Bundan 10 yıl önce, 10 Şubat 2014 günü, İstanbul Hadımköy’de kurulu Greif fabrikası işçileri çalıştıkları fabrikayı işgal ettiler. Bu eylem gerçekleştiğinde, herhalde çok az kişi bunun Türkiye işçi hareketinin en görkemli eylemlerinden biri olacağını öngörebilmiştir.
Ayları bulan bir örgütlenmenin ardından sözleşme süreci başlamış, işçilerin tüm temel talepleri reddedilmişti. Greif işçilerinin önünde iki yol vardı. Ya bıktırıcı bir yasal süreç içinde sendikal bürokrasi ve Greif kapitalistlerinin oluşturdukları örgütlenmeyi dağıtmalarını bekleyecekler ya da önceden hazırlandıkları gibi doğrudan eyleme geçeceklerdi. Tereddütsüzce ikinci yolu seçtiler, fabrikayı işgal ettiler. İşçi sınıfına yıllar içinde unutturulan bu eylem türü, 600 işçinin hep birlikte aldığı kararın sonucu olarak uygulandı.
“İşgal, grev, direniş!” sloganlarıyla Amerikan tekeline ait olan fabrikaya el koydular. Başta özel güvenlik olmak üzere Amerikan tekelinin tüm temsilcileri, yüzlerce işçinin yuhalamaları eşliğinde fabrikadan kovuldular. Birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş işçiler sermaye düzenine, onun kendilerine reva gördüğü yaşam koşullarına ve işçi hareketini cendere içine alıp kötürümleştiren sendikal çarka cepheden meydan okudular.
Bundan 10 yıl önce gerçekleşen Greif işgali tüm yerleşik algıları yerle bir etti. Olmaz denileni yaptı. Gerçekçi bulunmayanı, hayal edilebileceğin ötesinde gerçekleştirdi. Üyesi oldukları DİSK Tekstil sendikasının açık ihanetine, başta DİSK olmak üzere geleneksel sendikal çevrelerin bu suça ortak olmasına rağmen, işçilerin öz örgütlenmesinin ürünü olan işgal eylemi 60 gün boyunca sürdü. Bu süreç boyunca işgal fabrikası sınıf mücadelesi için bir okula, onunla bütünleşmek isteyen herkes için büyük bir mücadele mevzisine dönüştü. Komiteler aracılığı ile sağlanan işleyiş, her kararın işçilerin özgürce tartışmasıyla alınması, eylemin en önemli dayanağı ve gücü oldu. Ama onun ötesinde, işçi sınıfının yeri geldiğinde kendi kendisini nasıl yönetebileceğini, özgücünden aldığı kuvvetle karşılaştığı zorluklara nasıl göğüs gerebileceğini gösterdi Greif’in yürekli işçileri.
Greif işçileri sendikayı bir tabela, sendikacılığı bir grup işçi satıcısının profesyonel olarak yaptığı bir iş olmaktan çıkardı. Onu gerçek alanına, fabrika zeminine taşıdı. Bürokratlar tarafından yönetimleri işgal edilmiş olan sendikalarımızın bu kastın elinden nasıl sökülüp alınabileceğinin yolunu gösterdi.
Greif direnişi seçtiği eylem yolu ve yöntemiyle de tümüyle politikti. Greif direnişçileri daha en baştan düzenin yasalarını değil fakat sınıf mücadelesi yasalarını esas aldılar. Fabrika işgali biçimindeki eylemlerini de buradan gelen bir meşruluk temeline oturttular. Böyle yapmasalardı eğer, bugün halen örneklerini yaşadığımız gibi, sendika ağalarının “yasal süreç” denilen sonu gelmez oyalama ve aldatma girişimlerinin kurbanı olacaklardı.
İşgal fabrikası Greif işçileri için yalnızca bir eylem üssü oldu direniş boyunca. Eylem alanı ise olanaklı olan her yerdi.
Ne yaptıklarını biliyorlardı Greif işçileri. Neye karşı mücadele ettiklerini ve nasıl mücadele edeceklerini de... İşçi sınıfının devrimci bir önderlikle birleştiğinde neler başarabileceğinin kısa bir özetini sundu bize direniş.
Bugün işçi sınıfı karşı karşıya kaldığı saldırılara karşı kararlı bir mücadele ortaya koyamıyor. Kötüleşen yaşam ve çalışma koşullarına karşı biriken öfke örgütlülüğe ve mücadeleye dönüşemiyor. Sınıfın belleğine yerleştirilmeye çalışılan güvensizlik ve umutsuzluk aşılamıyor. Sendikalarımıza çöreklenmiş bulunan bürokratik kast ortaya çıkan her türlü mücadele eğilim ve arayışını boğuyor. Her türlü hak alma mücadelesi ya baskıyla ezilmeye çalışılıyor ya da sonu gelmez yasal süreçlere mahkûm ediliyor.
Yaşananlardan rahatsız olan, çıkış arayan her öncü işçi bu cenderenin nasıl aşılabileceğini soruyor. Ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına yanıt arıyor. 10. yılında Greif işgali tüm bu soruları yanıtlıyor. Greif gibi yapmalı, Greifler’i çoğaltmalı diyor.
Evet Greif gibi yapacağız. Yeni Greifler yaratacağız. Greif işgali ile açılan yolu ısrar ve kararlıkla yürüyüp birleşik siyasal bir sınıf hareketi yaratacağız!
(Emeğin Kurtuluşu’nun 1-15 Şubat 2024 tarihli 26. sayısından alınmıştır…)