Türkiye bir dönem “değerli” bulduğu yalnızlığını kırmak için İsrail, Mısır ve Körfez ülkeleriyle ilişkileri normalleştirmek için fırsatlar ararken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kara gün dostu saydığı Katar’a bir çıkarma daha yaptı. Türk lirasının trajik boyutlarda değersizleştiği, ulusal zenginliklere “haraç mezat” muamelesi yapıldığı ve döviz ihtiyacının şiddetlendiği süreçte Erdoğan’ın 6-7 Aralık’taki ziyareti sırasında Katar’la 15 anlaşma imzalandı. Erdoğan Doha’ya hareketinden önce Katar’la bugüne kadar 69 belgenin imzalandığı bilgisini paylaştı. Yani ikili mutabakat ve anlaşma sayısı 84’ü buldu. Hayli göz kamaştırıcı!
Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin yedinci toplantısını şereflendiren 15 mutabakat zaptı, Türk ekonomisinin sıcak para açlığına yardımcı olabilecek bir çerçevede değil. Acil durumlar ve sivil savunma, diplomasi, standardizasyon, kültür, sağlık, din işleri, habercilik ve akademik alanlarda işbirliğini öngören mutabakat zaptları ekonomik değer taşımıyor. Bir bakıma Erdoğan’ın umduğu dağlara kar yağdı. Elbette bu sonuç, Katar’ın 2018’deki krizden itibaren Türkiye’ye yaptığı yatırımlara gölge düşürmüyor. Katar’la ortak yatırımların sonuncusu, Siirt’te 4 Aralık’ta resmi açılışı yapılan ve 50 bin ton kapasiteyle üretime başlayan 102 milyon dolarlık çinko tesisi oldu. Siirt’teki yatırım miktarının kurşun, gümüş ve sülfürik asit tesislerinin eklenmesiyle 2023’e kadar 500 milyon dolara ulaşması hedefleniyor.
2018 Türk-Amerikan geriliminin etkisiyle Türk lirası tepetaklak olunca Katar Türkiye'ye 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım vaat etmiş, geçen yıl da swap anlaşmasındaki döviz karşılığını 5 milyar dolardan 15 milyar dolara yükseltmişti.
Sorun Ankara’nın atfettiği önem kadar bu ortaklığın anlamlı rakamlara dönüşüp dönüşmediğiyle ilgili. Ayrıca bir süredir ekonomik göstergelerle ilgili rakamların güvenilirliğinin sorgulandığını akılda tutmak gerekiyor. Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Mustafa Göksu’nun verdiği bilgilere göre Katar'ın 2017-2019 arasında ivme kazanan Türkiye'deki yatırımlarının değeri 33.2 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin Katar’daki yatırımlarının değeri de 32 milyar dolar. Türk müteahhitlik sektörünün Katar’da üstlendiği projelerin toplam değeri de 18.6 milyar dolar. 2022 FIFA Dünya Kupası inşaatları biterken taahhüt işlerinden gelen pay da ister istemez gerileyecek.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Katar Yatırım Destek Ajansı’nın ortak raporu ise Katar’ın Türkiye’deki doğrudan yatırımlarının değerini 2019 sonu itibariyle 22 milyar dolar olarak veriyor.
Erdoğan’ın Katar’la ilişkiler üzerinde ısrarla durması, algıda, iş hacminin çok üstünde bir şişlik yaptı. Sonuçta Katar Yatırım İdaresi’nin Türkiye’deki yatırımlarının değeri, dünya çapındaki toplam 400 milyar doları bulan yatırımlarının yüzde 5’ine tekabül ediyor. İki ülke ticaret hacminin 2019 itibariyle 1.4 milyar dolarla sınırlı kaldığını, Türkiye'nin toplam ihracatında Katar’ın payının binde bire denk geldiğini hatırlatalım.
Türkiye’nin askeri üs kurarak ilerlettiği savunma alanındaki ortaklık da yeni bir anlaşmayla farklı bir noktaya taşındı. 2 Mart’ta Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Doha ziyareti sırasında imzalanan anlaşma, 30 Kasım’da Meclis Dışişleri Komisyonu’ndan geçti. Meclis Genel Kurulu’nda onaylanması beklenen anlaşmaya göre Katar 36 savaş uçağı ve 250 askeri personelini Türkiye’de konuşlandırabilecek. Türk hava sahası ve Genelkurmay’ın belirleyeceği üsler Katar uçaklarına açılacak. Uçaklar ve askeri personel savaşa hazırlık için Türkiye’de eğitim uçuşları yapabilecek. Askeri personel için çalışma ofisleri de tahsis edilecek.
Katar'ın envanterinde Fransız Rafale uçaklarının olmasından hareketle Türk hava sahası ve üslerinin bu uçaklara açılması, Doğu Akdeniz ve Ege’deki gerilimler üzerine Fransa'dan 24 adet Rafale almayı planlayan Yunanistan'a yanıt olarak görenler de var. Yunan medyası, Katar uçaklarının Türkiye’de konuşlandırmanın amacının Ege’de uçan Türk pilotlarının Rafale hakkında bilgilenmesini sağlamak olduğunu öne sürdü. Kuşkusuz ortaklığın böylesi, Katar’daki Türk üssü kadar komşuların keyfini kaçırmayacaktır.
Türkiye, komşularıyla gerilimler yaşadığı sırada Katar’a kurduğu askeri üsle bu ülkeye kalkan olmuştu. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Katar’a 2017’de dayattıkları ablukayı kaldırmak için öne sürdüğü şartlardan birisi Türk üssünün kapatılmasıydı. Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığını sorun olarak gören tutum temelde değişmedi. Bu hassasiyete binaen Erdoğan da Halid bin Velid Kışlası adını alan Katar-Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nı ziyareti sırasında yumuşak mesajlar verdi: “Katar ile birlikte tüm Körfez bölgesinin huzur ve esenliğine büyük önem veriyoruz. Bu topraklarda asla gerilim, çatışma ve husumet istemiyoruz. Körfez halklarının tamamı bizim özbeöz kardeşimizdir. Körfez ülkeleriyle iş birliğimizi ilerletmeye çalışıyoruz.”
Son anlaşmayla askeri işbirliği, tersi bir yönelimle Türkiye topraklarına taşınmış oldu. Doha’nın komşularla barış yolunu tuttuğu yeni dönemde Türkiye ile askeri ortaklığı kendi toprakları üzerinde daha fazla ilerletmesi mantıken beklenen bir gelişme değil.
Katar’ın Türkiye’nin dış politika önceliklerini kendi stratejik tercihlerinin önüne geçirmek niyetinde olmadığını çok önceden gösterdi. Savunma ve ekonomik alandaki işbirliğine rağmen iki ülke arasında Ankara’yı üzen bazı uyumsuzluklar giderilemiyor.
Bunların başında Katar’ın Kıbrıs Cumhuriyeti ile yürüttüğü enerji projeleri var. Katar, Türkiye’nin ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede yer alan 5 numaralı parselde de ExxonMobil ile birlikte hidrokarbon arama işine girdi. Bu durum, Erdoğan’ın çok iddialı olduğu Doğu Akdeniz’de bir dost kazığı olarak görülüyor. Katar Petrolleri ve ExxonMobil ortaklığı 2018’de 10 numaralı parselde doğal gaz arama faaliyetlerine başladığında Ankara, bu bölge kendi haritasıyla çakışmadığı için rahatsızlığını perde gerisinde iletip üzülmekle yetinmişti. Sıra 5 numaralı parsele gelince Dışişleri Sözcüsü Tanju Bilgiç 2 Aralık’taki açıklamasında biraz daha dokunaklıydı: "Söz konusu ruhsat sahasının bir bölümü, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığını ihlal etmektedir. Türkiye, hiçbir yabancı ülkenin, şirketin veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz hidrokarbon arama faaliyetlerinde bulunmasına asla fırsat vermeyecektir."
Doha’nın stratejik tercihleri, dış politika konularında kendi egemen alanını Ankara ile paylaşmak istemediğini teyit ediyor. Bunu geçen baharda Afganistan görüşmelerinin Doha’dan İstanbul’a taşınmasına izin vermeyerek de göstermişti. Yine Katar yönetimi, Erdoğan’ın kısıtlayıcı koşullarında El Cezire kanalının yayın yapmasına rıza göstermeyip El Cezire Türk projesini çöpe atmıştı.
Erdoğan hem Doha ile askeri ilişkileri korumak hem de Katar’ın “huzursuz” komşularıyla hülyalı sayfalar açmak istiyor. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’i 24 Kasım’da Ankara’da ağırlayıp aradaki düşmanlığı bitiren Erdoğan, şubatta Abu Dabi’ye iadeyi ziyaret yapacak. Suudilerle Yemen’de ters düştükten sonra hem İran hem Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmeye bakan BAE yönetimi, Bayraktar TB2’nin farklı cephelerde aldığı sonuçlarla yıldızı parlayan Türk savunma sanayine ilgi gösteriyor. Erdoğan Doha’dayken bir BAE heyeti Türkiye’ye gelip Aselsan dahil savunma şirketleriyle işbirliği koşullarını görüşüyordu.
Türk tarafındaki beklenti o ki Yemen savaşında başı belada kalan Suudiler de BAE’nin gerisinde kalmamak için Ankara ile buzları eritebilir. Erdoğan akşamdan Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la el sıkışmaya hazır. Reuters’e göre Erdoğan, Umman, Katar ve BAE’yi kapsayan bölge turuna çıkan Muhammed bin Selman’la Doha’da görüşmek istedi ama Suudi Veliaht Prens’in programının uygun olmadığı yanıtı verildi. Ankara’nın 2018’de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesinden Muhammed bin Selman’ı sorumlu tuttuğu düşünülürse Erdoğan’ın girişimi keskin bir U dönüşüne ne denli istekli olduğunu kanıtlıyor.
Erdoğan’dan hemen sonra Muhammed bin Selman’ı ağırlayan Doha’nın mesaj taşımış olma ihtimali yüksek. Katar, ocakta Körfez İşbirliği Konseyi’nin Ula’daki zirvesinde komşularla kucaklaştıktan sonra talep edilmesi hâlinde Riyad-Ankara arasında arabuluculuğa hazır olduğu mesajı vermişti. Dışişleri bakanları düzeyindeki temaslardan sonra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın 25 Kasım’da İstanbul’da Suudi Ticaret Bakanı Mecid bin Abdullah el Kasabi’yi ağırlaması, Muhammed bin Selman ile arzulanan görüşmenin de çok uzakta olmadığını gösteriyor.
Al-Monitor / 09.12.21