Emperyalistler arası çekişmenin yeni hamleleri

Rusya’nın askeri ve Çin’in ekonomik gücü halihazırda her iki emperyalist gücün stratejik ortaklığını dengeliyor. ABD de boş durmuyor. ABD’nin stratejistleri Hindistan’ı Himalayalar’da artan gerilimden hareketle ABD’nin kucağına çekmeyi, Çin’i Güney Çin Denizi’nden uzaklaştırmanın bir fırsatı olarak görüyorlar. Hindistan üzerine yapılan hesaplar, ABD’nin Avrupa’daki baskın nüfuzu, NATO’nun Rusya sınırlarına dayanan ittifakları, Rusya ile Çin ittifakını daha pekiştirecek gelişmeler haline geliyor.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 21 Mart 2021
  • 20:33

ABD’nin kendi “Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”ni açıklamasının ardından Rusya ile Çin de güvenlik ortaklıklarını derinleştiren yeni hamleler yaptılar. Rusya ve Çin Ay’da ortak uzay istasyonu kurmak için anlaşma imzaladılar. Anlaşmaya göre, “Ay’ın üzerinde veya yörüngesinde deneysel araştırma merkezleri kurulacak” denildi. 

Rusya Uzay Ajansı Roscomos, “Çin Ulusal Uzay İdaresi (CNSA) ile Ay’ın yörüngesinde ve üzerinde deneysel araştırma merkezleri kurmak için anlaşma imzalandığını” duyurdu. Çin uzay ajansı CNSA tarafından yapılan açıklamada ise, “Proje, ilgi duyan bütün ülkelere ve uluslararası ortaklara açıktır” denildi. Söz konusu projenin “şimdiye kadar Çin tarafında yapılan en büyük uluslararası uzay projesi olacağı” açıklandı.

Rusya’nın ilk insanlı uzay uçuşunun 60. yıldönümünde gelen bu açıklamalar, Fransız haber ajansı AFP tarafından, “Moskova, uzay yarışında yeniden liderliği ele geçirmeye çalışıyor” şeklinde değerlendirildi. Bu çerçevede, “Rusya, Sovyetler Birliği döneminde uzay araştırmaları konusunda elde ettiği üstünlüğü yeniden kazanmak için Çin ile bir ortaklık kurdu” yorumları yapıldı.

Rusya 60 yıl önce hala Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği iken, Nisan 1961’de uzaya Yuri Gagarin’i göndermekle, “uzaya ilk insan gönderen ülke” olma başarısına imza atmıştı. Oysa geçtiğimiz yıllarda “uzay keşifleri” konusunda hem ABD’nin ve hem de Çin’in gerisinde kaldı. Rusya’nın Çin ile adımlarını attıkları ortaklık, “60 yıl önceki üstünlüğünü yeniden yakalamayı amaçlıyor” yorumları, bu yanıyla hiç de isabetsiz değil. 

Çin’in uzay programı da hayli mesafe kat etmiş durumda. Çin, geçen yıl Mars’a ‘Tianwen-1’ isimli bir keşif aracı göndermiş ve aracın Mars’ın yörüngesine girdiğini duyurmuştu. Ayrıca Aralık 2020’de Ay’dan toprak ve taş örnekleri de getirmişti. Bunun “40 yıldır bu alanda yapılan ilk görev” olduğu söylenmişti.

ABD’nin gönderdiği keşif aracı Perseverance’nin Mars’ta yaptığı ilk test sürüşü, dünyaya şaşalı yorumlar eşliğinde ilan edildi ve bir sonraki hedefin Mars’a ilk insanı göndermek olduğu belirtildi. ABD şimdilik psikolojik de olsa göklerdeki üstünlüğünü sürdürüyor. 

Emperyalistler cephesi 

Batılı yorumcular, Rusya ile Çin arasında oluşan stratejik ortaklığı, ABD’nin dış politika hedeflerine karşı oluşumundan ziyade, ortak çıkar hesapları üzerine kurulan “kolay bir evliliğe” benzetiyorlar.

“Rusya ile Çin arasında asırlara dayanan güvensizliği” yorumlayan batılı emperyalistlerin “strateji uzmanları”, “ortak çıkarların söz konusu güvensizliği öteleyeceğini” öngörüyorlar. Ve “Çin bu hızla büyümeye devam ederse, stratejik ortaklık boşanma ile sonuçlanabilir” varsayımında bulunmayı ihmal etmiyorlar.

Rusya ile Çin arasında “asırlara dayanan güvensizlik” tespiti doğru olsa bile, dünya pazarında Rusya ve Çin’in önünü ne pahasına olursa olsun kesmeye çalışan ABD stratejisi, “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” misali, Çin-Rus ortaklığının pekiştiren bir rol oynuyor. Rusya kendi vizyonunu güçlü bir Çin olmadan, Çin ise planlarını Rusya olmadan kolayından gerçekleştiremeyeceklerinden, “kolay evlilik”in önümüzdeki süreçte mutlu bir aile tablosu sergileyeceğine dair varsayımlar ABD’nin uykularını kaçırıyor. 

Rusya’nın Çin ile stratejik ortaklığının merkezinde, göklerde yeniden üstünlüğün ötesinde, Büyük Avrasya vizyonu olduğu belirtiliyor. Tersinden Çin de bu ortaklıkta nüfuzunu artırmanın hesabında. 

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden iki ay sonra, Pentagon’un stratejik belgesi “Savunma Planlama Rehberi” (küresel hakimiyete dayalı güvenlik stratejisinin ana hatlarından oluşan “güvenlik”, “istikrar” gibi nitelemelerle süslenen savunma stratejisi), gelecekte ortaya çıkması muhtemel rakipleri önlemeye dayanıyordu. 

Bu rakipler bugün Çin ve Rusya şahsında kendini gösterse de dünyanın dört bir tarafında ABD’nin savaş cenderesi içinde zulme uğrayan ülkelerin halklarını da unutmamak gerekiyor. Meseleye böyle bakıldığında, Çin ve Rusya’nın işi ABD’den daha kolay görünüyor. Çin ve Rusya’nın, bu avantajı, kurdukları yeni ortaklıkla yayılmacı hedeflerine ulaşmak için bir kaldıraç olarak kullanacakları kesin. ABD’yi zıvanadan çıkaran şey de bu zaten.

Rusya’nın askeri ve Çin’in ekonomik gücü halihazırda her iki emperyalist gücün stratejik ortaklığını dengeliyor. ABD de boş durmuyor. ABD’nin stratejistleri Hindistan’ı Himalayalar’da artan gerilimden hareketle ABD’nin kucağına çekmeyi, Çin’i Güney Çin Denizi’nden uzaklaştırmanın bir fırsatı olarak görüyorlar. Hindistan üzerine yapılan hesaplar, ABD’nin Avrupa’daki baskın nüfuzu, NATO’nun Rusya sınırlarına dayanan ittifakları, Rusya ile Çin ittifakını daha pekiştirecek gelişmeler haline geliyor. Ne ABD’nin ne de Çin ve Rusya’nın işi kolay…

Emek cephesi

TKİP’nin VI. Kongre Bildirgesi’nde saptamalardan biri şudur: “… ekonomik kriz ve bunun körüklediği kıyasıya rekabetin yanı sıra, dünya ölçüsünde kızışan emperyalist nüfuz mücadeleleri, artan silahlanma, sonu gelmeyen emperyalist müdahale ve savaşların yarattığı ağır faturalar, emperyalist burjuvaziyi bu tutumu süreklileştirmeye yöneltmektedir. Yeni tarihi dönemin katılıkla dayattığı bu tutum, kaçınılmaz biçimde emek-sermaye çelişkisini keskinleştirmekte, işçi sınıfı ve emekçilerin hoşnutsuzluğunu günden güne büyütmektedir. Sınıf ve kitle hareketlerindeki yaygınlaşma ve süreklilik bunun göstergesidir.” 

ABD, Rusya, Çin ve diğer emperyalist odaklar, bunların egemenliklerini pekiştirmek için kurdukları ittifaklar, emperyalist yayılmacı stratejiler ve bunun sonucu ortaya çıkan silahlanma yarışı, emek cephesinin, işçi ve emekçilerin katmerli sömürüsü üzerinden yükseliyor. 

Emek cephesinin her geçen gün daha da artan hoşnutsuzluğunu dünyanın dört bir yanında milyonları aşan katılımlı grev ve direnişler şeklinde ortaya koyması, geleceğe umutla bakmayı sağlarken, şimdiden sermayenin uykularını kaçırmaya da yetiyor.