“Eski” dünyanın (ABD liderliğinde neoliberal finansallaşma) platformu en medyatik simgelerinden Davos Dünya Ekonomik Forumu (DEF) son yıllarda, basında eskisi kadar ilgi çekmiyor. Ne kadar anlamlı, emin değilim ama Google eğilimler indeksinde DEF için finansal kriz öncesinde 70’lerde dolaşan ilgi indeksi, finansal krizin ertesinde 40-41 düzeyinde geriledikten sonra 2018’de aniden (!) 100’e (maksimum) yükselmiş. Geçen yıl 48 olan indeks, bu yıl 28’e kadar düşmüş. Kısacası, “dünyanın efendilerinin” (malum “liberal elite” filan) düşündüklerini artık pek merak eden yok. Neoliberal finansallaşma tartışmalarının yerini, pandemi, iklim krizi, büyük güçler arası rekabet, “devlet kapitalizmi” gibi serbest piyasa kapitalizminin ötesinde, yoğun devlet müdahalesi gerektiren sorunlar; ilgi kaynağı olarak da çokuluslu şirketlerin ve küresel STK’lerin yerini ABD, Çin, Rusya gibi büyük güçler, Orban, Modi gibi yeni-faşist liderler aldı.
Yine de bu durum üzerinde düşünürken DEF 2022 risk raporundan yaralanabiliriz. Rapor, 1000 uzmana ve “lidere” gönderilen bir anketin cevaplarından hareketle hazırlanıyor. En çok kaygı yaratan riskler listesine bakınca, gelecek üç yıl için olumsuz beklentiler içinde olanların oranının yüzde 79.2, bir başka tabloda küresel bağlamda gelecek için pozitif bakanların oranının yüzde 12.1, iyimserlerin ise yüzde 3.7 olduğunu görüyoruz.
En önemli riskler listesinde ilk üç sırada iklim krizine karşı önlem almada başarısızlık, aşırı sıcaklar ve biyolojik çeşitlilik kaybı geliyor. Bunların üçü aslında aynı şey. Listede, bunları “toplumsal dokuda çözülme” ve “geçim sıkıntısı krizleri” riskleri izliyor. Devam edersek sırada, bulaşıcı hastalıklar, insanların çevreye verdiği zarar, doğal kaynaklar krizi, borç krizi ve jeoekonomik çatışma (devletler arası alanda korumacılık, kontrol, denetleme) var.
Bu risklerin hepsi esas olarak kapitalizmin varlık koşullarından kaynaklanıyor. Artık, neoliberal modelin tükenmesinden değil, doğrudan kapitalist üretim tarzının tükenmesinden, “son krizinden” söz etmek gerekiyor. Ancak geçen yüzyılda kapitalizmin “son krizini”, iki savaş, faşizm, soykırım gibi yollarla kendini yenileyerek aştığını unutmamak gerekir. “Son kriz” bu kez de faşizm ve büyük güçler arası savaş olasılığı yanı sıra “iklim krizi”, kapitalizmin dayandığı iletişim ağlarının kırılganlığı (bir iki denizaltı saldırısıyla interneti felç edilebilir) gibi etkenlerden dolayı daha bir “son kriz” gibi gelişiyor.
‘Küreselleşmenin’ mirası
Kapitalizm, yapısal krizini liberal - neoliberal küreselleşme ile yönetmeye çalışırken hem ülkelerin içindeki gelir dağılımını bozuyor hem de küresel çapta ülkeler arasındaki ekonomik ve siyasi güç ilişkilerini değiştiriyor. Bu ikisinin kesiştiği noktada korumacılık, güçlü devlet arzusu ve nihayet faşist militarist eğilimler öne çıkıyor. Bu bağlamda da geçen yüzyılı anımsatan bir dönemdeyiz.
DEF’deki riskler listesinin 4., 5. ve 10. sıradaki riskler bu kaygılarla ilişkili. Financial Times gibi dünyaya sermayenin gözünden bakan yayınların entelektüel yazarları da bu konularla giderek daha fazla ilgileniyorlar.
Pazartesi günü Foroohar, yazısına “Laissez faire serbest ticaret dönemi geride kaldı. İnanmıyorsanız Çin’in yayımladığı ‘İhracat kontrolleri’ başlıklı son rapora bakın” diyerek başlıyor, “Çin’in savları ilgiye değer” diye devam ediyor, ABD’de emek, iklim ve uzun dönemli güvenlik konularına önem veren kanadın ticaret politikalarını daha gerçekçi buluyor, tedarik zincirlerinin “silahlaştırılmasından” söz ediyor, “Nasıl bir ekonomi inşa etmek istiyoruz” diye soruyordu.
Foroohar, “Bu yeni model, ekonomik olarak adil, jeopolitik açıdan güvenlikli olmalı, her boyda girişimci için fırsat eşitliği, işçilere daha iyi ücret ve çevre koruma standartları getirmeli, dayanıklı tedarik zincirleri, inovasyonu ve imalatı teşvik edecek, şirketlerin yaparak öğrenecekleri bir ekosistem (industrial commons) oluşturmalıdır” diyor; “Neoliberalizm sonrası dönemde yaşıyoruz” saptamasıyla bitiriyordu.
Bu momentte, “Daha iyi bir kapitalizm olabilir” fantezisine ortak olmamak, “Yeni”nin oluşma sürecini etkileyebilmek için artık tükenmiş bir modeli, neoliberalizmi değil, doğrudan kapitalizmi hedef almak gerekiyor.
Cumhuriyet / 10.02.22