‘70’li yıllardan bugüne dünya ölçüsünde derinleşen bunalımın işçilere, emekçilere ve gençliğe faturası neoliberal saldırganlık oldu. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere topluma sunulan kamusal hizmetler, para ile satılmaya başladı. Eğitim herkes için temel bir hak ve “kamusal” alan olmaktan çıkarıldı. Bir çok ülkede “paran kadar eğitim” anlayışı hakim kılındı. Eğitim alanı yaklaşık 40 yıldır uygulanan politikalarla, sermayenin farklı kesimlerinin yatırım yaptığı, işbirliği ve protokoller gerçekleştirdiği kapitalist bir “sektör” haline getirildi. Gelinen yerde piyasanın ihtiyaç duyduğu şekilde tekrar dizayn edilen “eğitim sektörünün” önemli alanlarından birini de yükseköğrenim oluşturuyor.
***
Üniversiteler ilk kurulduğu günlerden bu yana toplumsal yaşamda ve toplumların gelişim süreçlerinde temel bir işleve sahip olmuştur. Elbette her dönem egemen olan sınıfların ihtiyaçları üniversitelerin yapısı ve gelişimi üzerinde belirleyici olmuştur. Zira, eğitim, bilim ve onun özel bir alanı olan üniversiteler verili toplumsal düzenlerin sürekli bir biçimde kendisini yeniden ürettiği alanlar olarak değerlendirildi. Bu işlevinden ötürü de siyasal iktidarlar için vazgeçilmez bir role sahiptir.
Örneğin Fransız Devrimi’nde, o günün koşullarında ilerici bir talep olarak “genel eğitim hakkı” burjuvazinin temel taleplerinden biri idi. Fakat son tahlilde, burjuvazi egemen bir sınıf olarak örgütlendiği yerde eğitimi kendi sınıf çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeyi esas aldı. Elbette kapitalist sistemin ihtiyaçlarına yanıt verme amacıyla... Günümüz koşullarında da üniversiteler, kapitalist gelişimin bugünkü evresinin ihtiyaçlarına göre şekillendiriliyor, bu yönlü politikaların önemli bir alanı olarak öne çıkıyor.
***
Süreç Türkiye’de de farklı işlemiyor. Eğitim alanı gelinen yerde sermayenin insafı ve ihtiyaçlarına bırakılmış bir “sektör” durumunda. Toplumun ihtiyaçlarından çok, sermayenin yönelimlerine göre dizayn edilmiş olan eğitim alanına gerici-piyasacı bir anlayış yön veriyor. Aynı gerçeklik tamamiyle akademi için de geçerli.
AKP iktidarı, özellikle son yıllarda ilerici birikimi akademiden tasfiye etmeyi hedefleyen, eğitimin niteliğini ise bilimsellikten uzaklaştıracak gerici politikaları hayata geçirmeyi amaçlayan bir çok saldırının altına imza attı. Bu doğrultuda KHK’lar yoluyla onlarca ilerici akademisyen üniversitelerden uzaklaştırıldı. Rektörleri tek adamın belirlediği tabloda akademik kadro AKP eliyle baştan aşağı yeniden düzenlendi. Ülke genelinde bulunan 77 hukuk fakültesinin 19’unda dekanların hukukçu olmadığı ortaya çıktı. Bu fakültelerin 4’ünde ilahiyatçılar dekanlık yapıyor. Üniversitelerin tablosu böyle iken öğrencilerin yaşadığı sorunlar ise günbegün artmaktadır.
8 milyon üniversite öğrencisinin bulunduğu bu alanda öğrenciler piyasacı eğitimin bir çok sorunu ile de yüz yüzeler. Barınmadan ulaşıma, yemek ücretlerinden bölüm materyallerinin pahalılığına kadar öğrenciler okumak için büyük bir masraf yapmak durumunda. Devlet yurtlarına % 20 zam geldi. Geçtiğimiz yıl başvuru yapmasına rağmen 40 bin öğrenci devlet yurtlarına yerleşemedi. Bu öğrenciler ya özel yurtlara yerleşmek ya da evlere çıkmak zorunda kaldı. Yemekhane, kantin, ulaşım zamları ise öğrencilerin belini bükmeye devam ediyor. Sosyal kültürel ihtiyaçlardan hiç söz açamıyoruz. Eğitim masraflarını karşılayamadığı için son 5 yılda 1.1 milyon üniversite öğrencisi okulunu bırakmak zorunda kaldı. Binlerce öğrenci tam da bu nedenle hem okuyor hem çalışıyor. Sonuç olarak, mezun olabilen her üç üniversite öğrencisinden birisi işsiz!
Özetle: Gerek paralı eğitim uygulamalarıyla, gerek verilen eğitimin bilimsellikten uzak niteliksiz oluşuyla, gerek tek dil dayatmalarıyla, gerekse uzaklaştırma ve ihraç saldırılarıyla eğitim hakkımız elimizden alınıyor, GASP EDİLİYOR! Öyle ya; Erdoğan’ın deyimiyle herkes de üniversitede okumak zorunda değil! Bu pervasızlık gösteriyor ki; Eğitim hakkımızla birlikte geleceğimiz ve özgürlüğümüz de elimizden alınmak isteniyor!
***
Arkadaşlar! Eğitim hakkının açık bir zorbalıkla gasp edildiği şu günlerde: Eğitim alanında ve üniversitelerde dünden bugüne yaşanan gelişmeleri ve bugünkü tabloyu tartışmak, sonuçlar çıkarmak ve “Nasıl bir eğitim, nasıl bir üniversite?” sorusuna yanıt üretmek için bir araya gelmek ve bir mücadele programı oluşturmak yakıcı bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. DGB olarak bu ihtiyaca yanıt verecek bir çalışma yapmayı gündemimize alarak 6-7 Aralık’ta Eğitim Hakkı Çalıştayı’nı toplayacağız. Öğrencisiyle akademisyeniyle tüm üniversite bileşenini çalıştayımıza katılmaya, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için gerici-piyasacı eğitime ve baskı politikalarına karşı eğitim hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için Eğitim Hakkı Çalıştayı’nın programı ve gündemleri:
Katılımcı hocalarımız ve kürsü konuşmaları:
Taner Timur: Nasıl bir eğitim ve nasıl bir üniversite?
Sibel Özbudun: Yüksek öğrenimde AKP’li yıllar!
Fuat Ercan: YÖK ve GATS politikaları!
1. Gün sunum başlıkları (9.00-17.00)
1) Eğitim alanında yaşanan neoliberal dönüşüm süreçleri.
2) Günümüz dünyasında uluslararası gençlik mücadelesinin tablosu.
Ek tartışma başlıkları:
* Endüstri 4.0 nedir? Ne anlama gelmektedir?
* Teknokent ve Siber Akademi gibi uygulamalarla ne amaçlanıyor?
2. Gün sunum başlıkları (9.00-17.00)
1) 12 Eylül’den bugüne gençlik mücadelesi.
2) Bugünkü tablo ve DGB’nin misyonu.
3) Günümüzde üniversite gençliğinin profili.
4) ÖTK, Kol-kulüp ve toplulukların güncel tabloları ve işlevleri.
5) Yakın dönem gençlik mücadelesinin deneyimleri
6) Nasıl bir eğitim, nasıl bir üniversite?
Ek tartışma başlığı:
* Mesleki eğitim alanında yaşanan son gelişmeler.
Devrimci Gençlik Birliği
21 Ekim 2019