Son sözü her zaman direnenler söyler!
Tarih 12 Mart 1995. Devlet “babanın” kanlı elleri dolanmıştı işçi ve emekçilerin boynuna. Geri durmamıştı yine katliamcı politikasını uygulamaktan. Aşlarına kan karıştırmıştı anaların, kurşun yemişti çocukların düşleri... 12 Mart tarihini yırtarken takvim yapraklarından muazzam direniş kalmıştı akıllarda, her zaman da kalmaya devam edecekti.
Katliamcı yüzünü 1977 1 Mayısı’nda, Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta gösteren sermaye devleti Gazi’de de göstermişti. Sermaye sınıfı krizle cebelleşirken faturasını işçi ve emekçilere ödetmek istemiş; 5 Nisan paketi adı altında dayatılan “acı reçeteleri’’ çıkartmıştı. Bu yıllarda gerçekleşen devlet terörünün arka planında bir de bu gerçek vardı. Sindirilen, korkutulan, yapay ayrımlara bölünen insanlara daha kolay olurdu bu faturayı ödetmek. Bu durum, Gazi’de bundan ayrı düşünülmeyecek kadar açık bir şekilde karşımıza çıkmıştı.
İnsanlar arasında ayrım yaparak yine bunu insanlara karşı kullanan sermaye devleti, din-ırk ayrımlarını kullanmaktan geri durmamış Gazi’de kan kokusuyla çıkmıştı insanların karşısına. Gazi Aleviler’in yoğun olarak yaşadığı ve de devrimci hareketin toparlanmaya başladığı bir yerdi. Bir kahveye ateş açılıp Alevi dedesi katledilmişti. Gazi emekçileri ise direnişle çıkmışlardı cellâtların karşısına. Binlerce kişi faillerin bulunduğu karakola doğru yürüyüşe geçmiş, polis barikatları ve kurşunlarla engellenmek istenmişti. Gazili emekçiler de polis barikatlarına barikatlarla cevap vermiş, direniş mahalle çapında yaygınlaşmıştı. Yaşanan çatışmalar gün ve geceler boyunca sürmüş, polisin hedef göstererek ateş açması sonucu 17 emekçi katledilmişti. Direnişin sesi İstanbul’un çeşitli semtlerinde, mahallerinde de yankılanmış kitlesel gösteriler, militan eylemler buralarda da gerçekleşmişti. Bunlardan birisi olan Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde polis insanların üzerine ateş açarak 5 emekçiyi daha katletmişti. Gazi katliamı sonucunda 22 ölümsüzleşen emekçi, 500’e yakın da yaralanan insan ve sürdürülen muazzam direniş geçti kayıtlara. Sermaye devletinin tahmin etmediği bir direniş olmuştu bu. Acizliğini cenazelerini taşıyan insanların üzerine panzer sürerek göstermişti.
Ancak katliamcı devletin tüm çabalarına rağmen son sözü her zamanki gibi yine direnenler söylemişti. Ezilen ve emekçi kitlelerin tarihine ‘Gazi Direnişi’ olarak geçmişti 12 Mart. Kızıl kanlarıyla yazmışlardı direniş tarihini. Katledilmiş ancak ölmemiş, ölümsüzleşmişlerdi. Yenilmemişlerdi düşmana, boyun eğmemişlerdi. Omuzlarında taşımışlardı direnişin kızıl bayrağını. Unutmuştu katiller direnen bir gelenekten geldiğimizi. Unutmuşlardı Şeyh Bedrettinler’den Dadaloğlu’na Pir Sultanlar’dan Seyit Rızalar’a, uzanan direnişçi geleneğin hala bu topraklarda var olduğunu ve var olacağını.
Yaşadığımız coğrafyada da hala sermaye devletinin kanlı elleri emekçilerin ve ezilen halkların üzerinde. Kürt halkına karşı hala kapsamlı bir şekilde inkâr ve imha politikaları yürütülmekte, operasyonlarla katletmektedirler. İşçi ve emekçiler hala sermaye devletinin yoğun saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Hala kölece yaşam ve çalışma koşullarına mahkûm edilmekte, hala sefalet içerisinde yaşamaktadırlar. Üniversiteler hala emekçi çocuklarına kapatılmakta, hala öğrencilere geleceksizlik sunulmaktadır. Hala insanlar sokak ortasında katledilmekte, hala faili bilinip de bulunmayan cinayetlerle karşılaşılmaktadır.
Bilsinler her şeye, bütün baskılara, saldırılara rağmen direnişçi geleneğin ruhunu taşıdığımızı. Bilsinler Mustafa Suphiler’den Denizler’e, Mahirler’den İbrahimler’e, Mazlumlar’dan Erdallar’a ve bugüne Alaattin Karadağlar’a kadar direnişin kızıl bayrağının her zaman taşınacağını... Bilsinler devrim mücadelesinin her zaman ve büyüyerek devam edeceğini...