Yine sene sonuna geldik. Yine asgari ücret zammı ne olacak diye her yerde konuşuluyor. Herkes bir rakam dillendiriyor. Ancak olacak olan sermaye temsilcileri, sermaye devleti ve sendika bürokratlarından oluşan komisyon bir orta oyunu sergilemek için toplanacak, bizlere yine sefalet ücreti dayatacaklar. Bunu da iyi bir zam, işçimizi enflasyona ezdirmedik gibi argümanlarla bizlere yutturmaya çalışacaklar.
Her yeni yıl bir önceki yılı aratır oldu. Bu yıl Türk Lirası'nın değer kayıpları ve yüksek enflasyon ile neredeyse her gün gelen zamlarla alım gücümüz iyice düştü. Yaşam şartlarımız daha da düşerken, çalışma koşullarımız daha da ağırlaştı.
Sermaye sınıfı ise krizi ve salgını fırsata çevirmiş, devasa karlar elde etmiştir. Tüm sermaye örgütleri açıkladıkları kâr rakamları ile bunu söylerken, Çin gibi ucuz işçi cennetinden bile düşük olan ücretlerin sürdürülmesi için iktidara çağrılar yapmaktadır. Bir yandan mağduriyet edebiyatlarını sürdürürken, bir yandan da “her iki tarafı memnun edecek zammın olması gerektiğini” söylüyorlar. Tabii onların istediği sömürünün katmerleşerek devam etmesi olduğu sürece istedikleri zam da sefalet zammından başka bir şey değildir.
Sermaye cephesinde durum bu iken masada bulunan hükümet temsilcileri de sermayenin hizmetindedir. AKP iktidarı geldiği günden beri işçilerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da ağırlaştıran uygulamaların altına imza atmıştır. En küçük hak arama mücadelesine saldıran AKP iktidarı, Türkiye’deki en düşük ücret olan asgari ücreti genel ücrete çevirmiştir. Artık işçilerin yarısından fazlası bu sefalet ücretine, en düşük ücrete mahkumdur. Geri kalanların çoğu da bu ücretin bir tık üstünü almaktadır. Türkiye’de her yıl artan üretime, artan milli gelire rağmen işçiler bu zenginlikten hak ettikleri değeri alamamakta hatta daha da düşmektedir.
Bununla beraber gelir adaletsizliğinin yanında vergide de büyük haksızlıklar yaşanmaktadır. Asgari ücretli bir işçinin yılda 122 günlük kazancı vergiye kesilmektedir. Biz işçilerin maaşlarından peşinen kesilen vergilere rağmen, sermayeden toplanan vergilerde, ya indirime gidilmekte ya da tamamen silinmektedir. Ayrıca sermayeye verilen teşvikler de cabasıdır. (Bugün asgari ücrette sermayeye 14 farklı kalemde teşvik verilmektedir.) Bu yaşananlara bakılınca bile bu iktidarın bizlerin değil sermayenin iktidarı olduğu apaçıktır. Bu yüzden masada iki tarafa da eşitim yalandan ibarettir. Bu iktidar sermayenin sözcüsü, sermayenin iktidarıdır.
Komisyonda bir de bizi temsil ettiğini iddia eden ancak alakası olmayan Türk-İş ağaları vardır. Türk-İş ağası Ergün Atalay tescilli bir işçi hainidir. Zaten zırhlı makam aracıyla gezen, kazancı patronlarla yarışır bir kişiden de bizi temsil etmesi beklenemez.
Tüm bunlara bakınca masada bizim adımıza oturan, bizi savunan, bizim haklarımızı alacak kimse yoktur.
Peki, biz işçiler ne istemeli?
Öncelikle tüm bu zamlar ve yüksek enflasyonda kaybettiğimiz haklarımızı geri istemeliyiz. İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları istemeliyiz. Dört kişilik bir ailenin sadece gıda masrafı yani açlık sınırı 3 binlerde iken, şu an alınan ücret ile ailemizin karnını bile doyuramıyoruz. Bizlerin ürettikleri ile lüks ve şatafat içinde saltanat süren sermaye ve temsilcileri orta yerde duruyorken, bizler, işçiler, milyonlar bırakın eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçları, karnımızı doyurmakta bile zorlanıyoruz.
O zaman insanca yaşamaya yetecek bir asgari ücret bizim en temel hakkımızdır. Bunu istemek kadar doğal bir şey olamaz. Bugün sermaye iktidarı asgari ücretin 3’te birini vergi ile elimizden geri almaktadır. Milyarlar kazanan sermayedarların vergi borçları tek kalemle sıfırlanırken, asgari ücretten vergi alınmasının tek tarifi vardır o da aymazlıktan başka bir şey değildir. Olması gereken ise asgari ücretin vergiden muaf tutulmasıdır.
İstediklerimizi nasıl almalıyız?
İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf bir asgari ücret bizim tek isteğimizse, bunu almak için de kolları sıvamak, harekete geçmek gerekmektedir. Bizler bugünden fabrikalarda, atölyelerde bir araya gelmeli, birliklerimizi kurmalı, taleplerimizi haykırmalı, sesimizi yükseltmeliyiz. Sömürünün katmerleşmesini de ancak bu şekilde önleyebiliriz. Bizim en büyük silahımız üretimden gelen gücümüz. Bugün, milyonların bir sonraki yıl yaşam koşullarını belirleyecek olan bir durumda bu silahı kullanmayacağız da ne zaman kullanacağız.
Oynanan bu orta oyununu bozmak için, köleliği, sefaleti kabul etmemek için mücadeleyi yükseltelim, insanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret için harekete geçelim.
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası
(DEV TEKSTİL)