Saray rejiminin skandalları bitmiyor!

AKP-MHP rejiminin halkın sağlığını hiçe saydığı, kendi bekası ve sermayenin çıkarları için işçi ve emekçileri ölüme, açlığa, sefalete sürüklediği, fabrikaların adeta toplama kamplarına dönüştüğü ortadadır. Tüm bunları yaparken de pervasızca yalan söylemektedirler. Bu pervasızlığa karşı mücadele etmekten, asalak saray rejimini tarihin çöplüğüne göndermekten başka yol yoktur.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ekim 2020
  • 10:47

Halkın sağlığı hiçe sayılıyor!

AKP-MHP rejimi koronavirüs salgınının başından beri halkın sağlığını değil saray rejiminin bekasını ve sermayenin çıkarlarını gözeterek süreci ele aldı. Sürecin başında “çarklar dönecek” diyen iktidar salgınla mücadele kapsamında attığı her adımda sermayenin taleplerini yerine getirdi. Esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması ve giderek genel çalışma biçimi haline gelmesi için ücretsiz izin, süreli iş sözleşmesinin yaygınlaşması vb. adımlar atıldı. Salgın sermayenin çıkarları uğruna fırsata dönüştürüldü. Bilim insanlarının, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) tüm uyarılarına rağmen “normalleşme süreci” başlatıldı. Zaten yetersiz olan bir dizi önlem de bir kenara itildi. Salgına karşı yapılması gereken toplumsal önlemleri almadan “ceza kesmeye” odaklanan sermaye iktidarı, yalnızca bireysel tedbir olan “maske, sosyal mesafe, el yıkama”yı öne çıkardı.

Sarayın sözcüleri ve medyası salgınla mücadelenin bireysel önlemlerle olacağına dair algı operasyonu yarattı. “Maske takmıyorlar, salgın yayılıyor” vb. ifadelerle halkı suçladı, üzerindeki sorumluluğu atmaya çalıştı. Öyle ki Vestel’de işçiler arasında pozitif vakaların artmasının ve işçi ölümleri yaşanmasının ardından Manisa Organize Sanayi Başkanı “İşçiler mesai sonrası dikkat etmiyor, fabrikaya virüs taşıyorlar” diyebildi. Normalleşme süreci ile birlikte işyerleri, fabrikalar adeta salgının merkezi haline geldi.

Koronavırüs verilerinin gizlendiği deşifre oldu

AKP-MHP rejimi salgın sürecinin başından itibaren sayısız skandala imza attı. İlk sokağa çıkma yasağı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yasağın başlamasına iki saat kala ilan edildi. Kaos yaşandı. Ardından Soylu istifa etti, Erdoğan kabul etmedi. Erdoğan “maske bedava olacak” dedi, insanlar günlerce maske bekledi. Maskeler bir türlü dağıtılamadı, ardından paralı hale getirildi. Skandallara birçok başka örneği eklemek mümkün. Bu skandallardan en büyüğü ise geçtiğimiz günlerde yaşandı. Türkiye’de koronavirüs vakalarının gizlendiği deşifre oldu. Yalanla, hileyle ayakta kalmaya çalışan rejim tüm dünyaya rezil oldu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Türkiye Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama talep etti.

Salgının başından beri bazı bilim insanları ve TTB, verilerin doğru açıklanmadığını ifade ediyor, gerçek verilerin açıklanması için çağrılar yapıyordu. Son dönemde de verilerin gerçeği yansıtmadığına dair toplumda genel bir algı oluşmuştu. CHP Milletvekili Murat Emir’in Laboratuvar Bilgi Yönetim Sistemi’ne girilen verilere dayanarak yaptığı açıklamayla da gerçek verilerin gizlendiği, vaka sayısının açıklananın 20 katı olduğu ifşa oldu.

Özürleri kabahatlerinden büyük!

Gerçek verilerin gizlendiğinin ayan beyan ortaya çıkmasının ardından sarayın Sağlık Bakanı ve özel hastane sahibi kapitalist Fahrettin Koca’nın yaptığı açıklamalar ise “Bu kadarına da pes!” dedirtti. Koca, bilimsellikten uzak bir açıklamayla “vaka” değil “hasta” sayılarını yayınladıklarını açıkladı. Koca, gelen tepkilerin ardından da her zaman başvurdukları yöntemle hamasi laflar ve tehditler savurmaktan geri durmadı. AKP’li Bakan, şu demagojiyle yalanlarını örtbas etmeye çalıştı: “Bilelim ki, salgınla mücadele sürecinde, devletimiz, halkın sağlığı kadar, ulusal çıkarlarını da korumaktadır. Çünkü salgın hayatın bütün alanlarını etkilemektedir. Mesuliyeti olmayan bazı kişilerin tenkitleri, fotoğrafın bir noktasına mercekle bakıp, leke aramaktan farksızdır.”

Koca’nın bahsettiği “ulusal çıkarlar”ın saray rejiminin bekası olduğu ortadadır. İç ve dış politikada, ekonomide iflas bayrağını çeken, her yerinden çatırdayan tek adam rejimini ayakta tutmak için yalan, baskı ve zorbalığa başvurmaktadırlar. Sarayın damadı Hazine ve Maliye Bakanı B. Albayrak “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?”, “Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum” gibi açıklamalar yaparken özel okul sahibi kapitalist Milli Eğitim Bakanı Z. Selçuk ise EBA’nın çökmesinin ardından sevindiğini ifade edebilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar eski Bakanı S. Ramazanoğlu ise Ensar Vakfı’nda yaşanan çocuk tacizlerinin ardından “Bir kereden bir şey olmaz” açıklaması yapabilmiştir. Sağlık Bakanı Koca’nın açıklaması bu rezaletlere bir tane daha eklemiştir.

Halkın sağlığını hiçe sayan pervasız rejime karşı mücadeleye!

Ortaya çıkan son rezalet, başta iktidar ortağı faşist partinin şefi Devlet Bahçeli olmak üzere saray rejiminin TTB’ye yönelik kudurganca saldırılarını da açıklamaktadır. Halka gerçek verilerin açıklanmasını talep eden, önlemlerin yetersiz olduğunu teşhir eden, sağlık çalışanlarının yaşadıkları sıkıntıları ve talepleri dile getiren TTB salgın süresi boyunca hedef tahtasına çakılmıştır. Son olarak da Bahçeli “Sağlık Bakanlığı’nın verileri üzerinden şüphe oluşturmaya çalışanlar müfteri korosu, yalan makinesidir. Bizim derdimiz TTB’ye yuvalanmış bir avuç Türkiye düşmanlarıdır. Bu nedenle TTB kapatılsın diyorum” tehdidini savurmuştur.

AKP-MHP rejiminin halkın sağlığını hiçe saydığı, kendi bekası ve sermayenin çıkarları için işçi ve emekçileri ölüme, açlığa, sefalete sürüklediği, fabrikaların adeta toplama kamplarına dönüştüğü ortadadır. Tüm bunları yaparken de pervasızca yalan söylemektedirler. Bu pervasızlığa karşı mücadele etmekten, asalak saray rejimini tarihin çöplüğüne göndermekten başka yol yoktur.