Geride kalan 1 Mayıs süreci sendikal bürokrasinin tablosuna bir kez daha ayna tuttu. İzmir’de 1 Mayıs'a on günlük bir zaman kalmasına rağmen sendikalar ve meslek örgütlerinden herhangi bir girişimde bulunmadı. ‘Emek ve Demokrasi Güçleri’ diye ifade edilen ve içinde birtakım siyasal kurumların da olduğu birlikteliğin, kendi aralarında bir girişimi olduysa da bundan İzmir kamuoyunun haberi olmadı. İzmir’deki bu tablodan kaynaklı sol güçler BDSP’nin ve TÖP’ün çağrısıyla hızla bir araya geldiler. Çağrıya Kaldıraç ve ESP yanıt verdi. Hızla toplantı yapıldı ve mevcut tabloya takılmadan bir program oluşturuldu. Bunun yanında, İzmir’in toplamında birleşik bir hatta yürünmesi, diğer sendikaların ve kurumların planlamalarını öğrenerek ortaklaştırılması çabası tüm kurumların yaklaşımıydı. Ancak İzmir’de bir süredir 1 Mayıs’ları örgütleyen Emek ve Demokrasi güçlerine ulaşmak, toplantılarını öğrenmek bile kendileri tarafından zorlaştırıldı. Bizler, buna takılmadan 1 Mayıs programımızı çıkardık. Ayın 29’unda İzmir’in önemli iki sanayi havzasında bir açıklama, sağlık emekçilerinin örgütlediği bir eyleme toplu katılım ve destek, 30’u günü ise sendikaların ve kitle örgütlerinin herhangi bir eylemi olmadığı koşulda Cumhuriyet meydanında bir eylem ve Güzeltepe mahallesinde bir yürüyüş planlandı.
Biz bu süreci örgütlerken Emek ve Demokrasi Güçleri’nin online bir toplantı yapacağı haberini almış olduk. Emek ve Demokrasi Güçleri’nin toplantısından yansıyan ise 30’unda 1 Mayıs'ın ilk kez kutlandığı Basmane çınarında ortak bir açıklama, 1 Mayıs günü ise Gündoğdu meydanında kurum temsilcilerinin yer aldığı bir eylem planlandığı idi. Tablo böyle olunca bizler de ortaklaşmak adına bu programa uyum sağlayacağımızı ifade etmiş olduk. Ve hazırlıkları da istendiği gibi gerçekleştirdik. Ancak 29'u akşamı yapılan toplantıda DİSK Ege Bölge Temsilcisi devletin 30’undaki ortak açıklamaya izin vermeyeceğini, sadece 5 er kişilik gruplar halinde herkesin anmasını yapabileceğini, 1 Mayıs günü ise kesinlikle izin çıkmadığını ifade etti. Neredeyse tüm kurumların “bunu kabul etmeyelim biz en azından 30’unda Gündoğdu’da tüm kurumlar olarak bir araya gelelim” demesine rağmen, DİSK “devlet kesinlikle böyle bir eyleme izin vermez” söylemini tekrarladı durdu. Kurumların ısrarı üzerine Gündoğdu’ya başvuru kararı çıktı. Aradan yarım saat geçtikten sonra DİSK temsilcisi ertesi sabah başvuru ve görüşme kararı çıkmışken, kendi iradesiyle kimseye sormadan güvenlik şubeyle görüştüğünü ve 5 kişiden fazla katılıma ve Basmane dışındaki alanlara kesinlikle izin verilmeyeceğini iletti. Biz DİSK’in tutumunu doğru bulmadığımızı ve devletin dayatmalarına boyun eğilerek yapılacak olan eylemlere katılmayacağımızı ifade ettik. Süreç kısaca böyle özetlenebilir.
Gelelim bu süreci örgütlerken bakışın ve yaklaşımın nasıl olduğununa. Öncelikle 30'unda herhangi bir sokağa çıkma yasağı yokken, sınıfın meşruiyetine yaslanmaktansa neden devlete izin başvurusunda bulunulur? Bir gün önce sol ve devrimci kurumlar havza eylemlerini yaparken kimseden icazet almadı ve eylemlerini gerçekleştirdiler. Ancak ısrarla Basmane eylemi dışında hiçbir şey yapılamayacağını ifade etmek, devletin yasakçı tutumlarının bir parçası olmak, hatta onun yerine yasaklar koymaya vardırılan bu tutum ihaneti beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak Basmane'de işçiler ve emekçiler olmadan, 1 Mayıs'ın asıl sahipleri olmadan 5'er kişinin çıkıp açıklama yaptığı müsamerelik bir görüntü çıktı ortaya. Devletin 30 Nisan eylemlerini bile yasakçı bir tutuma konu etmesi 1 Mayıs gününe nasıl yaklaştığının açık göstergesiyken, bunu delmek ve irade koymak şöyle dursun, devletin çizdiği tüm kurallara, yasaklara uyarak örgütlenen eylemler 1 Mayıs değil, ancak bir gösteri olarak tanımlanabilir. Açık ki devlet salgını fırsata çevirmiş, işçi ve emekçilere dönük açık sınıfsal düşmanlığını 1 Mayıs üzerinden de göstermiştir. Ancak bu sendikalar nezdinde bilinmiyor olamaz. Mesele sizin bu düşmanlık karşısında hangi safta yer aldığınız ve ne yaptığınızdır. Çok açık ki her yerde aynı saldırganlıkla davrandılar. Ankara’da Tuzluçayır’da eylem yapıldıktan sonra saldırdılar. Çiğli Güzeltepe'de tüm eylem boyunca taciz ettiler. İstanbul’da 1 Mayıs Platformunun tüm eylemleri taciz ve baskı altındaydı ama bu eylemler yapıldı. Hem de salgın kurallarına ve önlemlerine uyularak yapıldı. Buradaki temel ayırım, işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen sendikaların diz çöken tutumuyla, gerçekten temsil edenlerin baş eğmez tutumu arasındaki farktır. Bugün DİSK bürokratlarının yasağa rağmen Taksim Meydanı’na çıkma çabaları anlamlı olmakla birlikte, bunun dışındaki tüm pratikleriyle birlikte bakıldığında bunun bir gösteriş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Asıl direniş her alanda işçilerin sermaye sınıfına karşı mücadelesini fiili ve meşru biçimde örgütlemektir. Yapılmayan budur.
Sizler sadece bu dönemin figürlerisiniz. Ancak süreç değiştiğinde, işçi sınıfı mücadeleye atıldığında siz de misyonunuzu tamamlayıp tarihin çöplüğüne gideceksiniz. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz. 2020 1 Mayıs’ını sakın unutmayın, çünkü biz asla unutmayacağız.
İzmir BDSP