Sendikal anlayışa sirayet etmiş ihanetçi-uzlaşmacı çizgiyi değiştirmek için
Elimizi taşın altına koyalım!
Sektörün sendikalı olan rafinerilerinde, fabrikalarında ve diğer sektörlerde yaşanan gelişmeler göstermektedir ki, işyeri temsilcisinden sendika ve konfederasyon yöneticilerine kadar her düzeyde ihanet batağına saplanmış sendikal bir düzenle karşı karşıyayız. Sendikal bürokrasiden son yıllarda yansıyan ihanet örnekleri ise salgın döneminde daha da belirginleşti. Sektörün iki ana sendikası Petrol-İş ve Lastik İş yönetiminin ve şube/iş yeri temsilcilerinin salgın dönemindeki pratiklerine bakarak bile işçi mücadelesinin önünde birer engele dönüştüklerini rahatlıkla görebilmekteyiz.
Örneğin birçok işyerinde işyeri temsilcileri vakaların üstünü kapatmaya çalıştı. İşçi ve toplum sağlığı hiçe sayılarak zorunlu olmayan alanlarda derhal üretimin durması için bir mücadele hattı örülmedi. Hastalık tespit edilen işyerlerinde dahi bu durum sessizce izlendi. İşten atmalar ve ücretsiz izin saldırıları sürecin en çok yaşanan hak gaspları oldu. TPİ, Trelleborg başta olmak üzere işten atmalar yaşanırken sendikal bürokrasi suskunluk fesadına büründü.
Son dönemlerde sendika yönetimleri tarafından kendilerini eleştiren, muhalif olduğu bilinen işçilerin listesi işten atılmaları talebi ile işyeri yönetimine iletildi. Salgın döneminde bile kendi koltuk derdine düşenlerin iş birliği ile “3 ay işten atma yasaklandı” yalanıyla birlikte ücretsiz izin yasalaştırıldı. Böylece yoksulluk ve güvencesizlik onaylanmış olundu. İşçi sınıfının en önemli mücadele silahı olan grev hakkı salgın gerekçesi ile yasaklandı. Sendika bürokratları gözlerini kapadı, hiç lafını etmedi. AKP döneminde onlarca fabrikada grev yasaklanırken boyun eğenler, salgın günlerinde de grevlerin yasaklanmasını kabul etti. Petkim'de ve lastik fabrikalarında TİS dönemiydi. Salgın ile sözleşme görüşmeleri rafa kalktı. Petkim'de bizzat sendika tarafından TİS’in askıya alınması için başvuru yapıldı. Oldu bitti ile imzalanan Lastik Grup TİS'te de gördük ki sendika yönetimi taslağın çok gerisine, düşük zamlara imza attı, bunu da büyük bir kazanım gibi lanse etmeye çalıştı. TİS vesilesi ile yaşananlar göstermiştir ki sendika bürokratları işçilerin taleplerinin fersah fersah uzağına düşmüş durumdadır.
Salgın döneminde yaşanan bu örnekler mevcut sendikal yapının işçi mücadelesini ileriye taşımak gibi bir derdinin olmadığını göstermiştir. 1 Mayıs sürecinde yaşananlar da sendikaların soluğunun kalmadığını ortaya koydu. Sendikaların çok azını bir kenara koyarsak, mevcut sendikal yapıda merkez yöneticilerinden iş yeri temsilcilerine kadar hepsi de ihanetçi bir çizgiye sahiptir. Çok açık ki işçiden yana olmayan, hak gasplarına karşı duramayan, mücadele hattı örmeyen sendikal yapı ve anlayışlar, patronların ekmeğine yağ sürmektedir. Ve açıktan işçilerin karşısında konumlanmaktadır. Sendikaların yenilenmesi, işçilerin inisiyatifine geçmesi biz işçilere bağlıdır. Biz işçiler sorgulayarak, tabandan birleşerek, hak arama mücadelesini geliştirerek sendikalara hakim olan bürokratik-ihanetçi anlayışları alaşağı eder, mücadeleci bir çizgi yaratabiliriz.
Sendikal bürokrasinin panzehri, "söz, yetki, karar ve denetleme"nin işçilerde olduğu taban örgütleridir. Bunun için elimizi taşın altına koyalım! Sendikaların güçlenmesi ve yenilenmesi, en başta örgütlü olunan fabrikalarda işçilerin özne olmasıyla başarılabilir. Bunun için elimizi taşın altına koyalım! Taban örgütlülüklerimizi oluşturalım. Kaybettiğimiz hakları geri almak ve yeni haklar kazanmak için taban örgütlerimizi kuralım, fiili-meşru mücadeleyi büyütelim!
Petrokimya İşçileri Birliği