabakat oldu. İşçi sınıfına açık bir ihanet anlamına gelen anlaşma metni ise sermayenin çıkarlarını esas alan bir içerikte.
'İstihdamı azaltmayan işverenlere ilave teşvik verilsin' önerisinde bulunan sendika bürokratları, AKP iktidarından Kısa Çalışma Ödeneği'nin de 2020 yılının sonuna kadar devam ettirilmesi talebinde bulundu.
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan ile TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol tarafından yapılan yazılı ortak açıklamada, salgının ilk gününden itibaren üç konfederasyonun eş güdüm içerisinde, taleplerini Tayyip Erdoğan ve bakanlara her platformda ilettiği aktarıldı. Böylece TİSK’le “ortak talepler”de buluşan Türk-İş ve Hak-İş yönetimi, gerçek sınıfsal konumlarını da gözler önüne sermiş oldu.
Sermaye örgütü TİSK ve sendika bürokratlarının ortak açıklamasında şunlar ifade edildi:
"Memnuniyetle gördük ki devletimiz, kısa çalışma ödeneği ve diğer birçok düzenlemeyle, çalışanın ve işverenin yanında olduğunu gösterdi, bu zor zamanlarda nefes almamızı sağladı. Biz de tüm bu çalışmalar için teşekkürü bir borç biliyoruz."
Türk-İş ve Hak-İş bürokratlarının TİSK’le birlikte yaptığı açıklamada yer alan talepler ise şu şekilde:
“-Açıklanan ilk pakette 3 ay süre ile uygulanmasına karar verilen Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasına bazı sektörlerde mağduriyetin olmaması amacıyla salgının olumsuz etkilerinin süreceği öngörülen yeni normalleşmeye geçiş programıyla uyumlu hale getirilerek 2020 yıl sonuna kadar imkân verilmeli.
-Kanunda yer alan sigortalılık ve prim ödeme şartı aranmaksızın, sadece çalışma olgusunun esas alındığı bir uygulama yapılarak tüm çalışanların Kısa Çalışma Ödeneğinden faydalanması sağlanmalı. Çalışma barışı ve sosyal adaletin korunması amacıyla Kısa Çalışma Ödeneği ile çalışanın ücreti arasındaki farkı ödemeyi üstlenen işverenler için getirilecek teşvik mekanizması ile uygulama özendirilmeli.”
Sendika bürokratları için de aslolan üretimin devamı
Türk-İş ve Hak-İş bürokratlarının altına imza attığı yeni ihanet mutabakatı gösteriyor ki, sendika ağalarının da asıl kaygısı üretimin sürekliliği. Zira ilgili mutabakat, sermayeye teşviklerin devam etmesi yönünde talepler içeriyor. Söz konusu taleplerin hayata geçirilmesi ise üretimi güvencelemek üzerinden gerekçelendiriliyor.
Mutabakat metninde Kısa Çalışma Ödeneği kapsamındaki iş yerlerinde, çalışana yapılan ücret farkı ödemelerine gelir vergisi muafiyetinin sağlanması talebi ise "Ayrıca, böyle zor bir dönemde istihdamını azaltmayıp koruyan ve toplu iş sözleşmesinin olduğu işletmeler normalleşme sürecinde ilave teşviklerle desteklenmeli" sözleri ile ortaya konuyor.
Sınıf işbirlikçiliğinin açık beyanı
Türk-İş, Hak-İş ve TİSK’in ortak imzası ile yayınlanan talepler metni, sendika ağalarının sınıf işbirlikçisi tutumunu da ayan beyan ortaya koymaktadır. Söz konusu metinde yer alan şu sözler, ihanetten de öteye bürokrat takımının gerçek konumunu gözler önüne sermektedir:
"Bugünleri hep birlikte ortak akılla aşacağımıza inanıyoruz, üzerimize düşeni de her daim yapmaya hazırız. Tam da bunun için bugün bir aradayız. Çünkü işçi-işveren-kamu demeden ortak ve eş güdümlü hareket etmemiz gereken bir süreç içerisindeyiz. Olumlu bakış açımızı sürdürerek, panik olmadan, el ele vererek, birlikte üreterek, bu süreci hep birlikte geride bırakacağımıza inancımız tam."