AKP iktidarı krizin faturasını emekçilere ödetmek için birçok yola başvuruyor. Bu mantıkla üniversiteler birer ticarethane olarak işletiliyor. O yüzdendir ki eğitim denilince akla ilkin paralı olması gerçeği geliyor. Yani paran kadar eğitim alabiliyorsun. Paralı eğitimde sınırlar o denli aşılmış ki öğrencilik bittiğinde bile, para ödeme kısmı bitmiyor. Açıklanan son verilere göre, KYK kredisini ödeyemeyen üniversite mezunu sayısı 5 milyona ulaştı. Mezunların bir kısmı iş dahi bulamazken, düşük ücretle çalışanların maaşına e-haciz yöntemiyle el konuluyor.
Üniversitelerde yaşanan sorunların diğer bir boyutunu, gerici-faşist iktidarın üniversiteleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda dizayn etmesinin sonuçları oluşturuyor. Plansız, projesiz, rant ve talan uğruna uygulanan politikalar, bölünen ve taşınan üniversiteler ile tüm üniversite bileşenleri zor bir durumda bırakıldılar. İstanbul Üniversitesi bölündü ve birçok bölüm Büyükçekmece yerleşkesine taşındı. Büyükçekmece yerleşkesinde yemekler hem az miktarda veriliyor hem de pahalıya satılıyor. Çalışma salonu ve kütüphaneler yeni açılmaya başlandı. Ulaşım ise bir ya da iki ring aracı ile sağlanıyor. Son olarak depremi fırsata çeviren AKP iktidarı İstanbul Üniversitesi’nin son kalan bölümlerini de Büyükçekmece yerleşkesinden Hadımköy’e taşıdı. Avcılar yerleşkesinde çok az bölüm kaldı. Bu da alanın daha hızlı bir biçimde ranta açılacağını gösteriyor. Üniversiteleri böldüğü için birçok çalışan işten çıkartıldı. Kısacası sorunlar üniversite bileşenlerinin tümü için korkunç boyutlara ulaşmış durumda.
Üniversitelerde öfke büyüyor
Son dönem üniversitelerden gelen haberler, paralı eğitim gerçeğini daha da görünür kılıyor. Kantinlere, yemekhanelere, üniversite içi ve dışı ulaşıma, yurtlara gelen zamlar öğrencilerin öfkesini biriktiriyor. Neredeyse hiçbir üniversitede nitelikli eğitim, sağlıklı beslenme, güvenli barınma ve ulaşım olanaklarına sahip değiliz.
Öğrencilerin sosyal medya hesaplarına yansıyan görüntüler hem biriken öfkenin hem de yaşananların boyutunu göstermektedir. İÜ-C Büyükçekmece Kampüs Yemekhanesi’nde yemeklerin içinde kurt çıkmasının ardından, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Yemekhanesi’nde de öğrencilere verilen yemekte böcek olduğu sosyal medyada yayılmaya başladı. Yine benzer kurtlu yemek fotoğrafları Hacettepe Üniversitesi’nden yansıdı. Bunun yanı sıra Hacettepe’de okula ulaşabilmek için önce saatlerce uzayan kuyrukları aşıp, otobüse ulaşmak gerektiğini gösteren videolar paylaşıldı. YTÜ öğrencileri yemekhane önünde uzayan kuyrukları video ile yansıttılar.
Öğrencilerin öfkesi sadece sosyal medya üzerinden yansımıyor. Yanı sıra Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nde öğrenciler, “Müşteri değil, öğrenciyiz. Krizin faturası öğrencilere kesilmesin!” diyerek, eylem gerçekleştirdiler. Manisa’da ulaşıma yapılan zam sonrasında kendilerini “Gariban öğrenciler” olarak tanımlayan öğrenciler, “Yürübüs, paran varsa bin dolmuşa, paran yoksa dayan yokuşa!” diyerek, eylem yaptılar.
Bir başka eylem adresi Mimar Sinan Üniversitesi’ydi. Paralı eğitim uygulamalarının mimarı YÖK ve düzeni geçtiğimiz günlerde özel yetenek sınavlarının kaldırıldığını açıklamıştı. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fındıklı Yerleşkesi önünde bu karara karşı çıkan öğrenciler eylem gerçekleştirdiler. Büyüyen tepkinin ardından YÖK, “14 programda özel yetenek sınavının kaldırılması kararının 1 yıl ertelendiğini” açıkladı.
Üniversitelerde yaşanan bir diğer sorun ise kadına yönelik şiddettir. Ankara Üniversitesi’nde tecavüzcü profesör, öğrencilerin eylemli tepkisi sayesinde açığa çıkmıştı. Bir diğer örnek de Ege Üniversitesi’nden geldi. Üniversitenin içerisinde bir kadın öğrenci tacize uğradı ve öğrenciler eylemli bir tepki ortaya koydular.
Soruşturma sopası ve yönetimin maşası faşist çeteler iş başında
Bu arada sermaye iktidarı da boş durmayıp, baskı ve zorbalığa başvurdu. Artvin’de KYK yurdundaki kötü koşulları fotoğraflayan öğrenciler yurttan atıldı. YTÜ’de “millet bahçesi” projesine karşı yemekhanede gerçekleştirilen ses çıkarma eylemi sonrası öğrenciler soruşturma cezası aldı.
ODTÜ’de yaşanan Kavaklık direnişinin ardından, öğrencilerin ve tüm toplumun karşı durması sayesinde KYK yurdu yapımı engellendi. AKP iktidarı ise bu durumu hazmedemeyip maşalarını devreye soktu. Vatan Partili çetenin ODTÜ içinde “teröre karşı” provokasyonu ile yürüyüş yapma girişimi öğrencilerin eylemli tepkisi ile sonuçsuz kaldı. Ardından faşist çeteleri bu kez de Ankara Üniversitesi DTCF’de gördük.
Biriken öfkeyi örgütleme çabası
Üniversitelerde öğrencilerin yaşadığı sorunlar çığ gibi büyümekte. Öğrenciler sorunlar karşısında duyarlılıklarını yansıtıyorlar. “Özgürlüğümüz ve Geleceğimiz İçin Eğitim Hakkı Çalıştayı” tam da bu sorunlara karşı biriken öfkeyi örgütlemek üzerine bir fırsat sunmaktadır bize.
“Eğitim hakkı” talebinin üniversiteler özgülünde karşımıza farklı boyutları çıkmaktadır. Bu MSGSÜ’de YÖK’ün uyguladığı yeni yasadır, YTÜ’de millet bahçesine karşı çıkmaktır, İÜ-C’de parasız- sağlıklı yemek, güvenli ulaşım hakkını savunmaktır. İTF’de deprem nedeniyle yaşanan hasarın faturasının öğrencilere ödetilmesine karşı çıkmaktır. Ankara Üniversitesi’nde kadına yönelik şiddete karşı gelmektir, Hacettepe’de ulaşım ve yemekhane sorunlarına karşı bir araya gelmektir. ODTÜ’de söz, yetki, karar hakkımızı savunmaktır. Ege Üniversitesi’nde tacize karşı, yolsuzluğa karşı gelmektir.
Yaşanan sorunları etkin bir teşhir çalışmasına konu etmeliyiz. Ancak bunu siyasal bağlantıları içerisinde yapmak önemli bir noktada duruyor. Paralı eğitimin sonuçlarını ajitasyon ve propagandaya konu ederken, arkasındaki siyasal yapıyı teşhir edebilmeliyiz.
Yapılan ajitasyon ve propagandanın mutlaka bir birlikteliğe, örgütlü bir zemine bağlanması bugün gençlik içerisinde güçlü bir dinamiğin oluşmasını sağlayacaktır.
Farklı farklı üniversitelerde yaşanan sorunları birbirine bağlamak, birlikte bir sürece konu etmek, geniş gençlik kesimlerine seslenmeyi sağlayan bir süreci işletebilir.
Son dönemin iki örneği -ODTÜ’de yaşanan süreç, MSGSÜ’de eylemli tepki ardından yasanın bir yıl ertelenmesi- gençlik içerisinde birleşik, örgütlü ve militan bir süreci örgütlemenin önemini göstermiştir.
Üniversitelerde yaşanan soruşturma saldırısı ve faşist çetelerin işbaşında olduğu gerçeğini unutmadan, bunlara karşı sistematik bir mücadele yürütmek gerekiyor. Faşist çetelerin provokasyonlarında onların gerçeklerini gençlik kesimlerine teşhir etmenin fırsatına çevirebiliriz. Geniş gençlik kesimlerini “Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için eğitim hakkı” çerçevesinde harekete geçirebildiğimiz oranda ne soruşturmaların ne de faşist çetelerin bir hükmü kalır.
İstanbul’dan bir DGB’li