Sedef Kabaş gece yarısı gözaltına alınıp tutuklanırken IŞİD’ciye af, Sezen Aksu’nun “dilini koparmaktan”, “kafasına sıkmaktan” söz eden açıklamalar, TELE1’i susturma çabaları, hızla tırmanan simgesel şiddet, ister istemez küfürden kıyıma giden yolu düşündürdü: “Süreç olarak faşizmin” tarihsel örnekleri, “O yol çok uzun değil” diyor.
O yol, ulusun bünyesinde, onun kanında ya da kaderinde (Tanrı’nın lütfu) olduğuna inanılan büyüklüğüne ulaşmasını önleyen bir yabancı “unsur” bulunmasıyla başlıyor. Hemen suçlamalar geliyor. Bu suçlamaları, bu “unsurun” ötekileştirilmesini hızlandıran, dozu giderek artan bir simgesel şiddet (küfür, aşağılama, şeytanlaştırma) izliyor; seçilmiş bireylere yönelik önce gelişigüzel, sonra sistemli darp etme, öldürme, linç gibi fiziki şiddet olayları başlıyor. “Süreç olarak faşizm” bu militanlarında cesaret ve dayanışma duygusu inşa etme aşamasında durdurulamazsa, şiddet olayları çoğunlukla cezasız kalırken yasalar anlamsızlaşıyor. Saldırganlar cesaretlendikçe, bireyleri hedef alan saldırılardan grupları hedef alan planlı saldırılar aşamasına geçiliyor. Bu aşamayı da çoğunlukla, pogrom, katliam ve nihayet soykırıma varan bir yok etme çabası izliyor.
Tarihte imparatorlukların elinde gerçekleşmiş soykırım/katliam çok. Modern zamanlarda kapitalist - ırkçı zeminde, Amerika’daki siyahları hedef alan, 1921 Tulsa katliamı gibi örnekler de var. Ancak en klasik ve sonuna kadar gitmiş olanını Nazi Almanyası’nda buluyoruz.
Modern Yahudi düşmanlığı 19. yüzyılın sonuna doğru ırk teorileriyle birleşerek önce Viyana’da resmileşti. Hitler’in Kavgam kitabı 1925’te yayımlandığında Yahudi düşmanlığı artık kurumsallaşmış, “büyük yalan” (“Almanya aslında savaşı kazanmıştı ama Yahudiler bizi sırtımızdan bıçakladı”) yerleşmiş, simgesel şiddet günlük yaşamda, medyada yaygınlaşmış, tek tek bireyleri, işyerlerini hedef alan fiziki saldırılar başlamıştı. Ondan sonra, “sarı yıldız” takma zorunluluğu, “Yahudiler giremez” ilanları, Yahudi toplumunu hedef alan Kristallnacht (Kristal Gece - 1938) pogromu (yağma, kundaklama, öldürme). Sonra, 20 Ocak 1942’de Nazi bürokrasisinin 15 üst düzey görevlisi Berlin yakınındaki Wannsee Gölü kıyısındaki bir villada toplandılar. Çay, çerez, konyak derken yaklaşık 90 dakikada Nihai Çözüm (Yahudi Soykırımı) kararını aldılar.
Sonra köprülerin altından çok su aktı. ABD’de “Sivil Haklar” mücadelesi, ayrımcılığı yasal olarak kaldırttı. Ancak ırkçılık yapısal olarak hâlâ devam ediyor ve bugün yeniden ırkçıların bir “iç savaş” arzusu tartışılıyor. Afrika’da Huti-Tutsi savaşı ve soykırım, Balkanlar’da “soykırım” girişimleri insanlığın dersini almadığını gösteriyor.
Bugün yeniden…
Bunun, en büyük kanıtı da Hindistan’da “yol”un son aşamasına doğru hızla ilerleyen dinci faşizm süreci. Bu kez hedef, 204 milyon Müslüman. Hindu üstünlüğünü savunan dinci-ırkçı Hindutva hareketinin partisi BJP, 2014 yılında Narendra Modi başkanlığında iktidara geldiğinden bu yana, başta Müslümanlar olmak üzere azınlıkları hedef alan saldırılar (dayak, linç, tecavüz, kundaklama) ilk üç yılda yüzde 30 arttıktan sonra, son beş yılda ikiye katlanmış. Gözlemcilere göre, “polisin bu suçları takip etmekteki isteksizliği, yakalananların ceza almadan serbest kalması saldırganları cesaretlendiriyor”.
Soykırım olasılıklarını izleyen Genocide Watch örgütünün başkanı Dr. Gregory Stanton, Ruanda’da bir soykırımın olasılığı konusunda çok önceden uyarmıştı. Şimdi de Hindistan’da Müslümanlara yönelik bir soykırımın kaçınılmaz olduğunu düşünüyormuş.
Gerçekten de geçen aralık ayında Hindistan’ın kuzeyinde Haridvarda kentinde, Dinci Parlamento başlıklı bir toplantıda milliyetçi Hindu örgütlerinin en radikalleri bir araya gelmiş. En eski Hindu örgütlerinden, Gandi’ye düşman ve onun katilini yücelten Hindu Mahasabha’nın kadın lideri Sadhvi Annapurna konuşmasında, “Silah olmadan hiçbir şey olmaz. Onların nüfusunu yok etmek istiyorsak öldürmeye hazır olmalıyız” diyormuş. Hindu Raksa Sena örgütünün lideri Swami Prabodh ananda Giri de toplantıda baştan aşağı safran rengi giysiler içindeki dinleyicilere hitaben “Her Hindu silahlanmalıdır ve temizlik hareketini gerçekleştirmemiz gerekecek” diyerek soykırım çağrısı yapmış.
Şubat ve mart aylarında üç eyalette yapılacak seçimlerine giderken Hindu faşizminin saldırılarının daha da artması bekleniyor.
Cumhuriyet / 27.01.22