Mahsa Amini’nin İran güvenlik güçlerince başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınması ve gözaltındayken hayatını kaybetmesi bütün ülkeyi ayağa kaldırdı. 80’i aşkın kentte yapılan gösteriler esnasında onlarca kişi hayatını kaybetti ve yüzlercesi tutuklandı.
İran halkı kırk yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten baskıcı molla rejimine rağmen, talepleri için sokağa inmekten çekinmeyen bir halk. 2009 yılında yapılan seçimlerde Mahmud Ahmetinejad’ın zaferini ilan etmesinin ardından sonuçları kabul etmeyen halk, kitlesel bir şekilde sokağa inmişti. 2019’da akaryakıta yapılan yüzde 300 zam nedeniyle yine sokağa çıkmış, yüzlerce kişi öldürülmüş ve tutuklanmıştı. Ancak Mahsa Amini’nin katledilmesi, onlarca yıldır iktidarda olan İran rejiminin halka biçtiği gömleğe karşı, halkın bu gömleği giymek istemediğine dair bugüne kadar verilen en net mesajı oldu.
Şarkul Avsat gazetesinden Mustafa Fahs haklı olarak olaylarla ilgili “Şu anda yaşananlar, ne geçen beş yılda olduğu gibi ihtiyaç protestosu ne de 2009’daki Yeşil Hareket ayaklanmasında olduğu gibi siyasi bir tepkidir. Zira İran’ın Reşt kentinde yaşlı bir kadın başörtüsünü çıkararak sokağa çıkmaya cesaret edip ‘Rejimin başına ölüm’ sloganı atıyorsa, bu protestolar kültürel ve toplumsal bir dönüm noktasıdır” değerlendirmesine yer verdi.
Hemen belirtelim beklendiği gibi al Ahbar, Rai al Youm gibi İran’a yakınlığıyla bilinen gazetelerde konuyla ilgili makaleye rastlamadık. Coğrafyada yaşanan hemen bütün olaylarla ilgili değerlendirmelerin yer aldığı bu gazetelerdeki sessizlik şüphesiz ki şaşırtıcı olmadı. Şimdi bu kadar açık, net ve haklı bir şekilde ifade edilmesine rağmen İran rejiminin halkın ve özellikle İranlı kadınların talebine nasıl cevap verdiğine bakabiliriz;
1. Halkın talebini anlamak yerine halkı suçlamak: Özellikle İranlı kadınlar mollaların kendine dayattıkları hayat tarzını istemediklerini sağır sultanın duyacağı açıklıkta ifade etti. Bundan dolayı çığlıkları sadece İran’da değil dünyada da karşılık buldu ve birçok ülkede destek veren açıklamalar yapıldı. Al Araby al Cedid’ten Samer Gul Amber’in hazırladığı detaylı analizde ise güvenlik ve yargı makamlarının halk protestolarını “isyan ve Vandalizm” olarak nitelendirdikleri aktarıldı. Bu tutum baskıcı ve tek adam rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerin yabancısı olmadığı bir tutum. Halkın talebini anlamak yerine sokakta bunu ifade edenleri çeşitli sıfatlarla suçlamak!
2. Baskıyı arttırarak ve özgürlükleri kısıtlayarak meseleyi çözmek: İran güvenlik güçleri, gösterilerin onlarca kente yayılmasının ardından özellikle geçtiğimiz perşembe günü çok sert müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleler onlarca kişinin hayatını kaybetmesi ve tutuklanmasıyla sonuçlandı. Sosyal medyaya sınırlama getirilirken birçok gazeteci tutuklandı. Molla rejiminin attığı bu adımı da kimse garipsemedi.
3. Dış güçlere veya terör örgütlerine havale etmek: Haklı talepler üzerine yükselen halk hareketini “Dış güçlere bağlamak” bütün baskıcı rejimlerin ve molla rejiminin olmazsa olmazı. Örneğin Tahran Üniversitesindeki cuma namazı sırasında Din Adamı Ahmed Hatemi, olayların dış bağlantılı olduğunu iddia ederek “İran’ın düşmanlarını” İran’da “bir süreliğine” kafa karışıklığı ve kaos yaratmaya çalışmakla suçladı. yetkili makamlar yaptıkları hemen hemen bütün açıklamalarda olayların ABD ve İsrail başta olmak üzere dış kaynaklı olduğunu iddia ettiler.
Ancak suçlamalar bununla sınırlı değil. İran’ın batısındaki Hamedan eyaletindeki Malayer şehrinin belediye başkanı, cuma günü 69 kişinin tutuklandığını duyurdu. Bunların “İsyancı olduklarını ve silahlara, patlayıcı maddelere ve mermilere sahip olduklarını” belirterek, bazılarının İran’da “terörist hareket” olarak sınıflandırılan muhalif “Halkın Mücahitleri Örgütü” üyesi olduğunu kaydetti.
4. Taraftarları sahaya sürmek: Yine Samer Gul Amber’in aktardığına göre cuma günü namazdan sonra birçok şehirde, katılımcıların İran bayraklarını yoğun bir şekilde taşıdığı karşı gösterilere tanık olundu. Rejime destek veren bu göstericiler ABD, İsrail, İngiltere ve onların “isyancı” olarak tanımladıklarına karşı sloganlar attılar. Protestolar sırasında İran bayrağının yakıldığı ve kutsallıklara hakaret ettiklerini iddia ettikleri “isyanları” kınadılar.
5. Batı çifte standart uyguluyor: Baskıcı rejimlerin halkın taleplerine karşı aldıkları değişmeyen tavırlardan biri “Batının bazı olaylara çifte standart” uyguladığıdır. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, BM’deki konuşmasında Batı’daki evsiz kadınların ölümlerine ve Kanada’daki yerli halkınkiler de dahil olmak üzere “insan hakları ve ulusların ihlallere” ilişkin “ölümcül sessizliğe” bürünürken Amini’nin basında bu kadar basında yer almasını “çifte standart” olarak nitelendirdi. Al Kuds al Arabi gazetesi, baş yazısında “Batılı siyasi oluşumlarda siyasi ve sosyal meselelerimize yönelik çifte standartların varlığı, ülkelerimizde siyasi ve sosyal özgürlüklerin azalmasını savunmak veya siyasi ve sosyal muhalefet biçimlerini bastırmak için bir gerekçe değildir” diyerek bu tutumu eleştirdi.
İran’da protestolar: Kitlesel tutuklamalar ve karşı gösteriler
Saber Gul AMBER
al Araby al Cedid
Mahsa Amini adlı genç kadının ölümü üzerine günlerce süren geniş çaplı protestoların ardından, perşembe günü tanık olunan aşırı şiddet nedeniyle bu protestoların hızı azaldı. Güvenlik ve yargı makamları, “isyan ve Vandalizm” olarak tanımladıkları olaylara “sert bir şekilde” müdahale edeceklerini duyurdular. Protestocular ve geniş çaplı tutuklamalar arasında bağlantı görevi gören sosyal medya sitelerinin engellenmesinin yanı sıra birçok ilde rejim yanlıları bu protestolara karşı yürüyüş düzenlediler.
Perşembe gecesi yayılan videolarda diğer şehirlerdeki gösterilere ek olarak Tahran’ın batısındaki “Sadiqiyah” bölgesi de dahil olmak üzere birkaç noktada sokağa çıkıldı ve bir cadde trafiğe kapatıldı. Ancak protestolar önceki günlerle aynı hızda değildi. 80’den fazla İran şehrinde yayılması sonrası bu protestolar, ülkenin benzine zam yapılmasına karşı 2019’dan bu yana en büyük gösterilere tanık olduğu anlamına geliyor.
İran, cuma günü namazdan sonra birçok şehirde, katılımcıların İran bayraklarını yoğun bir şekilde taşıdığı karşı gösterilere tanık oldu. ABD, İsrail, İngiltere ve onların “isyancı” olarak tanımladıklarına karşı sloganlar attılar. Protestolar sırasında İran bayrağının yakıldığı ve kutsallıklara hakaret edildiği “isyanları” kınadılar.
İran televizyonunda da yayımlanan bu yürüyüşlere katılanlar, kendi ifadeleriyle “Ülkenin güvenliğini ihlal edenlere” karşı yargıya, emniyete ve polise “sert” davranma çağrısında bulundular. Tahran Üniversitesi’ndeki cuma namazı sırasında Din Adamı Ahmed Hatemi, “İran’ın düşmanlarını” İran’da “bir süreliğine” kafa karışıklığı ve kaos yaratmaya çalışmakla suçladı. Geçen cuma günü Mahsa Amini’nin ölümüne atıfta bulunarak “kendilerine uygun bir bahane aradıklarını” söyledi. Hatemi, “Bu kadının ölümünün isyancıların meselesi olmadığını” belirterek, yargıyı onları takip etmeye ve cezalandırmaya çağırdı. Monarşinin (eski rejim) ve “Halkın Mücahitleri Teşkilatı”nın destekçilerinin Mahsa Amini’ye destek vermesinin, kendi tabiriyle “gülme sebebi” olduğunu da sözlerine ekledi.
İranlı yetkililerin şimdiye kadar ölü sayısını açıklamaması ışığında, 17, 23 ve 31 protestocu arasında değişen resmi olmayan rakamlar mevcut. 6 güvenlik gücünün ve İran Devrim Muhafızları’nın paramiliter “Basic” güçlerinin öldürüldüğüne dair raporlara ek olarak... Tasnim ve Fares Ajansları perşembe günü Meşhed, Tebriz, Şiraz ve Kazvin şehirlerinde 4 kişinin öldürüldüğünü bildirdi. Ordu Subayı Müslim Cavidi Mehr, perşembe günü İran’ın doğusundaki Kogan kentindeki protestolarda öldürüldü.
Ayrıca, tutuklu ve yaralı sayısı hakkında henüz resmi bir istatistik yok, ancak bazı İran şehirlerindeki yerel makamlar protestolardaki tutuklu sayılarını yayımlıyor. İran’ın kuzeyindeki Gilan Eyaleti polisi, 211 kişi tutukladıklarını belirtti. “Kamu malını sabote etme, ayaklanma, kışkırtma” suçlamasıyla tutuklandılar. İki gün önce de 22 kişinin daha tutuklandığı duyuruldu.
Ayrıca, İran’ın batısındaki Hamedan eyaletindeki Malayer şehrinin belediye başkanı cuma günü 69 kişinin tutuklandığını duyurdu. Bunların “isyancı” olduklarını ve “Silahlara, patlayıcı maddelere ve mermilere sahip olduklarını” belirterek, bazılarının İran’da “terörist hareket” olarak sınıflandırılan muhalif “Halkın Mücahitleri Örgütü” üyesi olduğunu kaydetti.
Bu arada sosyal medyada, Tahran’da yaklaşık 50 üniversite öğrencisinin ve İran’ın çeşitli şehirlerinde aktivistlerin, kadın aktivistlerin ve gazetecilerin tutuklandığına dair resmi olmayan haberler yayımlandı.
İran’ın reformist gazetesi Hem Mihan, yetkililerin Mahsa Amini’nin cenazesi sırasında Saqqaz şehrini ziyaret eden Gazeteci Elah Muhammedi’yi tutukladığını bildirdi. Amini’nin ailesiyle yaptığı görüşmelerden sonra güvenlik güçlerinin perşembe günü evini aradığını ve elektronik ve yazılı eşyalarına el koyduğunu kaydetti. Gazete ayrıca, reformcu “Sharq” gazetesinde çalışan Gazeteci Nilüfer Hamdi’nin tutuklandığını, Gazeteci ve Siyasi Aktivist Ali Reza Koshbakht, karısı Zahra Tawhidi, Aktivist Huda Tevhidi ve Gazeteci Ruhullah Nakhai’nin da tutuklandığını yazdı.
İran Devrim Muhafızları perşembe günü yaptığı açıklamada, polis güçlerine yönelik yürütülen kampanya ve eleştirilerin karşısında olduğunu ve İran’da yaşananları “yeni bir fitne hareketi” olarak nitelendirdiğini söyledi. Cuma günü İran ordusu “çeşitli düşman planları” ile yüzleşmeye hazır olduğunu bildiren ve “Kamu malını sabote etmeyi ve güvenliğe zarar vermeyi” kınayan bir bildiri yayımladı.
İran bu günlerde “Instagram” ve “WhatsApp” gibi sosyal paylaşım sitelerinin engellenmesine tanık olurken, sık sık kesintiye uğraması ve mobil internet hizmetinin kesilmesi nedeniyle internete erişimde zorluklar yaşanıyor. 21 ABD’li milletvekili, ABD Hazinesine bir mektup göndererek, İran’a uygulanan ABD yaptırımları ışığında İranlılara uydu interneti sağlanmasının yasal olarak hızlı bir şekilde hazırlanmasını istedi. Birkaç gün önce Kanadalı-Amerikalı İş Adamı Elon Musk, Twitter’dan İran’ın gökyüzünde Starlink internet sağlama talebine yanıt olarak, bu şirketin İran’a yönelik yaptırımlardan muafiyet elde etmek için ve bu hizmeti başlatmak için çalışacağını söyledi.
Cesur İranlı kadınlar: Batı çifte standart uygulamasın diye!
al Kuds al Arabi
Başyazı
İran’daki protestolar, Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in doğum yeri olan kutsal Şii şehri Kum da dahil olmak üzere tırmandı. Resmi basına göre çatışmalarda 17 kurban olduğu iddia edilirken, merkezi Oslo’da bulunan “İran İnsan Hakları” adlı sivil toplum kuruluşu gösterilerde şu ana kadar 31 kişinin öldürüldüğünü söyledi.
İran’daki önceki halk protestoları, yetkililerin Mahmud Ahmedinejad’ın zaferini ilan etmesinin ardından 2009-2010 yıllarında olduğu gibi siyasi meseleler etrafında dönüyordu. Muhalefet adayları o sırada sonuçları tanımadıklarını açıklamışlardı. 2019’da benzin fiyatlarındaki yüzde 300 artışı protesto etmek vesilesiyle ekonomik sorunlar da ön plandaydı. Yüzlerce protestocu öldürülmüş ve tutuklanmıştı. Mevcut protestolar ise bu ayın 13’ünde ailesiyle başkent Tahran’ı ziyaret eden ülkenin kuzeybatısından genç bir Kürt kadın olan Mahsa Amini’nin hayatını kaybetmesinin ardından patlak verdi. “Ahlak polisi” üyeleri tarafından “uygunsuz kıyafetler” giydiği iddiasıyla tutuklandı ve kısa süre sonra hastanede öldü.
Son olaylar, uluslararası insan hakları kurumlarının tepkisine neden oldu ve Uluslararası Af Örgütü, baskıları ve “Mermi, göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve sopaların yasa dışı kullanımını” kınadı. Olay ayrıca, Birleşmiş Milletlerde yaptığı son konuşmasında ABD Başkanı Joe Biden tarafından gündeme getirildi. İngiltere ve Almanya gibi birçok ülkeden resmi açıklamaların yanı sıra Washington, İran “ahlak polisi”, istihbarat bakanı ve “Devrim Muhafızları”ndaki kara kuvvetleri yetkilisine ekonomik yaptırımlar açıkladı.
İran ordusu ve güvenlik yetkilileri ise kayıplar olduğunu reddetti ve Devrim Muhafızları olanları “Büyük bir medya savaşı” ve “Başarısızlığa mahkum bir komplo” olarak değerlendirdi. Cumhuriyetin Dini Lideri Hamaney, Kürdistan Bölgesindeki Temsilcisi Abd al-Reza burt-Zahbi’yi, kızın ailesine başsağlığı dilemek için gönderdi. Ayrıca Milletvekili Celal Raşidi Koçi, İran haber ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamada “ahlak polisini” eleştirdi ve “Ülkeye zarar vermekten başka bir sonuca ulaşmıyor” dedi.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Birleşmiş Milletlerdeki son konuşmasında, Batı’nın “çifte standartlı tutumlarını” kınadı ve “adaletin küreselleşmesi” çağrısında bulundu. Reisi konuyu açıklarken, Batı’daki evsiz kadınların ölümlerine ve Kanada’daki yerli halkınkiler de dahil olmak üzere “insan hakları ve ulusların ihlallere” ilişkin “ölümcül sessizliğin” aksine, çifte standartla “genç kadın Amini’nin ölümünün medyada geniş yer bulmasını” kastettiğini söyledi.
İran Cumhurbaşkanının “adaletin küreselleşmesi” talebine katılmak zor değil. Batı’da skandal “çifte standart”ın varlığına dair açık gerçekler de var. ABD’nin ve Batı Avrupa ülkelerinin çoğunun İsrail’i, cesur Filistinli kadınlara (ve genel olarak Filistin halkına) karşı işlediği suçlar için sürekli korumasıyla başlanabilir. Demokrasi alanında ve eşitlik ile bireysel özgürlük sloganlarının yükseltilmesinde tarihi bir sütun olarak kabul edilen bu ülkelerde ve cesur Müslüman kadınların hakları hedef alınmakta ve kamusal alandan dışlanmaktadır. Bu çelişkiler göz önüne alındığında, Batı’daki aşırılıkçı ve ırkçı sağın sadece kamusal alanın bir parçası olduğunu ve bunun rekabet eden siyasi eğilimlerin doğal bir sonucu olduğunu inkar etmek zor. Batılı siyasi oluşumlarda siyasi ve sosyal meselelerimize yönelik çifte standartların varlığı, ülkelerimizde siyasi ve sosyal özgürlüklerin azalmasını savunmak veya siyasi ve sosyal muhalefet biçimlerini bastırmak için ise bir gerekçe değildir.
Evrensel / 26.09.22