Yerli yerinde duran MESS ve MESS düzenine, sendikal ağalığa karşı
Metal işçilerinin birliği ve mücadelesi kazanacak!
Metal işçisine “zafer, yüzyılın sözleşmesi” diye propaganda edilen sözleşmenin imzalanmasının ardından birkaç gün geçti. Henüz kimi ayrıntılara dair bir muğlaklık olsa da ortaya çıkan tablo üzerine kimi noktaların altını çizmeyi, vurgular yapmayı önemli görüyoruz. Dahası yerli yerinde duran MESS ve MESS düzenine, sendikal ihanet odaklarına ve grevi yasaklayarak bir kez daha kendinden bekleneni yapan, patronların imdadına yetişen AKP ve OHAL düzenine karşı mücadelede bunu bir ihtiyaç olarak da görüyoruz.
Yetkili üç sendika da birbirinin aynısı sözleşmelere imza attılar. Hepsi de kendi cephesinden, konumlarını güçlendirmeye, imzalanan sözleşmeyi “başarı” olarak yansıtmaya özel olarak çaba gösteriyor, durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Metal işçisinin aklını karıştırmaya, bilincini bulandırmaya özel olarak eğiliyorlar. Şunu özel olarak belirtelim ki patronların bir uzantısı olmak dışında bir misyonu olmayan Türk Metal'in, varlığı yokluğu tartışmalı Çelik-İş'in ve tüm ruhunu icazetçi, uzlaşmacı bir zemine oturtan Birleşik Metal-İş yönetiminin ortada bahsedilebilecek bir başarısı yoktur. Kopartılan tüm yaygara kuru gürültüden ibarettir. Süreç boyunca yaşanılan tüm somut gerçeklikler, bunu ayrıca göstermektedir.
**
Metal Fırtına'nın ardından gelen TİS süreci, çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşmasının yarattığı tepki, sendikal ağalık düzenine karşı biriken öfke, bütün bunların mayaladığı metal işçisinin mücadele istek ve kararlılığı sürece damgasını vuran yön olmuştur. Sendikalar daha en başından itibaren bu potansiyelin zorlayıcılığını enselerinde hissetmiş, işlerin eskisi gibi kolay olmadığını yaşayarak görmüşlerdir. Buna rağmen şu sıralar “zafer sarhoşluğu” içinde olanlar sınıf mücadelesinin özel bir alanı olarak değerlendirilmesi gereken TİS sürecine, ihtiyaca yanıt üretecek bir bütünlükte hazırlanmaktan özel olarak kaçınmışlardır. Mücadele hattı, bakışı, örgütlenmesi; MESS patronlarına geri adım attıracak, talepleri sökerek kazanacak bir bakış ve buna uygun bir örgütlenmeden çok, metal işçisinin biriken mücadele gücü ve enerjisini frenlemeye dönük bir çaba ve misyon üzerinden hayat bulmuştur. Taslakların açıklanmasının ardından ortalıkta bilinçli olarak dolaştırılan rakamlarla beklenti düşürülmeye, istemler geriletilmeye çalışılmıştır. Metal işçisi ölümü gösterip sıtmaya razı edilmek istenmiştir.
Talepler Türk Metal ve Çelik-İş tarafından anket vb. söylemlerle temelde metal işçisinin iradesi ve istemleri dışında hazırlanmıştır. Birleşik Metal-İş ise diğerlerine göre daha ileri gibi duran kimi kurullar üzerinden, biçimsel olmaktan öteye geçemeyen bir taslak hazırlama sürecine girmiştir. Yöntem olarak olduğu kadar içerik olarak da metal işçisinin haklı ve meşru ihtiyaçlarından hareketle değil de patronların ne kadarı vereceği, yine üç sendika açısından da temel belirleyen olmuştur. Türk Metal'in “%38 zam istiyoruz” söyleminin metal işçisinin ihtiyaçlarını ne kadar karşıladığından bağımsız, aynı zamanda göz boyamaya çalışmak dışında bir işlevi olmamıştır. Taslağın açıklanmasının ardından söylenen sözlerin bir çırpıda unutulmuş olması bunun ürünüdür.
Her TİS süreci sermayeyle dişe diş bir mücadele alanıdır. Metal iş kolu üzerinden ise bu daha belirgin bir şekilde yaşanmaktadır. Bu mücadelede sermaye ve metal işçileri taraflarından hangisinin başarı kazandığı Türkiye'de toplam sınıf mücadelesini doğrudan etkilemektedir. Bu, içinden geçtiğimiz ekonomik, sosyal ve siyasal kriz sürecinde ayrıca önemlidir. Böylesi kritik öneme sahip bir TİS sürecine başarılı denebilecek bir sendikal önderlik gösterebilmek her şeyden önce bu misyona uygun davranmayı gerektirir. Bunu patronlara hizmet dışında bir amaçları olmayan Türk Metal ve Çelik-İş için değil ama, her fırsatta sınıf mücadelesi vurgusu yapan Birleşik Metal-İş yönetimi için ayrıca belirtmek temel bir görevdir. TİS sürecinde kazanmak, dahası bunu temel bir sınıf mücadelesi alanı olarak görmek, ikide bir keskin açıklamalar yapmakla değil bunun pratik gereklerini yerine getirmekle olanaklıdır. Bu ise metal işçisinin sınıf bilincini, iradesini, mücadele kararlılığını ve örgütlülüğünü güçlendirecek, söz yetki ve karar hakkını eline almasını sağlayacak, mücadele istek ve enerjisininin önünü açacak, taban iradesini açığa çıkartmaya çalışacak bir örgütlenme çabası demektir. Göstermelik olmak ötesine gidemeyen kimi kurulları toplamak işi kurtarmaya yetmez. Daha en başından itibaren grev kararlılığıyla hazırlanmak başka temel önemde bir yöndür. Tüm bunlar örgütlenme alanında atılacak adımlarla somutlanır. Grev fonu vb. pratik önlemlerde güçlendirilir. Sözleşmenin masa başı pazarlıklar üzerinden bitebileceğini öne sürmek, dahası bu yolla metal işçisinin ihtiyacını ve yakıcılığını hissettiği taleplerini karşılama iddiasında bulunmak; sınıf mücadelesine, deneyimlerine, tarih bilincine, her şeyden önce emekle sermaye arasında süren amansız savaşıma yabancılıktan başka bir şey değildir. Evet, TİS süreçleri bir pazarlık sürecidir ancak pazarlığı belirleyen yine iki karşıt sınıfın örgütlülük, bilinç ve eylem konusunda gösterdiği niteliktir.
**
Mücadeleyle değil de masa başı pazarlıklarla sözleşmeyi bitirme çabası bu süreçte de temel belirleyen olmuştur. Öyle ki Türk Metal bizzat başkanı tarafından bunu birçok kez yalvarırcasına dillendirmiş, MESS'e çağrılar yapmıştır. Daha açıklanmadan grev yasağına boyun eğeceklerini ifade etmişlerdir. Dahası metal işçisinin basıncından kurtulmanın bir yolu olarak bizzat “grev yasağını” görmüş ve buna uygun bir planlama içine girmişlerdir.
AKP'nin grevi yasaklayacağı, gün gibi ortada iken, buna dair hiçbir pratik çaba, hazırlık, örgütlülük adımı atılmamış olması ise ayrıca ifade edilmesi gereken bir gerçektir. Birleşik Metal-İş'in “Grev yasağını tanımıyoruz” açıklaması ise öncelikle işçilerin mücadele kararlılığı ve basıncı sayesinde olmuştur. Geçmiş grev yasaklarına karşı alınan tutum Birleşik Metal-İş üyesi işçilere önemli deneyimler bırakmış, kararlılığını ve öfkesini bilemiştir. Bu deneyimler aynı zamanda Birleşik Metal-İş yönetiminin alacağı tutuma da ışık tutmaktadır.
**
İmzalanan sözleşmelerde ifade edilen rakamlar ilk bakışta yüksek oranlar olarak gözükebilir. Ama gerçek hiç de öyle değildir. Ortada metal işçisi için bir kazanımdan söz edilemez. Üstelik öyle “zafer geçitleri” yapacak bir sözleşme hiç değildir. Açıklanan rakamların brüt olduğu gerçeği ise durumun daha da ağır olduğunu ifade etmektedir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, açıklanan taslaklar dahi metal işçisinin ihtiyaçlarına, taleplerine yanıt üretmekten çok uzak bir yerde duruyor. Yıllardır ardı arkası kesilmeyen ekonomik, sosyal saldırılar, eriyen ücretler, gasp edilen sosyal haklar ortada. Bunun yanı sıra artan hayat pahalılığı, hemen her gün iğneden ipliğe gelen yüksek oranlı zamlar, dolaylı-dolaysız vergilerin katlanarak artması metal işçisinin çalışma ve yaşam koşullarını tam anlamıyla yıkıma uğratmıştır. Metal işçisinin elinde avucunda ne varsa hepsi alınmış, bunun karşısında ise metal patronları sürekli büyüyerek üretim ve kâr rekorları kırmıştır. Bu tablo sözleşme taslaklarının yetersizliği konusunda açık bir fikir veriyor. İmzalan sözleşme taslakların da çok gerisine düşerek, kazanım yaygarasının altını iyice oyan temel bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
Öyle ki imzalanan sözleşme “üçü beş yapma” sınırında dahi değildir. Metal patronları, metal işçilerinin mücadele istek ve enerjilerinin yarattığı basınç karşısında geri adım atarak, “on alıp, ikisini” geri vermek mecburiyetinde kalmışlardır. En basit bakkal hesabı yapabilen birisi burada bir kazanım olmadığını bilir. Burada ifade edilebilecek tek ayrı nokta, diğer sözleşmelere nazaran bu kez metal işçisinin geriye gidişi bir nebze olsun yavaşlatabilmiş olmasıdır. Bu tablo da altını bir kez daha çizelim, bizzat metal işçisinin MESS'e, hükümete ve sendika beylerine rağmen gösterdiği irade sayesinde olmuştur.
Tablo bu derece açıkken salt ekonomik sınırlarda dahi bu sözleşmeye kazanım diyebilmek, sınıf düşmanlığı ya da mücadele bakışının sınırlılığı, soluksuzluğu değilse en iyi ihtimalle saflık olarak değerlendirilir.
**
Metal TİS sürecinde kazanım olarak ifade edebileceğimiz tek nokta -ki geleceği belirleyecek esaslı yön olarak- metal işçisinin güçlenen mücadele potansiyelinin kendini daha güçlü ifade eder hale gelmesidir. Karşısındaki tüm güçlere rağmen, girişilen onca gerici propagandaya rağmen üstelik henüz örgütlülük planında oldukça zayıf bir durumda iken MESS'i, her renkten sendika ağasını soluksuz bırakması, mücadeleyi ve bunun ürünü olarak sözleşmeyi bir yere kadar getirme çabasıdır. Bu gerçeklik ve metal işçisinin güçlenen mücadele isteği ve iradesi süreçten kazanımla çıkmıştır.
**
TİS süreci bir kez daha AKP'nin patronların imdadına yetiştiği bir süreç olarak yaşanmıştır. “OHAL'i patronlar için kullanıyoruz” diyenler, bir kez daha işçilerin elini kolunu bağlamak amacıyla grev yasağına başvurmuştur. İkide bir “milli güvenlik” diyerek grev yasaklarının asıl amacının patronların kâr güvenliği olduğunun altını bir kez daha çizmişlerdir. Bu adım metal işçileri nezdinde tepkiyle karşılanmış, yasağa rağmen grev iradesi güçlendirilmeye, bu eksende ortak hareket edebilme kanalları yaratılmaya çalışılmıştır. Sendika ağalarının “yasak” bahanesiyle mücadelede kaçkınlığı bir nebze olsun engellenebilmiştir. Bugün henüz sınırlı da olsa bu çabaları yine metal işçisinin güçlenen mücadele iradesinin yansımaları olarak görmek gerekir. OHAL işçi sınıfının ayağına vurulmak istenen prangadır, sökülüp atılması yine işçi sınıfının güçlenen mücadelesi ile olanaklı olacaktır.
**
Metal İşçileri Birliği, tüm süreç boyunca buraya kadar özetlemeye çalıştığımız bakış ile bir taraf olarak davranmıştır. Mücadele hattı, örgütlenme ilkeleri, metal işçisinin haklı ve meşru talepleri üzerinden TİS sürecini, toplam sınıf mücadelesinin bir parçası olarak ele almaya, metal işçisinin mücadelesini, örgütlenmesini ve bilincini güçlendirmeye çalışmıştır. Metal işçisinin mücadele örgütü olarak MİB, sınıf mücadelesinin sürekliliğini esas alarak, TİS süreçlerini bu mücadelenin bir parçası haline getirmeye, metal işçisinin sermaye düzeni karşısında konumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Bu çaba, metal işçisinin MİB ile bütünleştiğinde kazanacağını bir kez daha göstermiştir. Ancak henüz yolun başındayız. Bu vesileyle metal işçilerini MİB saflarında birleşmeye, metal işçilerinin sıkılı yumruğuna güç vermeye çağırıyoruz.
**
MESS ve MESS düzeni, sendikal ağalık rejimi hüküm sürmeye devam ediyor. Bugün kazanım yaygarası kopartanlar, bu düzeni hedefleyen metal işçisinin mücadele iradesini zayıflatmaya, rehavete düşürmeye çalışıyorlar. Metal işçisinin güçlenen mücadele iradesi patronları ve sendika ağalarını tedirgin etmeye devam ediyor. Fırsatını buldukları ilk andan itibaren ise bu iradeyi hedefleyen bir dizi saldırıya girişmeleri işten bile değil. Geçmiş deneyimlerin açıkça gösterdiği bu gerçeklik karşısında metal işçileri saflarını sıklaştırmalı, mücadeleyi bölmeye dönük her türlü girişimi elinin tersiyle itecek bir çaba içinde olmalıdır. Eski işçi-yeni işçi tartışması saldırının bir yönünü oluşturmakta, işçileri bölmeyi hedeflemektedir. Kimi işçilerin ise samimi kaygılarla yürüttüğü bu tartışmaların yaratacağı tehlikeye karşı uyanık olmak, metal işçilerinin birleşik mücadelesini güçlendirmek temel bir görev ve sorumluluktur. Yeni işçilerin dinamizmi, eski işçilerin yol göstericiliği birleşmeli, MESS'ten, MESS düzeninden, her renkten sendikal bürokrasiden hesap sormak için fabrika komitelerini kurmalı, olanları güçlendirmeliyiz. Zira geriye gidişi tersine çevirmek, hakkımız olanı almak ancak bununla olanaklı olacak. Başaracağımıza olan inancımız ile tüm metal işçisi kardeşlerimizi selamlıyoruz.
Metal İşçileri Birliği
2 Şubat 2018