MÜSİAD’ın “Pechiney lojmanları”

MÜSİAD’ın arzuladığı şey, işçilerin aileleriyle birlikte toplumsal yaşam alanlarından taşınıp salt üretim odaklı bir yaşama angaje edilmesi, böylece sınıfın kentten koparılmasıdır. Patronlar işçileri fabrikanın parçası yaparken işçi ailelerini ve çocuklarını da fabrikanın üretim sonrası bir uzantısına dönüştürmek istiyorlar. MÜSİAD’ın bu projesi kapitalizm açısından esasında ilk de değil. “İzole üretim üsleri” hem Türkiye’de hem de dünyada çokça bilinen bir kapitalist politikanın güncel versiyonudur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 17 Mayıs 2020
  • 15:44

Türk burjuvazisinin kollarından biri olan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) yeni projesini tanıttı. Koronavirüs salgınını ücretli kölelik politikaları için bir fırsat olarak değerlendiren MÜSİAD, kapitalist tarihin ilk sömürü cehennemlerini yeniden yaratmak istiyor. 

Bugün için büyük bir övgüyle ve makyajlı haliyle sunulan “izole üretim üsleri” aslında Pechiney lojmanlarından başka bir şey değildir. Pechiney lojmanları kapitalizmin gelişimi için doğan bir ihtiyaca yanıt için geliştirilmişti. Çünkü sanayi devriminin ardından işçileri ilk üretim alanlarına çekmek zordu. Ücret vermek yeterli değildi. İşçi olmayı seçenlerin karşısına barınma, kira masrafı, ailelerden kopmak vb. gibi sorunlar çıkıyordu. Pechiney sermaye grubu da bunun için lojman ve üretim siteleri geliştirdi. Sadece fabrika değil, bir kent tasarımı inşa edilerek işçiler üretime çekildi.

MÜSİAD da bu tarih dersine çalışmış olarak projeler geliştiriyor. Sermaye devletinin ilgili bakanlıklarından destek alan MÜSİAD ilki Trakya’da 15 Haziran’da açılacak olan “izole üretim üsleri” prototipiyle, bir model olarak üretimle yaşam alanının entegresini yeniden uygulamak istiyor. Şimdilik 4 üssün açılacağı ifade edildi. İstanbul Hadımköy’de kurulacak ikinci “izole üretim üssü”nü Hassa’da ve Karadeniz’deki uygulamalar izleyecek. MÜSİAD proje üsler hayat buldukça, üyesi olan sermaye gruplarının, bu modeli başka kentlere de taşıyacağını öngörüyor. 

Peki “izole üretim üsleri” nedir? İşçilerin fabrikaların yanında yaşaması için “gereken” tüm ihtiyaçların sunulduğu bir site inşa ediliyor. Hastane, sanat merkezi ve okul yapılacak olunmasıyla lütufmuş gibi övünülüyor. Ek olarak kadın işçi köleliğinin hedeflendiği bu projede kreş ve yuvalar da bulunuyor. Genç işçilerden nitelikli işçi yaratmak isteyen burjuvalar bin öğrencilik yurt ve meslek lisesi de inşa ediyorlar. Yani stajdan başlayarak site içinde yaşama zorlanan öğrencilerin tüm hayatları yönetilmek isteniyor.

MÜSİAD’ın açıktan “Bu kriz bir fırsat olsun” başlığını atarak duyurduğu projede, koronavirüs salgını ve karantina koşulları sadece üretim ve pazar ilişkilerinde bir fırsat anlamına gelmektedir. MÜSİAD için pandeminin ne ifade ettiği, “izole üretim üsleri” tanıtım broşüründe şu şekilde anlatılıyor: “En fazla ihracat yaptığımız ülkelerde (Almanya, Irak, İngiltere, İtalya, ABD) üretimde yaşanacak kayıplar, yeni siparişlerin ithalat ile kompanse edilmesinin önünü açacaktır. Çin’in ekonomik toparlanma sürecine rağmen sosyal algının uzun vadede değişmeyecek olması Türkiye’yi düşük maliyetli yeni üretici olarak görme eğilimini artıracaktır.”

MÜSİAD ülkeyi emperyalist merkezler için güvenilir üretim merkezi haline getirme hedefiyle bu üsleri planlıyor. Zira koronavirüse rağmen üretime ara vermeyi zarar sayan burjuvazi yeni dönem için daha güçlü altyapılar geliştirmek istiyor. Dünyanın dört bir yanında sermayedar örgütleri bunun için sermaye devletlerine çağrılar yapıp, projeler sunuyorlar. Yeni teşvik politikaları ve iş yasaları hazırlanırken, çalışma saatlerinin uzatılması gibi yeni saldırı dalgaları konuşuluyor. MÜSİAD da bu alanda kendi projesini makul bir zemine oturtarak meşruluk alanı yaratmaya çalışıyor. 

Fakat burjuvaların derdinin koronavirüse karşı işçileri korumak olmadığı bu süreçte tüm açıklığıyla görüldü. Korona salgını sınıf çelişkileri açısından turnusol kağıdı rolü oynadı. Sermaye cephesi yarının sınıf savaşlarına hazırlanırken “izole üretim üsleri”nin koronavirüsle ilgili olmadığı da açıktır. Zaten MÜSİAD da projenin koronavirüs henüz ortada yokken, 2013’ten beri tartışılıp geliştirildiğini gizlemiyor. 2016’da gerekli izinler alınarak, 2017’de ilk prototip bölgesi seçilerek temeli atılan projenin 15 Haziran’a hazır olması planının koronavirüs salgınına denk gelmesi, sermayenin “izolasyon” çabalarına uygun bir zemin sunuyor. 

Burjuvazinin izolasyondan anlayıp amaçladığıyla sağlık emekçilerinin izolasyon çağrıları arasında dağlar kadar fark var. Kapitalist kâr hırsı, sağlık açısından gereken izolasyonda her zaman gedikler açacaktır. Doğayı ve yaşamı talana dayalı sistemde canlı yaşamının devamı, sermayenin kendi geleceğinin de kaybına rağmen önemsizdir. MÜSİAD’ın arzuladığı şey, işçilerin aileleriyle birlikte toplumsal yaşam alanlarından taşınıp salt üretim odaklı bir yaşama angaje edilmesi, böylece sınıfın kentten koparılmasıdır. Patronlar işçileri fabrikanın parçası yaparken işçi ailelerini ve çocuklarını da fabrikanın üretim sonrası bir uzantısına dönüştürmek istiyorlar. 

MÜSİAD’ın bu projesi kapitalizm açısından esasında ilk de değil. “İzole üretim üsleri” hem Türkiye’de hem de dünyada çokça bilinen bir kapitalist politikanın güncel versiyonudur. Dünya literatüründe Pechiney lojmanları olarak bilinen bu konsept Türkiye’de kapitalist gelişimin devlet eliyle örüldüğü dönemlerde de sıkça görülmüştür. 

İster Wendel’de olsun ister Schneider’da işçileri fabrika etrafında inşa edilmiş, konuttan mezarlığa, mağazadan okula ve dispansere sahip sitelerde toplamak daha o yıllarda bir gelenek haline gelmişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Pechiney’de çalışan her beş işçiden ikisi ‘Pechiney lojmanlarında’ yaşıyordu ki, bunlar ekseri her şeyin fabrika tarafından denetim altında tutulduğu sitelerdi.”* 

Pechiney, Türk kapitalist gelişim tarihinde de izleri olan büyük bir tekeldir. Pechiney lojmanlarının Türkiye versiyonu için Sümerbank’a bakılabilir. Türkiye’de ilk kamu yatırımı olan Sümerbank, tekstil sektörünün yaratılması için devlet eliyle kurulan banka ve şirkettir. Sümerbank fabrikalarının tüm modellerinde fabrika ile yaşam alanları, barınaklar vs. iç içeydi. Bu düzenlemede fabrika çevresi, lojmanlara, okullara, o günün eğlence ihtiyaçlarına dayanan sosyal alanlara sahipti. Lojmanlar çeşitli genişlikteydi ve fabrikadaki hiyerarşik konuma göre farklı kategorilerde puanlama sistemiyle dağıtılırdı. Öncelik, acil durumda fabrikaya çağrılacak teknik personele verilirdi. Sonra ailedeki çalışan sayısı ve kıdem gibi kriterlere bakılırdı. Binaların üst iki katında memurlar, bodrumlarda ise fabrikada sıradan işlerde çalışan vasıfsız işçiler otururdu. Böylece işçilerin yönetim hiyerarşisini benimsemesinde evlerin de rolü olurdu. Devlet eliyle kurulan bu fabrikalar için Avrupa’da kapitalist gelişimin mimarları takip edilmişti. 

MÜSİAD tarihten dersler çıkararak bugün aynı yoldan gitmek istiyor. O dönem köylülerin tarım alanlarından fabrikalara çekilebilmesi için ihtiyaç duyulan bu fabrika-site projeleri, işçilerin her bakımdan denetim altında tutulan köleler haline getirilmesini sağlayacak izole yaşam alanları ile tekrar gündem oluyor. Bugün ortada sanayi alanlarına işçi çekememek gibi bir sorun yok. Gerekli konuttan fazlası mevcut. Fakat bugün burjuvazi açısından işçilerin denetimi sorunu her zamankinden daha yakıcı bir hal alıyor. Çünkü kentlerin denetimi sağlanamıyor. Bunun için gerici faşist kaleler olarak görülen yerlerde bile sosyalist politikalara hayat veren faaliyetler, etkinlikler gerçekleştirilebiliyor. Devrimciler ülkenin mücadele açısından en zayıf bölgelerinde bile örgütlü hareketler yaratabiliyorlar. Aksaray, Bilecik gibi kentlerde sınıf mücadelesinin ilk hareketlenmeleri kendini gösterebiliyor. Burjuvazi de bunun için artık eskiyi yeni dönemin ihtiyaçları için çağırıyor. 

Şimdi, nisan güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.”**

MÜSİAD sendikaları, devrimcileri işçilerden izole edebilecek üretim ve yaşam üsleri tasarlayabilir. Fakat onların dikensiz gül bahçesi hayalleri yerine karşılarında bulacakları şey “zehirli sarmaşık” ormanıdır. Zira sınıf çelişkileri bu izole üslerle örtülemez, hiçbir yalan burjuvazinin zenginliklerini yaratan işçi sınıfını susturamaz. Hiçbir ordu, hiçbir sınır bu sistemin yıkılışını durduramaz. Germinal sadece bir roman değil, Fransa’nın izole küçük bir maden kasabasındaki sert madenci grevinin gerçek hikayesidir. Paris’ten uzak o kasabada da işçilerin isyan gününün gelip çatması her türlü tedbire ve her şeye rağmen engellenememişti.

MÜSİAD’ın izole üretim üslerinin, kapılarında yanan arabalardan barikatların kurulduğu, çatılarında kızıl bayrakların dalgalandığı işçi üslerine dönüşeceğine kuşku yoktur. Burjuvazinin hayalleri işçi sınıfı sustuğu sürece hayat bulabilir. Madem burjuvazi tarihten Pechiney lojmanlarını hatırlıyor, işçi sınıfının da kara kin dolu orduyu hatırlamasının vaktidir.

 _______
*Kapitalizmin Tarihi 1500-2010, Michel Beaud, Yordam Kitap.

**Germinal, Émile Zola.