Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, "Bir insan hakları sorunu olarak: Pandemide Hapishaneler" şiarıyla Bakırköy'de bulunan İstanbul Barosu Ek Hizmet binasında panel düzenledi. ÖHD’den avukat Esra Erin, İnsan Hakları Derneği (İHD) avukatı Ümmühan Kaya, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) avukatı Emran Emekçi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi Profesör Doktor Ümit Biçer’in katıldığı panel av. Destina Yıldız'ın moderatörlüğünde gerçekleşti.
Pandemi sürecinde hapishanede ihlaller arttı
Dün düzenlenen panelde Yıldız, panelin amacının pandemi sürecinde devletin hapishanelerde uyguladığı hak ihlallerine ve artan tecride karşı bilgilendirme amaçlı olduğunu belirtti.
Esra Erin konuşmasında şunları ifade etti:
"Pandemide hijyene, yemeğe, mesafeye dikkat edilmesi gerekiyordu ama 50 kişinin bir arada yaşadığı yerde fiziki mesafenin korunması, sağlıklı yemeğin, hijyenin olması mümkün değil. Buna karşı Birleşmiş Milletler kişilerin siyasi görüşlerine göre ayrım yapılmaksızın önlem alınması gerektiğini söyledi. Bazı ülkeler bunlara uydu ama Türkiye kapasiteyi azaltmak için sadece bazı mahpuslar için koşullu salıvermeyi uyguladı. Mahpusları koğuşa kilitleyerek, sosyal haklarını askıya alarak, Covid-19'u ‘önlemeye’ çalıştılar. Her ay aldığımız vefat haberleri Covid-19'a ilişkin yeterli önlemlerin alınmadığını gösteriyor."
Pandemi sürecinde sağlığa erişimin daha fazla engellendiğine dikkat çeken Erin, "Tedaviye erişimde kullanılan ring aracı sıkıntılı hale geldi. Mahpuslar ring aracını tabut diye adlandırıyor. Mahpusların kelepçe ile hastaneye götürülmesi bir tık öteye gitti. Artık doktorun yanında da kelepçe açılmıyor. Bazen kolluk kelepçeyi açmak istese de doktor kabul etmiyor. Bunun nedenlerinden biri mahpusların hüküm giydiği ‘suçlar’ artık dosyasının üzerinde yazıyor olması. Bu mahpusa karşı ön yargı oluşturuyor" dedi.
Esra Erin konuşmasında 2021’de tutsakların tahliyelerinin engellendiğine dikkat çekti.
Hasta mahpusların sağlığa erişimi için ses olunmalı
İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’ndan avukat Ümmühan Kaya da şunları ifade etti:
"Uluslararası yasalar var mahpusların yaşam hakkını koruyan. Bunlar mahpusun yaşam hakkını ayrım yapmaksızın korumak zorundasın diyor. Bunlara ilişkin birçok yasa var. AİHS'in dediği gibi işkence. Yasalarda havalı cümleler olsa da pratikte bir gerçekliği yok. 2020'den bu yana 86 mahpus yaşamını yitirdi. Ölüm sınırına gelen ve tahliye edilmeyen mahpuslar artık doktorun bir hafta ömrü kaldı denilince hapishane sorumluluğu üstünden atmak için tahliye ediyor"
Hasta mahpusların sağlığa erişim haklarının engellenip, serbest bırakılmadıklarını belirten Kaya Tutsak yakınlarının 16 Kasım'dan bu yana başlattığı Adalet Nöbetine destek verilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:
"Hasta mahpusların serbest bırakılması isteniyor, bu sese ses verilmeli. Hepimizin elinde cezaevinde vefat eden mahpusların kanı var. Daha güçlü ses çıkarılmalı. Eğer ses çıkarılmazsa daha fazla cenaze çıkar hapishanelerden."
Tecrit işkencedir
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) avukatı Emran Emekçi şunları vurguladı:
"Tecrit toplumsal boyutta uygulanıyor. Tecrit zihniyet meselesidir bu zihniyet Osmanlı'ya kadar uzanıyor. İmralı cezaevi toplumdan koparma alanıdır. 15 Temmuz'dan sonra istisna hükümleri çok yaygınlaştı ve İmralı pilot bölge olarak kullanıldı. Orada başlayan istisnai hükümler şimdi bütün hapishanelerde uygulanıyor. AHİM içtihatlarında da aile ve avukat görüşünün engellenmesi tecrit olarak adlandırılıyor. Tecrit zamana yayılmış ölüm cezasıdır"
TİHV Yönetim Kurulu üyesi Profesör Doktor Ümit Biçer ise konuşmasında şunları ifade etti:
"15 Temmuz ve pandemi fırsata dönüştürüldü. Kısıtlamalar için mazeret üretmek ve özgürlüğü kısıtlamak ve insanların biat etmesini kolaylaştırılmak istendi bu süreçte. İmha etme düşüncesi ile hareket edildi bu süreçte. Herkes izolasyona maruz bırakıldı. Hakikati görünmez kılmak yönündeki çabaları pekişiyor böylece. Uzaklaştırma, imha etme artık istisnadan çıktı normal oldu. Dünyanın hiçbir yerinde ki cezaevleri burada ki cezaevleri kadar hareketli değil. Tecrit uygulamalarından sonra gözlemlenen insanların hem fiziksel hem de ruhsal belirtilerin oluştuğu ortaya çıktı. Tecrit işkencedir."