Bir kızıl askerin hatırası…

Kara Denizin kara sularına gömülü onbeş kurbanın ve Karsın bir çukuruna atılmış Maksudun mezarı bizim sınıfımızın ve memleketimizin yoksulluk içinde azap çeken emekçilerin kalplerindedir. Bu inkılap kahramanlarının ölümü şüphesiz sınıfımızın acıklı bir ziyaıdır. Fakat onlar geride kalan türk komünistlerine inkilaba giden yolu sarsılmaz bir tarzda göstermiş bulunuyorlar. Biz bu yolda onların yollarından ve onlar gibi yüzbinlerce can vermiş olanların yolundan cesaret ve imanla yürüyoruz ve yürüyeceğiz.

  • Değerlendirmeler
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Şubat 2021
  • 20:14

Onbeşler’in yolundan inanç ve cesaretle yürüyeceğiz!

 

Türkiye burjuvazisi ve onun uşakları tarafından 28 Kanunusani 1921 senesinde Kara Denizde süngülenen 15 türk komünistin 15 inci yıl dönümü vesilesile hatıralarımı yazmamı isteyen mektubunuzu aldım. Türkiye amele sınıfının ve onun pişdar [öncü] müfrezesi olan Türkiye komünistlerinin içtimai inkilap ve Türkiye sovyetleri uğrunda canlarını vermiş bu ilk onbeş kurbanı içinde Sovyetler İttihadında [Birliği’nde] vatandaş harbinin [iç savaşın] muhtelif cephelerindeki mücadelelerde müşterek sınıf düşmanına karşı omuz omuza çarpıştığımız yoldaşlar var. Onların sönmez hatıralarını canlandırmayı ve onların başladıkları işi bitirmek tarihi vazifesini yüklenmiş olan Türkiye amele sınıfına onları tanıtmayı kendim için bir borç sayiyorum. 

Siz de pekala biliyorsunuz ki, o zaman Rusya, inkilab dalgaları ile için için kaynıyordu.

Rus proletaryası ve onun bolşevik partisi Lenin’in, Stalin’in önderliği altında 1917 senesinin teşrini evvel [Ekim] ayında hakimiyeti eline almıştı.

Proletaryanın bu zaferi ile, Rusya’da bulunan bütün harp esirleri gibi, Türk esirleri de, hürriyetine kavuşmuş ve serbest nefes almak imkanını elde etmişti. Bunlar arasında, sürgüne gönderildiği Sinop’tan kaçarak Rusya’ya gelmiş olan, Mustafa Subhi yoldaş da bulunuyordu.

Mustafa Subhi yoldaş Rusya’ya esir düşen münevverler, türk amele ve köylüler arasında durmadan çalışarak Moskova, Kırım, Taşkent vs.-de teşkilatlar kurmuş neşriyat yapmış ve sonunda 1920 senesi mayısında Bakü’ye gelmişti. Burada o, bolşevik partisinin Bakü komitesi yanında, Türk komünistleri tarafından kurulmuş bir teşkilat bulmuştu. M. Subhi yoldaş Bakü’de bulduğu bu teşkilat azalarında bazılarının iştiraki ile Bakü’de, Türkiye Komünist Partisi’ni vücude getirmiş ve 1920 senesinde bu partinin birinci kongresi toplanmaya muvaffak oldu.

Subhi yoldaşın kendisine faaliyet merkezi olarak Kafkasya’yı ve Bakü’yü intihap edişi tesadüf değildir. Filhakika burası amele ve köylü kütlelerinin milli kurtuluş mücadelesine atıldıkları Türkiye’ye yakındı. Diğer taraftanda memleketlerine dönmekte olan Türk harp esirlerinin akın yolu üzerinde bulunuyordu. Milli kurtuluş hareketine tesir etmek, bu harekete önderliği ele almak ve bu suretle amele-köylü hakimiyetine dayanan bir Sovyet hükümeti kurmak vazifesini üzerine almış bir parti; memleketlerine dönmekte olan esirlere, bu esirlerin inkilap için kazanılmasına ve bunların bu inkilap işinde faal birer mücahit haline gelmelerine hususi bir ehemmiyet vermek mecburiyetinde idi.

Bu maksatla parti “üsera [esirler] sevk komisyonu” adı ile üç kişilik bir teşkilat kurmuştu. Dönmekte olan esirlere yatacak yer bulmak onların iaşelerini temin etmek ve kafile halinde gönderilmelerine kolaylaştırmak gibi işlerle uğraşan bu komisyonun diğer bir mühim vazifesi de bunlar arasında inkılap fikirlerinin propagandasını yapmak idi. Bu maksatla esirler arasında devamlı bir propaganda yapılıyor, sık sık mitingler yapılıyor, teşrini evvel inkilabının ve Türkiyedeki milli kurtuluş hareketinin mahiyeti anlatılıyor, Türkiye emekçilerinin kurtuluşunun ancak amele ve köylünün hakimiyeti kendi ellerine almaları ile mümkün olabileceği anlatılıyor ve memlekete döndükleri zaman ne suretle hareket edilmek lazım geleceği gösteriliyordu.

Memlekete dönenler arasında yürütülen faaliyetle beraber diğer taraftan da askeri teşkilat da kuruluyordu.

Parti Türk esirlerinden 700-800 kişilik bir Türk kızıl nişancı alayı teşkil etti. Bu alay Bakü’de kurulmuş idi. Ve 11-inci kızıl ordunun emri altında bulunuyordu. Ben de bu alayda bulunuyordum. Bu alaya parti tarafından teşkilatçı olarak Maksut yoldaş gönderilmişti. Onun yorulmak bilmez gayret ve faaliyeti ile alayda 40- 50 kişilik bir de komünist hücresi teşkil olundu.

Parti bu hücre azalarının siyasi seviyelerini yükseltmek, ve bu suretle de diğer kızıl nişancılara daha iyi müessir olabilmelerini ve onlara önderlik edebilmelerini temin etmek üzere 3 aylık bir kurs kurdu. Bu kurslarda en mühim dersleri bizzat Mustafa Subhi yoldaş kendi üzerine almış bulunuyordu.

Bu gayretlerin neticesinde vücude getirilen ve yetiştirilen iki tabur piyade, bir makineli tüfenk, bir suvari bölüklerinden mürekkep olan alayımız Türkiye’ye gitmek üzere Bakü’den hareket etti.

Ermenistan’ın Kiros şehrinde Taşnaklar yolumuzu kesmeye çalıştılar. Taşnak orduları ve çeteler ile yapılan harpte alayımız büyük kahramanlıklar gösterdi, düşmanı püskürttü. Muharebede verdiğimiz zayiata bakmadan alayımız metro boyu kar içinde yoluna devam etti, ve Kara Kiliseye kadar vardı.

Alayımızın harpte ve müşkül yürüyüşte yorulduğunu nazara alan 11-nci ordu komandanlığının geriye istirahata çekilmemiz hususundaki emri üzerine Azerbaycan’ın Şuşa kalesine geldik.

Şuşa kalesinde iken Mustafa Subhi yoldaştan bir telgraf aldık. M. Subhi yoldaş bu telgrafında, alayımızın kazandığı muzafferiyetini tebrik ediyor. Kızıl alayımızın Trabzon önlerinde öldürülen 2-nci tabur kumandanı, Topçu İsmail Hakkı ve makineli tüfenk bölük kumandanı Kazım Ali’yi suratle Bakü’ye davet ediyordu.

Kara Denizde can veren onbeşler arasında olan yoldaşların hareketlerinden bir müddet sonra, kızıl ordu kumandanı emrile biz de Bakü’ye hareket ettik. Bakü’de yük istasyonuna trenden indiğimiz zaman arkadaşlardan birisi Topçu İsmail Hakkı’nın beni aradığını söyledi. O gün 15 inkilab kahramanını Bakü’den Türkiye’ye götürecek olan yanıbaşımızdaki trene koştum. Vagona girdim. İnkilab kurbanı onbeşlerin hepsi vagonda idiler. Hepsi ile selamlaştık. Mustafa Subhi vagondaki yoldaşlara hararetli bir şeyler anlatıyordu. Hepsi, hudutsuz bir neş’e içinde idiler. Azim ve irade dolu ifadesi bu çehreler, aradan geçen onbeş seneye rağmen, bugün bile bütün tazelikleri ve canlılıkları ile gözümün önünde duruyorlar. Yalnız bu aziz hatırayı vagonun bir köşesine sinsi sinsi sinmiş meşin ceketli bir satılmışın hayali, Türk proletaryasının göz bebeği 15 rehber kahramanı burjuvazinin kanlı pençelerine peşkeş çeken hain provokatör Mehmet Emin Rasulzade’nin iğrenç hayali azap veriyor.

Eskiden beri yakından tanıştığım Topçu İsmail Hakkı’yı bulmak zor olmadı. Trenin kalkmasına az zaman kalmıştı. Son sözleri şimdi bile kulaklarımda çınlıyor.

“Seninle Türkiye’den beraber geldik, fakat ayrı ayrı gidiyoruz, belki bundan müteessir oluyorsun fakat buna hiç yer yok, siz de yakında alay ile beraber Türkiye’ye geleceksiniz ve bize iltihak edeceksiniz. Siz çok yoruldunuz, elbiseleriniz eskimiş size elbise verecekler, istirahata ihtiyacınız var.”

Bizi Bakü’ye istirahata götürecek trenimiz hareket hazırlığı görürken Trabzon önlerinde süngülerle parçalanan, 15 inkilap kahramanlarını götüren tren de yavaş yavaş hareket ediyordu. Vagonun penceresinden mendillerin sahipleri birer birer önümüzden akıp geçtiler, ve gözden kayıp oldular. Silinmez hatıralarla Türkiye proletaryasının kalbinde yaşayan bu mezarsız 15 inkilab kurbanını benim son görüşüm oldu.

Topçu İsmail Hakkı hakkında

Mustafa Suphi ile birlikte Türkiye’ye gelen Topçu Binbaşısı İsmail hHakkı hakkında, eski Samsun Milletvekili Hadi Uzer’in verdiği bilgi

Mustafa Suphi ile birlikte Rusya komünist olan Topçu Binbaşısı İsmail Hakkı, Manyaslıdır. Manyas’ın eski bir Çerkes ailesine mensup olan ve Balıkesir’in Kepsut bucağında uzun zaman Bucak Müdürlüğü yapmış bulunan Mehmet Ali Bey’in oğludur. İlköğrenimini Kepsut ilkokulunda yapmıştır. O sırada ben de aynı ilkokulda öğrenciydim. Kendisini oradan tanırım, okul arkadaşımdı. Sonra o, subay oldu. 29. Kafkas Tümeni’nde Sahra Bataryası Komutanı iken ben de aynı tümende ihtiyat zabiti idim. Mütarekeden sonra kıtalarımızla birlikte yurda döndük. Fakat Binbaşı İsmail Hakkı tekrar Rusya’ya gitti ve Mustafa Suphi ile birlikte Bolşevik oldu.

1970
Hadi Uzer

Mahmut Goloğlu, Milli Mücadele Tarihi- IV, 1921-1922 Cumhuriyete Doğru,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2010, s.451

10 Eylül 1920’de toplanan TKP Kuruluş Kongresi’nde İsmail Hakkı adını taşıyan üç önemli delege var: Hilmioğlu İsmail Hakkı, (Kayserili) İsmail Hakkı ve Topçu (binbaşı) İsmail Hakkı. Bu isimlerden ilk ikisi, Hilmioğlu İsmail Hakkı ve (Kayserili) İsmail Hakkı kongrede 7 kişilik Merkez Komitesi’ne seçilmişlerdir. Hilmioğlu İsmail Hakkı ile Topçu İsmail Hakkı, Mustafa Suphi ile birlikte katledilenler arasındadır. - KB

Topçu İsmail Hakkı

Tahminen 1916 senesine sonuna doğru idi. Umumi harpte Kafkas cephesinde bulunan 17-inci alayın cebel topçu bataryasından firar etmiştim; ve tekrar cepheye sevk edildim. Bu sefer onuncu fırkanın 53-inci sahra topçu alayının 1-inci taburunun 2-inci bölüğüne nefer olarak kayıt edildim. Topçu İsmail Hakkı da bu bölüğün kumandanı idi. Kendisini buradan tanırım.

Mütareke zamanlarında Kars’ta bulunuyorduk. İstanbul Harbiye Nezaretinin emri üzerine İstanbul’a hareket ettik. Batum’a geldiğimiz zaman, İngilizler toplarımızı müsadere ettiler. Bize de vapurla değil, sahil boyundan piyade olarak gidebileceğimize söylediler. Sahil boyunca yaptığımız uzun bir piyade yürüyüşünden sonra Samsun’a geldik ve oradan da İstanbul’a geçtik.

Harbi umumi esnasında cephede hayvanlara tam istihkak, askerlere ancak 75 gram ekmek veriliyordu. Bölük efradının bu vaziyetini nazara alan bölük kumandanı Topçu İsmail Hakkı, hayvanlara verilen istihkaktan iktisat yapar bunu, un, buğday, paraya tahvil eder, askeriyenin vermiş olduğu ekmekten başka ayrıca ekmek yaptırarak askere ekmek tevzi eder [dağıtır], yardıma muhtaç bölük efradına para verirdi. Bölük mutbahını taburdan ayırarak, kazana daima istihkak tam fazla erzak vermeye çalışırdı. Bunu gören diğer bölükler ise bizim iaşemize hasret çekerlerdi. Bu suretledir ki kendisini yalnız bizim bölüğün efradına değil aynı zamanda bütün tabur efradına bile sevdirmişti.

Topçu İsmail Hakkı Rusya’ya nasıl gelmişti?

Alayımız İstanbul’da Selimiye Kışlasında yerleşmiş bulunuyordu. Topçu İsmail de Kadıköy’ünde Fransız mektebi karşısındaki hemşiresinin evinde oturuyordu.

Bir gün beni bölük kumandanlığı dairesine çağırdı. Ben odaya girer girmez resmi selam aldım. Bu hemen atılarak “bırak canım seninle konuşalım” diyerek beni yanına oturttu, ve şunları söyledi:

“Bir kaç seneden beri seni tanıyorum, seni namuslu bir arkadaş gördüm, bunun için sana bir şey teklif edeceğim. Kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum? Ben Kafkasya’ya gideceğim. Seni de beraber götürmek istiyorum, gider misin?”

Ben ne için ve ne maksatla gideceğimizi kendisine sordum, bunu söyleyince “Bana itimat et, fena bir iş için olsa ben kendim de gitmem. Görüyorsun burada İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar vs. var. Bunun için gitmek ve çalışmak lazımdır” dedi.

Uzun boylu konuştuk, konuştuktan sonra giderim cevabını işitince, yüzünde memnuniyet çızgıları belirdi. Bunun üzerine kendilerine itimat edilebilir daha 8-10 arkadaşa ihtiyaç olduğunu söyledi ve “Sana bir vazife vereceğim. Bölükte, taburda ve alaydaki tanıdıkların arasından gözü açık ve cesur 8-10 arkadaş daha sen intihap et [seç] ve onlarla konuş. Sonra da haber ver” diyerek bana evinin adresini verdi ve kendisi ile ayrıldık. Bu onbaşı ve çavuşlardan 7 arkadaş daha buldum. Topçu İsmail Hakkı’nın evine giderek kendisine haber verdim. O da bu arkadaşları tanıdığı için çok memnun olmuştu. Bundan sonra Topçu Hakkı ile evinde sık sık görüşüyorduk, aramızda şöyle bir karara geldik. Anadolu’ya hareket eden bir vapurla kaçacağız. O bana tezkere yazacak, ben de arkadaşları her zaman harekete hazır bulunduracağım.

Bir gün kendisinden şöyle bir tezkere aldım. “Haydar Paşa iskelesinde bekliyorum, arkadaşları alınız, acele geliniz.” Bu tezkere üzerine hazır olan 7-8 arkadaşla iskeleye indik. Kayığa bineceğimiz esnada, Gülnahal vapuru da Sirkeci’den hareket etti. Bu suretle birinci teşebbüsümüz suya düşmüş oluyordu. Fakat bizi iskelede tesadüfen gören alayımızın bir küçük zabiti arkadaşlardan birinin boşboğazlığı yüzünden Kafkasya’ya gideceğimizi öğrenmiş ve bunu tabura haber etmiş. (Bu pis boğazlık yapan yeni hanlı Durmuş’u bilahare getirmedik.) Bir iki gün sonra Topçu İsmail Hakkı’dan başka hepimiz tevkif edilerek hapishaneye gönderildik. 15 gün sonra Topçu Hakkı, bir yolunu bularak bizi hapishaneden çıkarttı. Günün birinde, bana gidecek arkadaşların isimleri yazılı ve üçer ay memleketlerine gitmeye mezun olduklarını gösteren sahte vesikalar verdi. Ben de bunlarla liman dairesine giderek bilet istedim. Liman reisi vesikaları evirdi çevirdi başkaları ile müşavere etti ve sonunda bana dönerek “oğlum çavuş biz bu vesikalara bilet veremeyiz” diyerek vesikaları bana iade etti. Topçu İsmail Hakkı’ya meseleyi izah ettim. O da kızarak vesikaları cebine koydu. Bu suretle ikinci teşebbüsümüz de suya düşmüş oldu.

Rusya’ya gelmek için üçüncü teşebbüs

Selimiye kışlasının bir tarafında “Üsera sevk komisyonu” vardı. Bu komisyon harbi umumi esnasında Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen esirleri memleketlerine sevk etmekle meşguldü. Topçu İsmail Hakkı, Üsera sevk komisyonuna gitmiş ve “Ben Anadolu’ya gidiyorum, yanımda da 7-8 muktedir çavuş ve onbaşılar vardır. İsterseniz siz askerlerinizi hiç yormayınız. Esirleri Anadolu’ya ben götürürüm” diyerek “Üsera komisyonunu” tabiri caizse kafese koymuş idi. Topçu İsmail Hakkı bir gün beni çağırdı ve meseleyi bana anlattı. Yarın filan kumandana girerek 400-500 esirlik erzak almamı ve ertesi gün de esirleri teslim alarak hareket edeceğimizi söyledi. Sabahleyin arkadaşlardan birkaç kişi alarak esirlerin erzaklarını teslim aldım. Ertesi gün de esirleri teslim alarak vapura bindik. Topçu İsmail Hakkı “Üsera sevk kumandanı”, biz ise üsera muhafazası idik. İşte bu suretle 1920 senesi 25 Mart tarihinde İngilizlerin eline düşmeden boğazdan çıkabildik.

Topçu İsmail Hakkı ve diğer arkadaşlar ile beraber esirleri sahil boyu memleketlerine bırakarak Trabzon’a, Trabzon’dan da motorla Hopa’ya, oradan da Poti’ye geçtik. Topçu İsmail Hakkı’nın talimatı üzerine kendimizi tüccar tanıtarak Tiflis-Bakü, tariki ile Dağıstan’a geldik. Bu sırada da kızıl ordu Dağıstan’a gelmiş bulunuyordu.

Biz de kızıl orduya iltihak ederek kızıl ordu ile beraber Bakü’ye geldik. Bakü’de teşkiline başlanmış olan Türk gönüllü askeri teşkilatına yazıldık ve kızıl asker olarak çalışmağa başladık. M. Subhi Bakü’ye gelince topçu İsmail Hakkı da bu teşkilatın en sağlam ve en kahraman bir uzvu olmuştu... Erzurum’dan Trabzon’a hareket ederken Topçu İsmail Hakkı’nın Türkiye’den arkadaşı olan tayyare yüzbaşısı Tevfik Erzurum’da kaldığı ve Topçu İsmail Hakkı’nın kalması hakkında yol boyu yapılan bütün ısrarlara rağmen topçu İsmail Hakkı, Mustafa Subhi kafilesinden ayrılmamış ve bu suretle partisine olan merbutiyetini [bağlılığını] bir daha ispat etmiş bulunuyordu. Bu vesile ise inkılap kurbanı topçu İsmail Hakkı’yı size hatırlatmakla hatıratımı canlandırmış oluyorum.

Aslen Muş taraflarından harbi umumi zamanların da jandarma karakof kumandanlığında bulunmuş ve bilahere esir düşmüştür. Maksut yoldaş esaret zamanın da Subhi ile beraber çalışmış Parti tarafından kızıl alaya teşkilatçı olarak gönderilmiş ve orada parti teşkilatının başında çalışmış bir arkadaştır. 

Kahraman Maksut Yoldaş

Aslen Muş taraflarından harbi umumi zamanların da jandarma karakof kumandanlığında bulunmuş ve bilahere esir düşmüştür. Maksut yoldaş esaret zamanın da Subhi ile beraber çalışmış Parti tarafından kızıl alaya teşkilatçı olarak gönderilmiş ve orada parti teşkilatının başında çalışmış bir arkadaştır. 

Parti Maksut yoldaşın yetişkenliğini, faallik ve kaabiliyetini, inkilaba ve partiye tam merbutiyetini [bağlılığını] göz önüne alarak teşkilat yapmak üzere kendisini şark vilayetlerine gönderdi. Bekir çavuş isminde bir yoldaş ta onunla birlikte ve ona yardımcı olarak gönderilmiş idi. Fakat daha faaliyet yapmak imkanını bulamadan, her ikisi de, Karstan türk burjuvazisinin kanlı pençesine düştüler. Türkiye amele sınıfının ve emekçi kütlelerinin kurtuluşu uğrunda seve seve canlarını veren ölümü hakıki bir inkilapçiye yakışır bir tarzda karşılayan kahramanlarımızdan birini Maksut yoldaşın büyük şahsiyetinde görüyoruz. O, kendisini ve arkadaşlarını bekleyen akibeti evvelceden sezmiş gibi pençesinden kurtulamayacakları, ölümden hiç değilse kendi kavga ve mefküre yoldaşını kurtarma, amele sınıfının kavga saflarında hiç değilse arkadaşımı yer almasını temin etmek için kendisini feda eden bir kahramandır. 

Daha yolda iken: Üzerlerinde yakalandığı takdirde onları idam sephasına sürükleyebilecek tekmil vesikaları kendisi alıyor; yoldaş Bekire yakalandıkları takdirde kendisini evvelce tanımadığını, ancak yolda rastladığını söylemesini tenbih ediyor. Yakalanınca da tahammül edilemez işke[n]celere rağmen arkadaşını ele vermiyor, sabunlu ipe seve seve boynunu vermek suretile arkadaşını kurtarıyor. Burjuvazi cellatları karşısında, idam meydanına götürülürken ve sabunlu ip boynuna geçirilirken Maksut yoldaş gösterdiği cesaret, mefküreye ve partiye tam bağlılık, onu bu sıralarda görmüş ve buna şahit olmuş binlerce emekçi kalbini tesir etmiş ve onlara sınıfımızın kahramanlarını tanıtmıştır. 

Onbeş kahraman ve Maksut ayni partinin, ayni sınıfın evlatları olarak ayni sınıf ve aynı mefküre için, ayni kahramanlıkla can verdiler. 

Kara Denizin kara sularına gömülü onbeş kurbanın ve Karsın bir çukuruna atılmış Maksudun mezarı bizim sınıfımızın ve memleketimizin yoksulluk içinde azap çeken emekçilerin kalplerindedir. 

Bu inkılap kahramanlarının ölümü şüphesiz sınıfımızın acıklı bir ziyaıdır. Fakat onlar geride kalan türk komünistlerine inkilaba giden yolu sarsılmaz bir tarzda göstermiş bulunuyorlar. Biz bu yolda onların yollarından ve onlar gibi yüzbinlerce can vermiş olanların yolundan cesaret ve imanla yürüyoruz ve yürüyeceğiz. 

S. Yılmaz 

Bakü, 16 Aralık 1935 

(15’ler Hatırası, TÜSTAV Yayınları) 

Metnin son sözlerinden hareketle ana başlığı biz koyduk- KB