Doğu Akdeniz ve Libya’da nüfuz kavgaları şiddetleniyor

Akdeniz’deki doğal zenginlikler, asalak kapitalistlerin değil bölge halklarınındır. Ancak kapitalist devletler ve onların himaye ettiği enerji tekelleri, bu zenginliği yağmalamak için ‘kurtlar sofrası’ kurdular. Her taraf yağmadan daha büyük bir pay almak için oyun çevirince, halkları tehdit eden savaş tehlikesi artıyor. Zenginliklerin halkların refahı için kullanılması ve bölgenin gerçek bir barışa kavuşabilmesinin yolu, emekçi halkların ortak devrimci mücadele ve başarılarından geçiyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Ağustos 2020
  • 21:57

Akdeniz’deki enerji kaynaklarının yağmasından daha çok pay alma kavgası devam ediyor. Bu kavgada tek başına kalan AKP-MHP iktidarı, Trablus’taki kukla Faiz el Sarraj hükümetiyle anlaşma imzalayarak kendine alan açmaya çalıştı. Bu adımı Akdeniz’in bazı noktalarına sondaj gemilerinin gönderilmesi izledi. Yunanistan’la gerilimi tırmandıran bu girişim, emperyalistler Ankara’daki uşaklarına destek vermeyince fiyaskoyla sonuçlandı.   

Bu paylaşım kavgasında AKP-saray rejiminin karşısında duran Mısır’la Yunanistan yeni anlaşmalar yaprak cepheyi tahkim etmeye başladılar. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile Yunan mevkidaşı Nikos Dendias Kahire'de düzenledikleri ortak basın toplantısında, petrol ve gaz rezervlerinin bulunduğu bölgede Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması imzaladıklarını ilan ettiler. Mısır ile Yunanistan’ın yaptıkları anlaşma, 2019 sonbaharında Türk devletinin Sarraj hükümetiyle yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasına bir cevap niteliği taşıyor.

Tüm taraflardan aynı safsata:
“Her şey bölgenin güvenliği ve istikrarı için”

Basın toplantısında konuşan Şukri, "Bu anlaşma her iki ülkenin de özellikle petrol ve gaz rezervleri vadeden münhasır ekonomik bölgedeki mevcut kaynakları azami şekilde kullanılabilmesine olanak sağlayacaktır" dedi.

Yunan mevkidaşı Dendias da yapılan anlaşmanın “uluslararası hukuk çerçevesinde olduğunu” söyledi. Dendias Mısır ile imzaladıkları anlaşmanın “uluslararası hukukun tüm kavramlarına, deniz hukuku ve iyi komşuluk ilişkilerine riayet ettiğini ve bölgenin güvenlik ve istikrarına katkı sağladığını” iddia etti.

Türk sermaye devletinin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının uluslararası hukukun ihlali olduğunu savunan Mısır ve Yunanistan, aralarında yaptıkları benzer bir anlaşmayı, “deniz hukuku ve iyi komşuluk ilişkilerine riayet ettiğini ve bölgenin güvenlik ve istikrarına katkı sağladığı” savına dayandırdılar.

Kukla bir hükümetle anlaşma imzalayan saray rejiminin sözcüleri ise, Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının “Türkiye için yok hükmünde olduğunu” iddia ettiler. “Bu anlaşmayla Libya'nın hakları da gasp edilmeye çalışılmaktadır” diyerek, Libya ve Doğu Akdeniz'de gerilim ve çatışmayı tırmandıran taraf olduklarını unutmuş gibi yapıyorlar. 

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında yapılan açıklamada da, “Bugün imzalandığı açıklanan sözde deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması, Türkiye için yok hükmündedir. Bu anlayışımız sahada ve masada ortaya konacaktır” denilerek, gerilim ve çatışmayı tırmandırmaya devam edeceklerini duyurdular.

Doğu Akdeniz’de Oruç Reis Araştırma Gemisi’nin araştırma yapma planı sonrasında, geçtiğimiz haftalarda Türkiye ile Yunanistan çatışmanın eşiğine gelmişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in devreye girmesiyle saray rejimi geri adım atınca gerilim şimdilik kontrol altına alınmıştı.

Yaşananlar, Libya ve Suriye'de süren paylaşım savaşlarının Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilimleri de içine alarak bölgesel bir savaşa dönüşme riskini arttırıyor. Oysa Akdeniz’deki doğal zenginlikler, asalak kapitalistlerin değil bölge halklarınındır. Ancak kapitalist devletler ve onların himaye ettiği enerji tekelleri, bu zenginliği yağmalamak için ‘kurtlar sofrası’ kurdular. Her taraf yağmadan daha büyük bir pay almak için oyun çevirince, halkları tehdit eden savaş tehlikesi artıyor. Zenginliklerin halkların refahı için kullanılması ve bölgenin gerçek bir barışa kavuşabilmesinin yolu, emekçi halkların ortak devrimci mücadele ve başarılarından geçiyor.