Türkiye’ye sığınmak İhvan’a yaramadı- Fehim Taştekin

Kahire-Ankara yakınlaşması Müslüman Kardeşler içindeki bölünmeye katalizör etkisi yapıyor. Gençlerin El Ezher şeyhine yazdığı mektup diasporadaki İhvan liderlerine olan güvenin yok olduğunu gösteriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Kasım 2021
  • 08:55

Müslüman Kardeşler’in (İhvan) lider kadrosundan bir heyet, geçen nisanda, Türk hükümeti Kahire ile ilişkileri normalleştirirken kendilerini kamyonun altına atmasın diye Ankara’da temaslarda bulunurken örgütün vekil rehberi İbrahim Münir’in Türkiye’ye minnettarlığını iletmesi içeride kopan tufanın bir habercisiydi ama üzerinde durulmadı. Fakat Türkiye’nin güvenli sığınak olarak seçilmesinin İhvan’a iyi gelmediğini gösteren epey malzeme birikti. İstanbul ve Londra merkezli birbirine rakip iki diasporanın liderlik kavgası, İhvan’ın 2013’te Abdülfettah Sisi’nin darbesiyle yaşadığı trajik çöküşü biraz daha dramatik hâle getirdi. Artık “Kol kırılır yen içinde kalır” klişesiyle iç çelişkileri dışarıya sızdırmadan halledebilen rehberlik yeteneğinden söz edilemez. 

Uzun süredir örgütün genel sekreterliğini yürüten Mahmud Hüseyin’in başını çektiği İstanbul cephesi ile 2020’de hapse atılan Mahmud İzzet’in yerine geçen Rehberlik Konseyi Başkan Vekili İbrahim Münir’in liderliğindeki Londra cephesi birbirini tasfiye etme savaşı verirken buna bir de gençlik cephesi eklendi. 

Kahire mahreçli haberlere göre hapislerde sürünen İhvan gençliği, El Ezher Şeyhi Ahmed el Tayyib’e mektup yazarak yardım istedi. 2 Ekim tarihli mektupta gençler, Sisi yönetimiyle bir uzlaşma formülünün bulunması, yeni bir sayfanın açılması, çektikleri acılara son verilmesi, gerçeklikten kopan örgüt liderlerinin kavgasından uzak bir şekilde geleceklerinin kurtarılması ve sosyal hayata kazandırılmaları konusunda Ahmed’den arabuluculuk talep etti. Ağustos 2019’da gençler Sisi yönetiminden kendilerine ikinci bir şans verilmesini isteyen benzer bir mektup yazmıştı. İstanbul ve Londra’daki kadroları kendilerini unutmakla suçlayan gençlerin çıkışı, sadece nedamet gösterisi değil İhvan’dan kopuş ve Sisi yönetiminin meşruiyetini tanıma eğilimi olarak algılanıyor. 

Ankara’nın Kahire ile yakınlaşma arayışının İhvan’daki iç kavgayı tetiklediği anlaşılıyor. Kahire ile istikşafi görüşmeler başladığında Türk hükümeti Mısır muhalefetinin İstanbul merkezli üç televizyon kanalına (El Şark, Vatan ve Mekamilin) ayar çekmişti. Bu minvalde siyasi program yapan Mutaz Matar, Muhammed Nasır, Heysem Ebu Halil ve Hamza Zobaa susturulmuştu. Haklarında mahkeme kararı olan Mahmud Hüseyin, Yahya Musa ve Alaa el Samahi gibi isimlerin Mısır’a iade edilebileceğine dair öngörüler ise tutmadı. Tabii bazı isimlerin Malezya, Britanya ve ABD gibi ülkelere geçtiği de öne sürülüyor. Radikal hareketleri araştıran Amr Abdulmunim’in tahminlerine göre Türkiye’de 3 bini eylemci 8 bin İhvan üyesi yaşıyor. 

İhvan içindeki kavga 10 Ekim’de Münir'in İstanbul merkezli Teşkilat İşleri İdari Ofisi'ni feshetme, Mahmud Hüseyin'le birlikte dış ilişkiler yetkilisi Muhammed Abdülvahab, Şura Meclisi üyeleri Hamam Ali Yusuf, Mithat el Haddad, Memduh Mabruk ve Recep el Benna’yı görevden alma kararıyla ayyuka çıktı. Örgütün şahinleri olarak görülen ve Şura Meclisi’ni (Yürütme Konseyi) kontrol eden bu kişiler mali ve idari usulsüzlüklerle suçlandı. Münir’in kararlarından biri de örgütün sözcüsü Talat Fehmi’nin yerine Usame Süleyman’ın atanmasıydı. Buna karşın İstanbul cephesi, kararları reddedip Şura Meclisi seçimleri altı aylığına ertelendiği için Münir’in artık meşru lider olmadığını duyurdu. Bu reddiye Münir cephesinde “darbe girişimi” olarak yorumlandı. İki tarafı uzlaştırmak için başlatılan birkaç girişim de sonuç vermedi. 

Kahire kaynaklı iddialara göre Hüseyin’e örgütün çalışmaları için ayda en az 1.7 milyon dolar mali kaynak tahsis ediliyor, bu fonlarla medya savaşı yürütülüyor ve Mısır içindeki suikast planları finanse ediliyordu. Toplamda 3 bini aşkın şiddet olayından bahsediliyor. Londra’dan İstanbul’a yönelik suçlamalar arasında zimmetine para geçirip mal mülk edinmek de var. 

İhvan’ı içeriden bilen Mısırlı gazeteci yazar Ezzelden Abdo, Londra-İstanbul kadroları arasındaki bölünmenin gerçek olduğunu, ayrışmanın ilk olarak Sudan ile Türkiye ekipleri arasında görüldüğünü, 2015-2016’da “eski ofis” ve “yeni ofis” diye bilinen yapılar arasındaki ayrışma nedeniyle Muhammed Mursi döneminin Planlama Bakanı Amr Derrac gibi isimlerin İhvan’dan ayrıldığını belirtiyor. 

Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Abdo, İhvan liderleri ile Mahmud Hüseyin arasında eskiye dayalı kavganın İstanbul’da kurulan uydu kanalının sahipliği konusundaki uzlaşmazlık yüzünden belirginleştiğini söylüyor. Abdo bu çatışmanın derinleşmesinde iki faktör daha sıralıyor: Birincisi, yurt dışındaki kaynakların yönetimi konusunda oluşan şüpheler ve uzlaşmazlıklar. İkincisi, Mursi’nin hapishanede yavaş yavaş öldürülmesi karşısında örgüt genel sekreterliğinin “cılız ve etkisiz” tutumu. 

Abdo “utanç verici” diye görülen bu durumun gençler ve orta kuşak liderlerin kalplerini ateşe verdiğini düşünüyor. Abdo gençlerin El Ezher şeyhine yazdığı mektubu Sisi rejimiyle uzlaşma değil hapishanelerdeki acıları hafifletme girişimi olarak nitelerken “Mektup aynı zamanda İhvan'ın yurt dışındaki liderliğinin idari ve mali anlaşmazlıklarla, bazılarının da Türk ve Arap iş adamlarıyla iş anlaşmaları ve ekonomik ortaklıkla meşgul olmasından duyulan umutsuzluktur. İhtilaflar ve kişisel meşguliyetler, tutuklu dosyalarının yönetiminde büyük bir ihmale neden oldu ve bu dağılmadan Sisi rejimi yararlandı. Güvensizlik ve finansal açıdan şüpheli liderlerin etkisinden kurtulma girişimi olarak İhvan’ın içinde ve dışında gençlerin örgütten ayrılması ve yeni partiler kurması çağrısında bulunanlar var. İhvan gençliği büyük ölçüde şaşkın ve zihinsel olarak dikkati dağılmış durumda. İdeolojik değişim yaşanıyor. İhvan gençliğinin çoğu örgütten ayrıldı. Fikirleri değişenler var. Şimdi çatışmanın yurt dışında İhvan hiyerarşisinin en tepesine ulaştığını görüyoruz” diyor. 

Abdo’ya göre Münir ile Hüseyin arasındaki sorun “yetki kavgası” olarak nitelendirilebilir ama gençler özellikle yolsuzluk ve kötü yönetim suçlamalarıyla ilgileniyor. Abdo ayrıca İçişleri Bakanlığı’nda tümgeneral rütbesiyle çalışan kardeşinin darbe sonrası terfi ettirilmesi nedeniyle Hüseyin’in güvenlik birimleriyle ilişkileri olduğu yönünde teyit edilmemiş iddialar bulunduğunu belirtiyor. Abdo buna karşın Hüseyin’in ekibinin de Münir’i İngiliz istihbaratıyla çalışmakla suçladığını ekliyor. Abdo’ya göre bu suçlama da son yıllarda Britanya’nın İhvan üyesi olduğunu kanıtlayan herkese sığınma vermesine dayandırılıyor. 

“Karşılıklı suçlamalar tehlikeli ve İhvan’ın geleceğini olumsuz etkiliyor” diyen Abdo yurt dışına çıkabilenlerin durumunu sorgulayan ve duvarların ötesinde nelerin döndüğüne dair bilgi açlığı çeken gençlerin İstanbul ve Londra’daki ekiplere güvenini yitirdiğini ve örgütten çok sayıda insanın koptuğunu söylüyor.

“Mısır-Türkiye yakınlaşması ve Mısır-Katar yakınlaşması İhvan’ın yeni liderleri arasındaki çatışmaların çıkma nedeniydi. Sisi'nin, Müslüman Kardeşler’i destekleyen rejimlerle uzlaşmasının, davanın ölümü olduğunu herkes biliyor” diyen Abdo, Türk hükümetinin İhvan içindeki meselelere resmen müdahale etmediğini ama İhvan sahnesinde çatışmanın büyümesini önlemeye çalışan resmi ya da gayri resmi Türk figürlerin olduğunu söylüyor. Abdo bununla birlikte Sisi karşıtı yayınların sürmesi halinde muhaliflerin sınır dışı edileceği mesajının ulaştırıldığını ve bu tutumun Türk hükümetinin Mısır muhalefeti içindeki popülaritesini büyük ölçüde erittiğini belirtiyor.

Al-Monitor’a konuşan İhvan’ın eski önde gelen liderlerinden biri de darbeden sonra öncü lider kadronun tutuklandığını, yurt dışına çıkmayı başaranların etkili bir liderlik sergileyemediğini, yaşanan sorunu “gençler ve geleneksel liderler arasında çatlak” diye çerçevelemek isabetli olmasa da çoğu gencin eski kadrolara güvenini yitirdiğini belirtiyor. 

İç çatışmayı körüklememek için isminin yazılmasını istemeyen söz konusu İhvan lideri, İstanbul cephesinin eski tip liderlerden oluştuğunu, 2015’ten itibaren alternatif olarak ortaya çıkan ikinci bir ofisin daha etkili çalışmalar yürüttüğünü fakat hem Hüseyin hem Münir’e bağlı ekiplerin bu yapıyı bastırmak için uğraştığını söylüyor. Gençlerin mektubunun altında değişmeyen mahpusluk hâli ve umutsuzluğun yattığını ve bunun sistemle barış amacı taşımadığını belirtirken El Ezher şeyhinin Sisi ile arasının açılmış olması nedeniyle uygun bir isim olmadığını, Sisi’nin de hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini vurguluyor. İhvan’ın geleceğine ilişkin de “İhvan çok zayıf bir örgüt. Darbe büyük zarar verdi. Liderlerin kötü yönetimi de bu durumu büyüttü. İhvan elbette bir örgüt olarak varlığını sürdürecek ama eskisi gibi etkili bir grup olabileceğini sanmıyorum” diyor.

Kahire-Ankara yakınlaşmasının yansımalarına dair de şunları söylüyor: “Türk hükümeti sadece İhvan değil ülkelerini terk etmek zorunda kalan bütün muhaliflere güvenli sığınak sundu. Bunların faaliyette bulunmalarına izin verdi ve müdahale etmedi. Bu destek bu insanların yaşamalarına izin vermekle sınırlıydı. Üç TV kanalından ses tonlarını düşürmeleri istendi. Bu önlemlerin İhvan liderlerinin Mısır’a iade edilmesi gibi bir adıma dönüşmeyeceğini sanıyorum.”

Hâlihazırda Türkiye’nin Kahire ile yakınlaşmasının İhvan’ın İstanbul ayağını zayıflattığı ve ağırlığın Londra’ya kaydığı söylenebilir. Bu durum, İhvan yükünü sırtından atmak isteyen ama ihanet görüntüsünden kaçınan Türk hükümetinin de tercih ettiği bir gelişme olabilir.

Al-Monitor / 10.11.21