Tarihsel TKP’nin kurucu lideri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilişlerinin 100. yılındayız. Acısı ve öfkesi yüzyıldır dinmeyen, devrim ve sosyalizm davası bu topraklarda yaşadığı sürece de dinmeyecek olan bu alçakça ve hunharca cinayete götüren süreç bugün artık hemen tümüyle aydınlanmış bulunmaktadır. Katliamın gerçek sorumluları tarafından izleri silmek üzere, çok geçmeden aynı kirli yöntemlerle yokedilen uygulayıcı piyonların bir önemi yoktu. Önemli olan, tarihe ve dolayısıyla bugüne kalan; modern Türkiye tarihinin sonuçları bakımından apayrı bir yerde duran bu en alçakça siyasal katliamın kimler, hangi güçler tarafından inceden inceye düşünülmüş olduğu ve hazırlığı haftaları bulan kirli bir tezgahla uygulamaya geçirildiğidir. Katliamı izleyen onyıllar boyunca tüm iz silme, saptırma, yanıltma çabalarına ve solun bazı kesimlerinden buna verilen utanç verici desteğe rağmen, tarihsel gerçek bugün tüm yönleriyle ve tüm açıklığı ile ortaya çıkmış bulunmaktadır. Karar yüze gülen sinsilikle perdelenerek Ankara’da alınmış, aynı yüze gülen sinsilikle Kars’ta planlanmış, Erzurum’da iğrenç bir ilk uygulaması sergilenmiş ve nihayet Trabzon’da hunharca bir katliamla sonuçlandırılmıştır.
Bugün yüzyıl sonra bu konuda artık hiçbir belirsizlik yoktur ve çok şey artık belgelidir. Öte yandan, bugün araştırmaların tartışmasız biçimde ortaya koyduğu gerçek, aslında açık bir kanaat olarak daha en baştan da biliniyordu. Nazım Hikmet’in cinayetin ikinci yılında (1923) kaleme aldığı şu dizeler bunun bir anlatımıdır:
“...Trabzon'dan bir motor açılıyor,
sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
motoru taşlıyorlar,
son perdeye başlıyorlar.
burjuva kemalin omzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna.
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar,
hav...hav... hak tü...
gördün mü ikinci motoru.”
Burada katliama götüren süreç üzerinde durmamız gerekli değildir. Son yirmi yıl içinde bir dizi değerli araştırmacı, olayların seyrini ve dolayısıyla katliamın gerçek sorumlularını yeterli açıklıkta gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Bu konuda Hamit Erdem’in çalışması (Mustafa Suphi, Sel Yayıncılık, 2010) ile çok yakın bir zamanda çıkan (dolayısıyla konuya ilişkin en son inceleme olmanın üstünlüklerini taşıyan) Ahmet Kardam’ın çalışmasını özellikle anıyor ve herkese öneriyoruz (Mustafa Suphi Karanlıktan Aydınlığa, İletişim Yayınları, 2020).
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin 100. yılında tüm devrimciler bu emek ürünü araştırmaları özel bir dikkatle incelemelidirler. Türkiye devriminin aynı zamanda ilk şehitleri de olan komünist önderlerini anılarına yaraşır biçimde anmanın en temel gereklerinden biridir bu. Dahası, modern Türkiye tarihini, cumhuriyet biçimine büründüğü başlangıç aşaması üzerinden anlamanın, böylece burjuva sosyalizminin kemalist sol versiyonu tarafından son yıllarda devrimci hareketimize “cumhuriyetçilik” ambalajı içinde yeniden şırınga edilmeye çalışılan Kemalizm’e karşı sağlam bir bağışıklık kazanmanın da en emin yollarından biridir bu.
Ekte sunduğumuz nispeten uzun metin, Ahmet Kardam’ın andığımız kitabının Mustafa Suphi ve yoldaşlarının yokedilmesi sürecine ayrılmış bölümüdür.
Kızıl Bayrak