Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'da 8 yıl boyunca uygulatmaya uğraştığı BM onaylı Minsk anlaşmasının ABD yönetimi tarafından 'taammüden öldürülmesiyle' düğmesine bastığı özel harekat dördüncü ayına girdi. Kiev'deki rejime 'Moskova usulü' uzlaşma baskısının ürünü olan başkent kuşatmasının İstanbul müzakereleriyle sona erdirilmesinden bu yana, sıcak cephenin odağı Donbass. Küresel düzlemde ise çok daha amansız bir savaş var.
Moskova'nın 2014'te Kiev'deki ABD destekli darbeyi kabullenmeyen Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetleri ile Rusça konuşanlar ve Rus asıllı nüfusun bulunduğu Donbass'taki askeri ilerleyişi artık herkesin malumu. Ukrayna'yı neredeyse 'Moskova önlerinde' gibi sunulan anlatının ardından Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, sonunda yüzde 20'lik toprak kaybını teyit etti. Ukrayna Avrupa'daki en geniş coğrafyaya sahip ülke olduğu için tahayyül edin. Dahası yitirilen topraklar ülkenin sanayi ve enerji altyapısının ve Karadeniz çıkışının ana damarı.
ABD yönetimi savunma sanayini ihya ederken kurban ettiği Kiev'in yediği bu darbeleri telafi etmek üzere şimdi tam 40 milyar dolarlık bir meblağı seferber ediyor. Yarısı askeri yardım ve son 'müjdeleri' de HIMARS tipi uzun menzilli çok namlulu roketatar sistemleri oldu. Batılı askeri uzmanlar bunların öyle 'mucize yaratmayacaklarını' söylüyor. Ancak kritik olan sağlanacak mühimmatın menzili, yani Rusya Federasyonu topraklarına erişip erişmeyecekleri. ABD, 40-70 kilometreyle sınırlı olduğunu savunuyor. Moskova açıkça 'ayağınızı denk almazsanız Kiev'deki karar merkezleri nasıl vurulurmuş görürsünüz' diyor.
Rusya tarafında kimi kesimler sabırsız; harekatın bir an önce bitirilmesi için 'NATO tipi' bir saldırganlığa başvurulmasını savunuyorlar. Salt askeri hedeflerle yetinmeyip, tüm altyapıyı enkaza çevirmeyi salık veriyorlar, Rusya'nın 'ne yapsa zaten suçlu ilan edileceğini' söylüyorlar. Hakları da var. Ukrayna'nın neonazileri hazzetmedikleri nüfusu ve yaşam alanlarını rahatça cehenneme çevirirken, Batı'nın 'endüstriyel düzeyde yalanları' Moskova'nın Rus asıllı ahaliyi 'katlettiği' temasını işleyebiliyor. Türkiye'nin Yunan cuntasının Kıbrıs'a taşındığı süreçte 1974'te Barış harekatını başlatıp 'adadaki Türkleri kasıtlı olarak öldürdüğünü' iddia etmeleri gibi bir durum.
'NATO tarzı yıkıma' itiraz edenler ise Rusya'nın 'acele etmemesi' gerektiği görüşünde. 'Çatışmanın doğasında daha geniş bir mantık' olduğunu düşünen bu kesimlere göre; Avrupa'yı ekonomik ve siyasi intihara sürükleyen, NATO içerisinde tüm çelişkilere -örneğin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği üzerinden Türkiye'yle yaşanan pazarlık- tavan yaptıracak ve dönüp dolaşıp Atlantikçiliği vuracak ağır ve istikrarlı bir mücadele gerekiyor.
Hangisi ağır basacak meçhul. Rusya için şüphesiz maliyetler yüksek. Yaptırımlar nedeniyle ekonomi küçülüyor fakat acil mali krizi önlenmiş görünüyor. Batı yaptırımlarına uymayan dünyanın azımsanmayacak bir kısım ülkesiyle ticari dengeler kuruluyor. Çin'e enerji ihracatı geçen yıla oranla yarı yarıya artarken, Rusya'nın enerjisi için alternatif pazar bulmakta güçlük çekmeyeceği anlaşılıyor. Moskova'nın enerjisini Asya'ya iskontolu ve milli para cinsinden satarak kayıplarını telafi ederken petrodoların altını oyacağını düşünenler var. Hangisi olur bilmiyoruz fakat Rusya, ABD ve Batı'nın son 30 yıldaki 'kolay yemlerinden' olmadığından, meseleyi tam bir 'sinir harbine' çevirmeyi başarmış görünüyor.
Avrupa'nın 6. yaptırım paketinde tanıklık ettik. Doğalgaz için ruble ile 'ikili hesap formülü' yavaş yavaş otururken, Avrupa petrolde toptan ambargoyu göze alamadı. Aşamalı ambargo denizden sevk edilecek petrolle başlayacak, onun da Bulgaristan ve Hırvatistan gibi istisna ülkeleri olacak. Bu arada Euro bölgesinde yüzde 8.1'e, Avrupa'nın en güçlü ekonomisi Almanya'da yüzde 7.9'a dayanan enflasyon, dizginlenemeyen enerji fiyatları var. Bloomberg gibi yayın organları bile AB'nin 'Rusya'ya zarar verme olasılıklarını tükettiğine' işaret ediyor.
***
AB'nin 'başsız tavuk' hali katakulliler doğuruyor. Örneğin Letonya görüntüde Rusya'dan doğalgaz almıyor, ama devlete ait şirket alıp Sırbistan ve Macaristan'a satıyor. En çarpıcı örneği geçen hafta Hindistan'ın Dışişleri Bakanı Jaishankar sayesinde gördük. Jaishankar, ülkesinin Rusya'dan petrol tedariki yapmasına yönelik eleştirilere, “Bugün bile Avrupa Rusya'nın petrolünü alıyor. Doğalgazını da hiç yaptırım uygulamadan alıyor" yanıtını verip her ülkenin kendi çıkarını ve insanlarını düşünmesinin normal olduğunu vurguladı. En çarpıcı cümleleri “Avrupa, Avrupa'nın sorunlarının dünyanın sorunu olduğu, ancak dünyanın sorunlarının Avrupa'nın sorunu olmadığı zihniyetinden vazgeçip artık 'büyümeli'" idi. Nehru'nun Kasım 1948'de BM Genel Kurulu'nda 'dünyanın Avrupa'dan daha büyük bir şey olduğu' cümlelerini yankıladı.
Ukrayna çatışması Batı'nın 'evrensel değerler/çıkarlar' retoriğini çok fena bozdu. Ve hayatın gerçeklerinin yalanlarla kapatılması bir yere kadar. Pandemiden çıkışta zaten büyük bir sorun olarak BM örgütlerinin raporlarına geçen küresel gıda krizinde aynı yalan sarmalı var. Ukrayna yönetimi kendi limanlarını mayınlayıp gemileri ve mürettebatını rehin alır, çatışmalar nedeniyle tahılın çıkarılması için bulunan 'deniz koridorları' formülüne yanaşmazken, Batı 'Küresel gıda krizinin sorumlusu Rusya. Hem Rusya tahılına ambargo koyan da yok ki' diyor. Eski BM uzmanı Alfred de Zayas bu durumu isabetle 'Ukrayna savaşının sürreal anlatılarından' birisi' diye nitelendirmiş. Zayas, "Batılı ülkeler Rusya tahılını taşıyan gemilerin yaptırım altında olduğunu söylemeyi unutuyor" vurgusu yapıyor.
Küresel çapta herkesi vuran bu savaşın 'sürreal anlatıları' dönüp dolaşıp yine herkesi vuruyor. Avrupa'ya göre 'tuzu kuru' ABD'de de sıkıntı sarmalı hakim. Nisan ve mayısta yüzde 8.5 ve 8.3 çıkan enflasyonu dizginleyecek aygıtlar olsa bile benzin fiyatları Biden'ın canını sıkıyor. 'Putin suçlu' demek bir yere kadar... Amerikalılar depolarını doldururken bizim Türkiye'de olduğumuz kadar 'anlayışlı' değil. Ancak Avrupa Rusya dışı pazarlardan petrol alımına hız verirken, rafineri kapasitesi pandemiden beri küçülmüşken, ABD'de yakıt stokları son yılların en düşük seviyesine inmişken Biden'ın benzin yangınını söndürme aygıtları sınırlı. Misal daha düne kadar 'renkli darbe' peşinde koştukları Venezuela'ya istisnalara yönelirken, OPEC+'dan petrol arzını artırması için ricacı oldular. Rusya'nın da dahil olduğu bu grup normalde eylül ayında planlanan üretim artışını temmuz ve ağustos aylarına dağıtarak 648 binlik artış açıkladı. Biden yönetimini ne kadar rahatlatacak, orası meçhul.
Esas işin jeopolitiği sarsılıyor. ABD yönetimi, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Riyad'da Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle toplantısıyla alarma geçti. Önce ABD Başkanı Biden'ın haziran sonunda Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek meşhur veliaht prens Muhammed bin Salman (MbS) ile de görüşeceği açıklandı. Sonra aniden iptal haberi geldi. Temmuz ayına ertelenmiş. Biden'ın başkan seçilirken Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle 'parya yapma' tehdidi savurduğu MbS'ın kısa süre önce telefonlarına çıkmadığı sızmıştı. Biden'ın 'değerler anlatısı' Rusya'ya karşı 'hibrit savaş' için sizlere ömür. Biden, başkanlık kampanyasında söz verdiği İran'la nükleer anlaşmaya dönüşü de çöpe atarak Ortadoğu hattında Trump modeline yelken açmakta.
Bu koşullarda ABD başkanının geçen haftaki NYT makalesi dikkat çekici. Rusya liderliğine yönelik ölçüsüz beyanlarını yalayıp yutan Biden, özetle 'çatışmayı biz uzatmıyoruz, Putin'i devirmeye çalışmıyoruz' mesajı eşliğinde Ukrayna'nın masada güçlü yer alacağı diplomatik çözümü andı. Kissinger'ın bu işin iki aydan fazla uzatılmaması gerektiği yolundaki tavsiyelerini dinlerler mi bilinmez, fakat tüm bunlar sürüklendikleri yerlere işaret ediyor.
BirGün / 06.06.2022