Gerici-faşist rejim devletin kurumlarını, meslek örgütlerini, sendikaları vb. kendi ideolojisine uygun şekilde yeniden dizayn etmek için saldırgan bir politika izliyor. Attığı her adımda kendisine biat eden bir toplum yaratmaya çalışan rejim, boyun eğmeyen, direnen ilerici-aydın kesimi şiddet araçlarını kullanarak susturmaya çalışıyor. Hukukçuların, hekimlerin meslek örgütlerini hedef alan rejim, artık kendi kurumlarına da yöneliyor. Göründüğü kadarıyla sıra, çoğu zaman saray rejiminin aparatı gibi kararlar alan Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) geliyor. AYM’nin kimi zaman farklı kararlar almasına bile tahammül edemeyen rejim, geçtiğimiz günlerde yine bilindik senaryo ile kirli oyununu sahnelemeye başladı.
Anayasa Mahkemesi’nin şehirlerarası yollarda eylem yapmanın yasal bir hak olduğu kararını alması, rejim tarafından hedef alınmasına yetti. Alınan karara tepki gösteren faşist İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yine sahneye çıkarak, sokak ağzıyla tehditler savurarak AYM Başkanı’nı hedef gösterdi.
S. Soylu saldırıyı sürdürürken, faşist partinin şefi Devlet Bahçeli de sahneye çıktı. T. Erdoğan’ın tetikçisi unvanıyla anılan D. Bahçeli, Meclis açılışından önce yaptığı yazılı açıklamada, “Anayasa Mahkemesi yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır” diyerek AYM’yi hedefe çaktı. Anayasa Mahkemesi’nin yeni isminin Devlet-i Ali olması gerektiğini söylemesinden de anlaşılacağı üzere gerici-faşist iktidar, kurumları rejime göre yeniden dizayn etmeye çalışıyor. Kurumların şekilsel de olsa bağımsız hareket etmesini engellemek için harekete geçen rejim, devlet kurumlarındaki görevlileri bir tür ‘dalkavuklar sürüsü’ haline getirmek istiyor.
Saray rejiminin önde gelen iki tetikçisi olan bu zatların AYM’yi hedefe çakmasından sonra sahneye çıkan AKP şefi T. Erdoğan, ‘parlamentoculuk’ oynayarak, “Parlamento bu konuda Anayasa Mahkemesi ile ilgili yeni bir yapılanma yaparsa, yeni bir adım atarsa seve seve ben de buna katılırım” diye açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı kararnameleri ile ülke yönetimini elinde toplayan T. Erdoğan, Meclis’e atıf yaparak çöken itibarını düzeltmeye çalışıyor. Elbette bu beyhude bir çabadır. Zira tüm zorbalığı, riyakarlığı ve emekçilere düşmanlığı ile çoktan deşifre oldu.
Artık içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, siyasal krizi yönetmekte güçlük çeken rejim, bu gibi tartışmaları sık sık gündeme getiriyor. Bu uygulamalarla rejim bir yandan kendisine ‘dikensiz gül bahçesi’ yaratmak istiyor, diğer yandan toplumda biriken öfkenin patlamasını engellemek için de çırpınıyor.
Düzen muhalefeti ise tek adam rejiminin hayata geçirmeye çalıştığı her saldırı karşısında AYM’yi adres gösteriyor. Kitlelerin biriken sorunlarına düzen kurumlarından ‘çözüm’ arayan düzen muhalefeti, fiilen rejimin koltuk değnekliğini yapıyor. Son olarak çoklu baro sistemine karşı avukatların sergilediği direnişi sınırlandırıcı hamle yapan CHP’nin, çoklu baronun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğu başvuruya ret gelmişti.
Politikasını parlamenter sisteme geri dönmeye endeksleyen düzen muhalefeti, yakın zamanda yapılma ihtimali gözükmeyen seçimleri kurtuluş olarak gösteriyor. Toplumu, tek adam rejiminin seçimlerle gidebileceği konusunda ikna etmeye çalışan düzen muhalefeti, tek adam diktasını tahkim etmeye odaklanmış çabaları yok sayıyor. Toplumun öfkesi seçim sonuçlarına yansıyabilir fakat bu iktidarın seçimlerle gideceği kocaman bir yalandır. 2015 seçimlerinden itibaren kitle desteğini kaybeden rejim halen yalan, hile, baskı ve zorbalıkla iktidarını sürdürüyor.
Sermayedarların demir yumruğu olan dinci-faşist iktidardan kurtulmanın tek yolu toplumda biriken öfkeyi örgütlü güce çevirmektir. Burjuva cumhuriyetinin ürünü olan gerici rejime karşı verilebilecek her mücadele, yaşanan bu sorunların bizzat kaynağı olan kapitalist düzeni hedef almalıdır. Ortada; işçi sınıfına katmerli kölelik dayatan, kadınların yaşam hakkını elinden alan, doğayı talan eden, muhalif sesleri susturmak için saldıran, Kürt halkına düşmanlık yapan, insan haklarını yok sayan çürümüş bir kapitalist sistem gerçeği var. Bu sistemin temsilcisi olan gerici-faşist rejimi tarihin çöplüğüne atabilmek için tek yol; birleşik, örgütlü, militan, kitlesel mücadeleyi sınıfa karşı sınıf bakışıyla yükseltmektir.