DİSK, koronavirüs salgının 2.yılına ilişkin “Salgının ikinci yılında Covid-19 ile işçi sağlığı ve iş güvenliği politikaları değerlendirme raporu” yayınladı. DİSK İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Dairesi tarafından hazırlanan raporda 2 yılı geride bırakan salgının dünya ölçeğinde felakete yol açtığı belirtildi.
“Covid-19 krizi eşitsizlikleri daha da derinleştirdi”
Covid-19'un toplumsal yapılara, çalışma yaşamına ve istihdam süreçlerine ne tür etkileri olduğunu anlamak için ILO'nun Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm: Eğilimler 2021 (WESO Eğilimler) isimli raporuna ve DİSK-AR’ın Mart 2022 “2. Yılında Salgının İşçilere Etkisi” başlıklı raporuna işaret edildi. Covid-19 krizinin var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği vurgulanarak pandemide tahribatın hangi alanlarda olduğu şöyle sıralandı:
“-Ortalama ücretler düşmüş, asgari ücrete yaklaşmıştır.
-İşsizlik ve düşük ücret, iş ve gelir kaybına yol açmıştır.
-Pandemide yaşam ve geçinme zorlaşmış, borçlanma artmıştır.
-Çalışanların yetersiz gelirleri nedeniyle harcamalarda azalma yaşanmış, ucuz besinlere yönelim artmıştır.
-Devletin pandemiyle mücadelede ciddi bir sosyal politika geliştirmemesi sonucu işçilere sağlanan destekler yetersiz kalmıştır.
-Çok açık bir şekilde Covid-19'un bir işçi sınıfı hastalığı olduğu görülmüştür. Çalışma ortamlarında neredeyse %50'ye varan bir maruziyet yaşanmış olmasına rağmen, salgını fırsata çevirme ve küresel rekabette ön alma fırsatçılığı, üretimin kesintisiz sürdürülmesi sonucunu doğurmuştur.
-Büyük ölçüde güvencesizlik ve kayıt dışılığın kıskacında olan çalışanlar, salgın nedeniyle kısa çalışma, ücretsiz izin, evden çalışma vb. gibi yeni istihdam biçimlerinin geliştirilmesi gerçeği ile tanışmış, işçilerin dörtte üçünün çalışma biçimi değişmiştir.”
“Mücadele olmazsa olmaz önemdedir”
Bu süreçte iktidarın artan baskı politikalarına, sermayeyi açıktan desteklemesine de örneklerle değinilen raporda zaten yetersiz olan işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin pandemide ortadan kaldırılma noktasına geldiği vurgulandı. Raporun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi:
“Ülkemizde halihazırda çökmüş işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi, salgının sonuçları ile nerdeyse tamamen ortadan kalkmıştır.
Ne yazık ki COVID-19 salgınıyla geçen iki yılın sonunda siyasal iktidar "çarklar dönecek” politikasıyla sermayenin taleplerini harfiyen yerine getirdi. İnsan onuruna yaraşır iş için adım atmayan iktidar, sermayeye her türlü korumayı sağladı ve salgınla mücadele bunu bir başarı olarak göstermeye çalıştı.
Bütün bu yaşananların ve yaşanacak olanların önüne geçmenin yolu, ülkemizde sendikal hareketin gücünün büyümesi ve etkin biçimde örgütlenmesidir. Çalışma yaşamında güvencesizlik, kuralsızlık ve esnek çalışma biçimlerine karşı verilecek kararlı mücadele, bu özelliklere sahip bir sendikal harekete yönelimin en önemli kanalı olacaktır.
Buradan hareketle, sendikal örgütlenmenin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılması için mücadele olmazsa olmaz önemdedir. Aynı zamanda, işyerlerinde sendikal müdahalenin toplumsal bir denetim mekanizması olarak yaşama geçirilmesi hem örgütlenme hem güçlü bir sendikacılık hem de kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği için önemli bir dayanak noktasıdır.”
Orta vadede, sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile birlikte yaşama geçirilmesi çabası daha da önemli hale gelmiştir. Ancak çok daha önemlisi örgütlü ve güçlü bir sendikal mücadelenin böylesi kurumsal ortaklaşmayı sağlayabilecek politikalar yaratabilmesi ve bu hedef etrafında bütünleşebilmesidir.
Bu hedefler somut bir gerçekliğe büründüğünde, devletin denetim ve yaptırım fonksiyonları da işlevli hale sokulabilir. İlgili meslek oda ve birliklerinin sürecin içinde aktif olarak yer alması, kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmazsa olmaz koşulu olarak düşünülmelidir.