İran, Ermenistan, Ürdün: Son dönemin halk hareketleri üzerine

Bu ülkelerin fay hatlarında patlayıcı maddeler birikmeye devam etmektedir. Ne zaman, nasıl ve hangi vesile ile patlayacakları şimdiden bilinemez ama kapitalist metropollerde proleter kitle hareketleri, geri ve yoksul ülkelerde emekçi halk isyanları biçiminde yeniden ve kesin bir kaçınılmazlıkla, hem de daha büyük dalgalar halinde sahne alacaklarından kuşku duyulmamalıdır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Temmuz 2018
  • 06:40

Dünyada son dönemlerin en dikkate değer gelişmelerinden biri çeşitli ülkelerde baş gösteren emekçi kitle isyanlarıdır. Emekçi kitle isyanları serisi İran’da günlerce süren ve hala sürmekte olan kitle hareketi ile başladı. Onu Ermenistan emekçilerinin tek adam rejimine geçit vermeyen isyanı izledi. En son yakın günlerde Ürdünlü emekçilerin isyanı sahne aldı.

Tümünde de isyanları tetikleyen etken, giderek dayanılmaz hale gelen iktisadi kriz ve onun yıkıcı sonuçlarıydı. Somut olarak da IMF’nin ardı arkası kesilmeyen dayatmalarıydı. Söz konusu ülkelerde emekçilerin canlarını yakan sorunlar aynı: işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, temel tüketim mallarına yapılan yüksek zamlar ve ağır vergi yükleri vb. gibi. Haliyle emekçi halk hareketleri süresince öne sürülen talepler de zamların geri alınması başta olmak üzere benzer talepler oldu.

Hiç kuşkusuz her üç ülkedeki halk hareketlerinin belli belirsiz siyasi boyutu da vardı. Daha başından parlamento başta olmak üzere yerleşik kurumlara, yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılıkla sabıkalı işbaşındaki yozlaşmış hükümetlere ve Ermenistan örneğindeki gibi tek adam rejimi özlemi içindeki diktatörlere karşı gitgide ülke çapında genişleyen, kitleselleşen ve büyüyen isyanlar olarak gerçekleştiler. Bilinçli veya bilinçsiz olarak hepsi de IMF’ye, demek oluyor ki emperyalist sömürü, soygun ve yağmaya öfke yüklüydüler. Ve elbette ki dayatılan onur kırıcı koşulları kölece bir boyun eğişle kabul eden hükümetlere ve parlamentolara karşı da...

İran’da kitlesel eylemler

Bölgedeki gelişmeler içindeki rolü ve etkinliğiyle öne çıkan İran, bu kez emekçi halk hareketine sahne olan bir ülke olarak gündeme oturdu. Krizin sonuçlarının dayanılmaz hale geldiği ülkede, nihayet 2017 Aralık ve 2018 Ocak ayında emekçiler sokaklara çıktılar. İşsizlik, yoksulluk, tırmanan enflasyon, temel tüketim ürünlerine konan yüksek zamlar, en can yakıcı sorunlar olarak dile getirildi. ABD’nin nükleer silah anlaşmasındaki imzasını geri çekmesi ile başlayan ambargolar ve doların önlenemez tırmanışı, bir dış baskı olarak bunları tamamladı. İran da isyanlara sahne olan ülkeler gibi ithal mallara bağımlı bir ülke. Bunun sebep olduğu sorunlar yeniden depreşti.

Halk hareketi önemli merkezlerde ve daha pek çok kentte hatırı sayılır nicelikte emekçinin katılımına sahne oldu. Gösteriler aynı zamanda sınırlı siyasi boyutlar da kazandı. Sokağa çıkmakla kalınmadı, gösteriler parlamento önüne taşındı. Ruhani hükümetini hedef alan bir seyir izledi.

İran’daki hareket, kesintili yürüyor, ancak hâlâ durulmuş da değil. Örneğin, yakın günlerde kamyoncular grevi yaşandı. Ardından, bir bölüm esnaf kepenk kapatma eylemi yaptı. Bu son olaylar 1979’daki Humeyni ve mollalar yanlısı esnaf hareketini hatırlattılar.

Ermenistan’da tek adam diktatörlüğüne geçit verilmedi

İran’daki gelişmelerle neredeyse eş zamanlı biçimde emekçi halk hareketine sahne olan bir diğer ülke Ermenistan oldu. İşsizlik, yoksulluk vb. sorunlar Ermeni emekçilerin de en başta gelen sorunlarıdır. Nüfusun %30’u yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Gelir adaletsizliği had safhadadır. Bir yandan sömürü ve yağma yolu ile yönetici elitin elinde toplanan devasa zenginlik, diğer yandan nüfustan daha hızlı biçimde gelişen ve büyüyen yoksulluk, bu ülkenin gerçek tablosunu oluşturuyor. Tüm bu yakıcı gerçekler her vesileyle dile de getirilmektedir. Fakat giderek kitleselleşen halk isyanı, esas olarak hızla parlamento önüne taşınması ve buradaki kıran kırana mücadele deneyimi üzerinden daha çok politik boyutu ile dikkati çekti. Ermeni emekçiler, tek adam olma hırsı ve hevesi ile yanıp tutuşan Sarkisyan’a geçit vermemek parolası ile hareket ettiler.

Sonuçta Ermeni emekçiler Sarkisyan’a ve onun tek adam rejimine geçit vermediler. Gerçi yerini bir başka düzenbaz aldı ama nihayetinde emekçilerin “Hükümet istifa!” talebi de gerçekleşmiş oldu.

Ürdün’de IMF programına karşı öfke patlaması

Halk hareketlerinin bir diğer durağı olan Ürdün’deki koşulların çok daha iç karartıcı olduğu biliniyor. ABD’nin kadim uşağı, İsrail ile her dönem dost, çağdışı krallığın toprağı Ürdün’ü Kral II. Abdullah yönetiyor. Yürütme gücü ve yetkisi onun elinde toplanıyor. Yani Ürdün’de gerçek bir tek adam rejimi var. Hükümetler ona bağlı kukla topluluklarından ibaret kalıyor. Hem parlamentonun hem de işbaşındaki hükümetin yegane işlevi IMF programlarını, elbette Kral II. Abdullah’ın direktiflerini de gözeterek, itirazsız kabul etmek ve aynı acımasızlıkla Ürdünlü emekçilere ağır faturalar halinde dayatmak oluyor. Bunun sonuçları gerçekten ağır ve dayanılmaz düzeye varmış bulunuyor.

Sözgelimi, IMF programlarının acı reçeteleri sonucunda nüfusun %20’si yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda. İşsizlik ise %18’lerde seyrediyor. Parlamenter düzenbazlıkların ardı arkası gelmiyor. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık, Ürdün hükümetlerinin de en başat icraatları. Yönetici elitin hızla zenginleşmesi bugüne kadar en çok bu kirli ve haksız icraatlarla sağlandı. Yoksullukla zenginlik arasında çok derin bir uçurum oluştu.

Son olarak Ürdün’de geçmiştekilerden de ağır ve yıkıcı, kölece koşullar dayatan yeni bir IMF programı gündeme geldi. Bu programda en başta akaryakıt olmak üzere temel tüketim mallarına yapılan zamlar ve yüksek vergi uygulamaları öne çıkıyordu.

IMF’nin acımasız bu yeni saldırısı Ürdünlü emekçilerin sokak eylemleri ve grevleri ile karşılandı. Aralarında öğretmenlerin, avukatların, doktor ve gazetecilerin meslek örgütlerinin de olduğu kurumlardan ve sendikalardan oluşan 33 örgüt genel grev ilan etti. Ürdün bir anda tarihinin en geniş, en kitlesel, en yaygın kitle hareketine sahne oldu. Hareket belli bir kararlılığa da sahipti. Öncelikli olarak işbaşındaki Hani el Malki hükümetinin istifa etmesi talebi öne çıksa da hareket giderek IMF ve arkasındaki gerçek güçlere yönelme tehlikesi taşıyordu.

Tam da bu aşamada Kral II. Abdullah devreye girdi. Her türlü baskı ve zulmün asıl muhatabı, emperyalist sömürü ve yağma konusunda ABD ile tam işbirliğinin sorumlusu egemen kliğin temsilcisi bu Ortaçağ kalıntısı kral son derece sinsice ve kurnazca halktan yana(!) bir tutum aldı. Daha doğrusu böyle göründü. Oldukça kurnazca bir manevrayla Hani el Malki hükümetini istifa ettirdi. Yanı sıra da zamlar durduruldu ve vergi yasası geri çekildi. Böyle yapılarak hareket şimdilik dizginlendi.

Kitle hareketlerinin ortak akıbeti

Her üç ülkede aynı zaman dilimleri içinde patlak veren bu emekçi kitle hareketleri şüphesiz ki kendiliğinden patlak veren hareketlerdir. Tanımlı bir programdan, yön ve hedeften, en önemlisi de devrimci bir önderlikten yoksundular. Bu nedenledir ki İran’da en az iktidardaki Ruhani ve ekibi kadar kirli ve karanlık icraatları olan ve işbaşına geldiğinde ABD de dahil batılı emperyalistlerle işbirliğinde sakınca görmeyecek olan bir diğer molla güruhunun tuzağına takılmaktan kurtulamadı. Ermenistan’da bir diğer düzenbaz olan Paşinyan’ın sahte vaatleriyle yatıştırıldı. Ürdün’de ise Kral II. Abdullah’ın manevrasıyla bastırıldı. Sonuç olarak saptırıldılar, dizgindendiler ve Tunus, Mısır vb. halk isyanları örneğinde olduğu gibi, adeta bir kaçınılmazlıkla gerici güçler arasındaki çatışmalara ve kirli hesaplara kurban edildiler.

Devrimci hazırlık ve devrimci parti

Yaşanan akıbete rağmen önemli bir başka gerçek daha vardır. Sömürünün, yağmanın, işsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği, yolsuzluk ve rüşvet skandalları ile çalkalanan tüm yoksul ülkelerdeki iktisadi, toplumsal ve siyasal koşullar değişmemiştir. Koşullar hâlâ oldukça iç karartıcıdır ve de isyan ettiricidir.

Demek oluyor ki, yangın geçici olarak söndürülmüştür. Bu ülkelerin fay hatlarında patlayıcı maddeler birikmeye devam etmektedir. Ne zaman, nasıl ve hangi vesile ile patlayacakları şimdiden bilinemez ama kapitalist metropollerde proleter kitle hareketleri, geri ve yoksul ülkelerde emekçi halk isyanları biçiminde yeniden ve kesin bir kaçınılmazlıkla, hem de daha büyük dalgalar halinde sahne alacaklarından kuşku duyulmamalıdır.

Bir kez daha eksik olan devrimci hazırlıktır, bunun somut ifadesi olarak devrimci bir partidir. Bu büyük eksiklik giderildiğinde, sadece şu ya da bu diktatörün ve hükümetin değil, yıkılmayı bekleyen ve yaşamayı hak etmeyen, her türden sömürü, yağma ve zulmün kalesi tüm modern ve çağ dışı diktatörlüklere ve arkalarındaki güce, yani emperyalizme gerçek darbeler vurulabilecek, layık oldukları çöplüğe atılacaklardır.