25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşıyor. AKP-MHP iktidarının işçi, emekçi ve Kürt halkına karşı baskı, sömürü ve şiddet politikalarını arttırdığı ve pervasızlaştığı bir dönemden geçiyoruz. İşçi-emekçi kadınlarsa bu süreçten çok daha derinden etkileniyor.
Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada gericilik, ırkçılık, kadın düşmanı politikalar körükleniyor. Kriz ve pandeminin faturası en çok işçi-emekçi kadınlara kesiliyor. Türkiye’de olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde “ailenin korunması” adı altında LGBTİ+ düşmanlığı kışkırtılıyor.
Saldırılar artıyor...
Kadınlar evde, sokakta, fabrikada ve işyerinde kısacası toplumsal yaşamın her alanında fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalıyor. Açıklanan son verilere göre, 9 ayda 422 kadın katledildi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından zaten son derece sınırlı olan ya da uygulanmayan haklara saldırmak için fırsat kollanıyor. AKP-MHP iktidarı, 6284 sayılı kanunu ile nafaka ve kürtaj hakkını gasp etmek için sürekli gündemde tutuyor. Yoksulluk, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları emekçi kadınların en büyük sorunu olmaya devam ediyor. Özellikle güvencesiz çalışma koşulları ve işsiz kalma korkusu kadınları şiddete çok daha açık hale getiriyor.
Yasal düzenlemelerle kendi gerici zihniyetini tüm topluma dayatan ve bunu yaparken de en çok kadınları hedef alan sermaye iktidarı adeta kadınların ezilmesinden ve çifte sömürüsünden beslenerek ayakta duruyor. Erdoğan başta olmak üzere sermaye iktidarının temsilcileri ve sözcüleri kadın düşmanı söylemleri sürekli gündemde tutuyorlar. Erdoğan’ın “Olmaz ya, çocuk da olmalı. Sayıları artırmak lazım. Allah'tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK'nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var" vb. kadın düşmanı söylemleri ırkçı-faşist söylemlerle birleştiriyor. “Annelik”, “aile” gibi kavramları gerici-faşist politikalarına dayanak yaparak kadınları kuluçka makinesi ve evin kölesi yapmayı hedefliyorlar.
Sansür yasası, eylem yasakları, gözaltı ve tutuklama terörüyle mücadele eden tüm kesimlerin sesi-soluğu kesilmeye çalışılırken öte yandan kadın hareketi ve LGBTİ+’lar özel olarak hedefe çakılıyor. Kadın ve LGBTİ+’ların eylemleri yasaklanırken gerici-faşist güruhların LGBTİ+ karşıtı eylemleri kamu spotu olarak yayınlanıyor. AKP yandaşı bir imamın “Kadın-erkek eşitliği tamamen yalan. Namazını kıldırt hanımına, başını örttür. Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor” vb. iğrenç ve sapkın söylemleri “ifade özgürlüğü” sayılırken Şebnem Korur Fincancı gibi kendi uzmanlık alanı ile ilgili açıklama yapan ya da mücadele eden kadınlar gözaltına alınarak tutuklanıyor.
Gerici-faşist iktidar seçim sürecine baskı ve zorbalığı tırmandırarak ve tüm muhalif kesimlere gözdağı vererek hazırlanıyor. İktidarını koruyabilmek için her türlü kirli yöntemi ve aracı devreye sokacakları ise tartışmasız bir gerçektir. Öte yandan düzen muhalefeti ise bu saldırılara seçim gününü beklemeyi öğütleyerek yanıt veriyor. Türban tartışmalarında olduğu gibi adeta tek adam rejimine fırsat veren “pas”lar atıyor. Düzen muhalefeti izledikleri politikalarla sermaye düzenini restore edeceklerini önden ilan ediyorlar. Reformist sol da parlamentarist hayaller yayarak düzen muhalefetinin politikalarına yedekleniyor. Kısacası, tüm işçi ve emekçiler gibi emekçi kadınlar da seçim zemininde sermaye düzeninin farklı klikleri arasında saflaştırılmak isteniyor.
Mücadele sürüyor...
Tek adam rejimi baskı ve zorbalıkla, düzen muhalefeti ise seçim vaatleriyle kadınları sokaklara çıkarak mücadele etmekten alıkoymaya çalışsa da kadınlar her yerde mücadele etmeye devam ediyor. Sendikalaşma hakkının gaspına, kölece çalışma koşullarına, tacize ve mobbinge karşı kadın işçiler direnişlere öncülük ediyor. Tüm yasak ve engellemelere rağmen kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete ve kadın düşmanı politikalara karşı kadınlar sokakları ve meydanları terk etmiyor. Bu 25 Kasım’da da işçi ve emekçi kadınlar sokaklara çıkarak sermayeye ve iktidarına korku salmaya devam edecektir.
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları olarak, var gücümüzle emekçi kadınların gerçek kurtuluşunun emeğin kurtuluşu mücadelesini büyütmekten, devrim ve sosyalizm mücadelesine omuz vermekten geçtiğini ilan ediyoruz.
Tüm işçi-emekçi kadınları “Şiddet, sömürü, baskı düzenine karşı emeğin kurtuluşu mücadelesine katıl”maya, şiddetin, sömürünün ve baskının kaynağı olan sermaye düzenine karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Tüm işçi ve emekçi kadınları Dominik’te diktatörlüğe karşı örgütlü mücadele verdikleri için katledilen Mirabel Kardeşler ile Jina Amini’nin hesabını sormak için molla rejimine karşı direnen İran halklarının yolundan kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları