Libya’da 24 Aralık’taki seçimler için tartışmalı isimlerin adaylığını koymasıyla saatler yeni bir iç savaş ihtimali için tıklamaya başlarken çatışmaların tarafı haline gelmiş Türkiye’nin izleyeceği strateji önem kazanıyor.
Türk hükümetinin “darbeci” ve “savaş suçlusu” diye üstünü çizdiği Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Hafter ile 2011’de linç edilen devrik lider Albay Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyf’ul İslam Kaddafi’nin adaylığına karşı Trablus, Mısrata ve Zintan merkezli milis güçler açıkça savaş tehdidi savururken Ankara’nın yakın çalıştığı siyasi aktörlerin huzursuzluğu arttı.
Ağır toplar henüz kendilerini ringe atmadan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçim stratejini tartışmak üzere 5 Kasım’da Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe’yi, 10 Kasım’da Müslüman Kardeşler bağlantılı Devlet Yüksek Konsey Başkanı Halid el Mışri’yi Ankara’da ağırladı. Her iki görüşme de basına kapalı olarak gerçekleşti.
Türkiye milisleri ve askerlerini çekmediği için sandığın güvenliğini tehlikeye atmakla suçlansa da görüntüde seçim sürecini destekliyor. Fakat Erdoğan’ın Libyalı müttefiklerinin bir kısmı seçimin ertelenmesi için bastırıyor. Ankara’daki temaslarının ardından 13 Kasım’da İstanbul’da bir konferansa katılan Mışri, Fransa, ABD ve Mısır’ın pozisyonunu eleştirirken "Türkiye ve İtalya ise Libya'da hatalı bir seçim yapılmasından yana değil ve desteklemiyor. Çünkü hatalı yasalarla yapılan bir seçimin ülkeyi ülkenin bölünmesine neden olacağını, yeni bir savaşa sürüklenerek bölüneceğini düşünüyor ve bu konuda bize destek çıkıyor" dedi.
Türkiye’nin sözcüsü gibi konuşan Mışri, Türkiye’nin Libya'daki askeri varlığının tamamen uluslararası hukuka uygun olduğunu, Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasıyla Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruduğunu ve Fransız komplolarının başarılı olamayacağını belirtirken normal koşullarda düzenlenecek bir seçimde Dibeybe'nin kazanacağını savundu. Mışri daha sonra Anadolu Ajansı’na verdiği özel demeçte, Temsilciler Meclisi’nin Devlet Yüksek Konseyi ile koordinasyon olmadan tek taraflı olarak çıkardığı seçim kanununu kabul etmediklerini, seçim kanununa onaylayan Yüksek Seçim Kurulu Başkanı İmad el Saih’in görevden alınmasını istediklerini, mevcut koşullarda seçimleri engellemek için zora başvurmayacaklarını ama boykot çağrısında bulunduklarını söyledi.
Ankara’nın desteklediği taraflar açısından seçim kanunuyla ilgili temel problem Hafter ve Kaddafi gibi isimlerin yarışmaktan men edecek bir düzenleme olmazken Dibeybe’nin adaylığını önleyen bir madde içermesi.
Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih 8 Eylül’de seçim yasasını onaylamış, 4 Ekim’de de parlamento seçimlerinin başkanlık seçiminden bir ay sonra yapılmasını öngören ikinci bir kanun çıkarmıştı. Halbuki BM öncülüğündeki Siyasi Diyalog Forumu, Kasım 2020’deki toplantıda her iki seçimin 24 Aralık'ta birlikte yapılmasının kararlaştırmıştı.
Seçim kanununun 12’nci maddesine göre adayların seçimden üç ay önce çalıştıkları askeri ya da sivil kurumlardaki görevlerinden ayrılmaları gerekiyor. Salih ve Hafter eylülde görevlerini bırakırken Dibeybe istifa etmedi. Bu düzenlemeye göre Dibeybe istifa şartına uymadığı için aday olamaz. Aslında Birleşmiş Milletler Libya Misyonu, Şubat 2021’de Diyalog Forumu’nda geçici yönetim belirlenirken Başbakan ve Başkanlık Konseyi üyelerinden 24 Aralık’ta aday olmayacakları yönünde söz alındığını açıklamıştı. Bu söz, BM’nin yol haritasındaki kriterlerden biriydi. Aslında Temsilciler Meclisi bu şartı yasa tasarısına koymayarak Dibeybe’ye kapıyı açık bırakmış oldu. Yasayı eleştirenler ise Salih’in tasarıyı tartışmaya açmadan ve oylama için yeterli sayını aramadan yasalaştırdığını öne sürüp kamu çalışanlarının, adaylık başvurusunu yaptığı tarihte görevlilerini bırakması yönünde bir değişiklik istiyor.
Dibeybe de yasanın kusurlu olduğunu ve kişilere göre düzenlendiğini düşünüyor. “Kişiye özel” eleştirisinden kasıt yasaya göre Hafter ve Salih’in seçilememesi halinde tekrar görevlerine dönmelerinin garantilenmiş olması. Yasayı savunanlar ise tasarının usulüne uygun geçtiğini ve karşı çıkanların amacının ülkeye seçim yaptırmamak ya da geciktirmek olduğunu savunuyor.
Genel çerçevede Ankara’nın tutumunu, “Türkiye’nin askeri varlığını ve deniz yetki alanları anlaşmasını kim koruyabilir ve bu kişi sandıktan nasıl çıkabilir?” sorusu tayin ediyor. Bu çerçevede iki isim öne çıkıyor; Dibeybe ve eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa.
Türkiye’nin güçlü bir nüfuza sahip olduğu Mısrata kentinden olan Başağa, Hafter’in 14 ay süren Trablus kuşatması sırasında Ankara’yla yakından çalışmış biriydi. Eski Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz el Serrac’tan sonraki dönem için şansını zorlayan Başağa, Türkiye’nin rakipleri Mısır ve Fransa gibi ülkelerin de desteğini aramıştı. Başağa, Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun 5 Şubattaki oylamasında koltuğu az farkla Dibeybe’ye kaptırmıştı. Eski bir iş adamı olarak Türkiye ile yakın mesaisi olan Dibeybe ise Erdoğan’ın artan oranda bel bağladığı bir lider haline geldi. Başağa 17 Kasım’da adaylık başvurusunu yaparken Dibeybe başvurudan önce seçim yasasında değişiklik yapılmasını ya da Yüksek Seçim Kurulu’ndan adaylığının reddedilmeyeceği güvencesini almak istiyordu. Yasada değişiklik beklentisi karşılık bulmayınca 21 Kasım’da başvurusunu yaptı ve gözler Seçim Kurulu’nun vereceği karara çevrildi. Dibeybe ile seçime gitmek isteyenler açısından adaylık başvurusu reddedilirse geriye yegâne çıkış yolu olarak seçimin üç ay ertelenmesi kalıyor.
Dibeybe’nin adaylığı kabul edilmezse Başağa, Türkiye’nin arkasında durabileceği ikinci bir alternatif. Trablus’un kuşatma altında olduğu 2019’da Washington’a giderek Rusya’nın Wagner güçleriyle Hafter’e verdiği desteğe dikkat çekip Amerikan pozisyonunun değişmesini sağlayan Başağa’nın ABD’nin adayı olduğunu düşünenler de var.
Ankara, Rusya’nın sahneye sürmeye çalıştığı Seyf’ul İslam Kaddafi’nin adaylığına, Hafter’in oylarını böleceği hesabıyla pragmatik yaklaşabilir. Libya Yüksek Mahkemesi’nin aldığı idam cezasını bozup yeniden yargılanmasına karar verse de Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aranan Kaddafi seçimleri riski atmaması için elenebilir fakat aynı şeyi Hafter’e uygulamak seçimlerin ülkenin doğusunda imkânsız kılınması ve bölünmenin kalıcı hale gelmesi riski taşıyor. Seçimlerin planlandığı gibi yapılması için ağırlığını koyan Amerikan yönetimi de Kaddafi’nin adaylığına açıkça karşı çıksa da Hafter konusunda fazla renk vermiyor.
Çatışma dönemlerinde Rusya, Mısır, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğini görmüş olan Hafter’in seçilmesi Erdoğan’ın Libya hesaplarının sonu anlamına geliyor.
Türkiye’nin beklentilerine denk düşecek şekilde Hafter’in adaylığına karşı cephe hızlıca şekillendi: Mutabakat hükümetine bağlı Savunma Bakanlığı’nın bünyesindeki milis gruplar, 7 kentte seçim merkezlerine saldırıp görevlileri silah zoruyla kovdu. “Zaviye Devrimcileri” adına yapılan açıklamada, Hafter’in katıldığı bir seçime asla izin vermeyecekleri ve bu koşullarda yapılan seçimin savaşa yol açacağı tehdidi savuruldu. Mısrata İhtiyarlar ve İleri Gelenler Meclisi Libyalılara karşı suç işleyenlerin adaylıklarını reddettiklerini açıkladı.
Dibeybe yarışa katılabilirse ipi göğüsleyebileceği öngörülüyor. Evlenecek ya da iş kuracak insanlara yardım programı gibi popülist politikalarla kitle desteğini artıran Dibeybe, 15 Kasım’da Trablus'ta düzenlenen bir toplantıda gençlere konut kredisi, ücretsiz arsa ve üniversite öğrencilerine iki kat burs vaat etti. Al Arab gazetesine göre ülkenin batısında Hafter ve Kaddafi’yi yenebilecek yegâne aday olarak görülen Dibeybe, Devlet Yüksek Konseyi, silahlı grupların liderleri ve sosyal çevrelerle koordineli hareket ediyor. Ayrıca Dibeybe kendilerini Türkiye’nin bölgedeki etkisi ve Misrata’daki baskı merkezleriyle aynı çizgide bulan siyasal İslam güçler ve silahlı milislerin desteğini alıyor. Zayıf halk desteği nedeniyle başkanlık için doğrudan yarışamayan İslamcı güçler perde arkasından süreci etkilemeye çalışıyor.
Geçen yıl Türk müdahalesinin önünü kesmek için el yükselten Mısır adaylar konusunda Türkiye gibi kendini belli etmiyor. Mısırlı yazar Muhammed Ebu’l Fazl’a göre Mısır’ın Hafter ve Salih’le iyi ilişkiler yürüttüğünü, aynı durumun Fethi Başağa, Ali Zeydan ve Arif el Nayed gibi adaylar için de geçerli olduğunu, Kaddafi’ye kötü bakılmadığını, Türkiye’ye yakınlığına rağmen Dibeybe ile de zorluk çekilmediğini, bütün ihtimallere açık bir durum varken Kahire’nin bir adaydan yana sinyal vermediğini ve müdahaleci bir görüntüden kaçındığını yazdı.
Al-Monitor / 23.11.21