Fransa’da erken seçimin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen, hükümeti kimin kuracağı konusunda tartışmalar devam ediyor. Ülkenin en büyük yedi sendikası hafta içinde bir araya gelerek seçim sonuçlarını tartıştı. Önümüzdeki günlerde ortak açıklama yaparak aldıkları pozisyonu açıklayacaklar. İlerici sendikacılar için gelecek günler muğlak değil: “Ya mücadelelerimizle desteklememiz gereken bir Yeni Halk Cephesi azınlık hükümeti olacak ya da mücadele etmemiz gereken liberal bir hükümet.”
İngiltere’de de seçim gündemi hâlâ sıcaklığını koruyor. İşçi Partisi’nin önceki seçimlere göre daha düşük oy almasına rağmen meclis çoğunluğunu alması derin analizlere neden oluyor. Guardian’dan seçtiğimiz makalede de “Ancak bu genel seçimler bize hem hükümet hem de resmi muhalefet için manzaranın giderek daha tehlikeli hale geldiğini gösteriyor” yorumu yapılıyor.
Öte yandan Boston Consulting Group’un 2023 Küresel Servet Raporu’na göre Almanya’da 3 bin 300 süper zengin toplam servetin yüzde 23’üne sahip.
Fransa: Parlamento seçimlerinden sonra sendikaların öncelikleri neler?
Naïm SAKHİ
Humanite
“Toplumsal taleplere kulak verilmeli”. Genel Emek Konfederasyonu-CGT Genel Sekreteri Sophie Binet, erken parlamento seçiminden mutlak çoğunluk çıkmamış olmasına rağmen tavrını ortaya koydu: Sekiz konfederasyonlu birlikteliğin temel taşı olan emeklilik reformunun yürürlükten kaldırılması, herhangi bir sosyal uzlaşmanın ilk şartı. “Bu reformdan kurtulmak için bir saldırı başlatacağız. CGT, parlamentoda bir oylama yapılması gerektiğine inanıyor. O zaman bu reforma gerçekten kimin karşı olduğunu göreceğiz, özellikle de bu konuda dört kez fikir değiştiren RN’nin” diye uyarıyor Konfederal Sekreter Denis Gravouil.
FSU’dan Benoît Teste, “Gelecekteki yürütme, bu reformun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin şart ve koşulları belirlemek üzere sosyal diyalog yoluyla ilerlemek zorunda kalacaktır” diye ısrar ediyor: “Öğretmenler için, kaydettiğimiz asgari ilerlemeyi de korumamız gerekiyor. Örneğin, öğretmenler okul yılı sonunda değil, emeklilik yaşında ayrılabilmelidir”.
Solidaires ise 37.5 yıllık hizmete karşılık gelen 60 yaşında emekliliğe geri dönülmesi çağrısında bulunuyor.
Sendikalar arası birlik grubu 9 Temmuz akşamı bir araya geldi. Konfederasyonlar önümüzdeki birkaç gün içinde ortak bir deklarasyona varmayı umuyor. 2023’teki toplumsal hareketten bu yana sendikalar, kamu hizmetlerinde kemer sıkma politikalarına son verilmesi, memurlara maaş zammı ve endeks puanı artışı yapılmasının yanı sıra şirketlere ödenen kamu yardımlarının koşula bağlanması çağrısında bulunma konusunda görüş birliği içindeydi.
Ancak stratejiler farklılaştı. CGT ve FSU, Yeni Halk Cephesi (NFP) programını desteklediklerini açıklarken FO, CFE-CGC ve CFTC aşırı sağ tehlikesi karşısında sessiz kaldı. Son olarak CFDT, RN’nin başbakanlıktan men edilmesi çağrısında bulundu. Marylise Léon, çarşamba günü Le Monde için kaleme aldığı bir makalede “İnsanların çalışarak yaşamalarını sağlayacak ücretleri müzakere ederek çalışmanın adil bir şekilde tanınması ihtiyacını nihayet ne zaman kabul edeceğiz?” diye sordu.
Aşırı sağa karşı harekete geçen sendikalar arası bir grubun (CFDT, CGT, Unsa, FSU, Solidaires) üyesi olan Laurent Escure, “Cumhuriyetçi cephenin yeniden kurulması etrafında bir sosyal mantığın ortaya çıktığını” ileri sürmekte. Otonom Sendikalar Birliği-Unsa Genel Sekreteri’ne göre “bir sonraki hükümetin bir öncekinden daha liberal bir çoğunluğa dayanmasını anlamak zor olmayacak”. Sendikanın talepleri arasında “küçük işletmelere desteklemekle birlikte ücret artışları ve ekolojik geçiş sürecinde en yoksul hanelere yardımcı olacak tedbirler yer alıyor (...)
Benoît Teste, kamu hizmeti söz konusu olduğunda “yapılması gereken çok iş var” diyor ve ekliyor: Kamu hizmetini dönüştüren yasanın derhal geri çekilmesinden başlayarak... En büyük öğretmen sendikası FSU’nun temsilcisine göre “Eğitim alanında, bilgi şokuna ilişkin tedbirler, öğretmen eğitimi reformu ve meslek liseleri reformu terk edilmeli ve üniversite kontenjanlarının yaratılmasıyla birlikte Parcoursup yürürlükten kaldırılmalı”.
Geriye toplumsal eylemlilik meselesi kalıyor. Bu konu salı günü yapılan CGT Ulusal Konfederal Komite (CCN) toplantısında ele alındı.
Eylül ayında mı? “Bir tarih vermiyoruz ama mobilizasyon gerekli. Sendikalar arası birlik işyerlerinde inşa edilmeli” diye özetliyor Denis Gravouil: “Ya mücadelelerimizle desteklememiz gereken bir azınlık NFP hükümeti olacak ya da mücadele etmemiz gereken liberal bir yürütme olacak.”
Solidaires’den Murielle Guilbert’e göre bu arzu edilen bir sonuç: “Güçlü bir şekilde sesimizi duyurmalıyız. Aşırı sağın iktidara gelme riskini kesin olarak ortadan kaldırmak için sosyal taleplerin yeniden gündemin merkezine oturtulması gerekiyor.”
Les Echos gazetesinden Patrick Martin de “Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, işverenler çalışma dünyası lehine her türlü ilerici politikaya karşı çıkmaya hazır görünüyor. Bu reformun iptal edilmesi mali piyasalara korkunç bir sinyal gönderecektir. Siyasi tartışmaların ekonomik gerçeklerden uzaklaştığı izlenimini edindik; birçok lider sadece harcama ve vergi artışlarından bahsediyor” diyor.
İşveren örgütü MEDEF Başkanı ise, “ekonomik aktörlerle karşılıklı restleşme ve provokasyondan uzak durulması” çağrısında bulundu. “İşverenler tamamen körleşmiş durumda,” diye yakınıyor Denis Gravouil: “RN, işlerin kalitesinin düşürülmesinden besleniyor. MEDEF, sosyal kaosa başvurmak anlamına gelse bile, zenginliği paylaşmak istemeyen bir sınıf pozisyonunu inatla sürdürüyor.”
Çeviren: Eren Can
İngiltere: Ne işçi partisi ne muhafazakarlar sağlam zeminde
Aditya CHAKRABORTTY
Guardian
Landslide (sürpriz zafer anlamında kullanıyor, tam karşılığı heyelan) kelimesinin tehlikelerle dolu başka bir anlamı daha olduğunu unutmayın. Toprak gevşer ve zemin çöker. Katı toprak ayaklarınızın altında yarı sıvı hale gelir. Hiçbir uyarı olmadan kayalar aşağı düşer. Büyük bir çamur nehri yolları kaplar, evleri dümdüz eder. Bir zamanlar güvenli olan bölge ölümcül hale gelir. Bu hafta parlamentoda kimse jeoloji konusunda bilgi tazelemek istemiyor ve onları kim suçlayabilir ki? Mandalardan, siyasi istikrar vahası olarak Britanya’dan, tüm parlamentoların anası olarak iktidarın düzenli geçişinden bahsetmek çok daha keyifli. Ancak bu genel seçimler bize hem hükümet hem de resmi muhalefet için manzaranın giderek daha tehlikeli hale geldiğini gösteriyor. Mesele sadece Keir Starmer’ın Jeremy Corbyn tarzı anketlerde Tony Blair tarzı bir çoğunluk elde etmesi değil. Aynı zamanda bu ülkenin iki büyük partisinin yüzyılı aşkın bir süredir en düşük oy ve sandalye oranlarına ulaşmış olması.
Lloyd George’un Liberalleri ölüm döşeğinde olduğundan beri parti sisteminin kalbinde böylesi bir zayıflık yaşanmamıştı. Bir dağın yamacı kaymadan çok önce, koşullar, sonunda sadece küçük bir yağış felaketi tetikleyene kadar birikir. Yeni kabinedeki en önemli isimlerin birçoğu kendi arka bahçelerinde sağanak yağmasından korkuyor. İşçi Partisi’nin gerçek kalbini temsil edenleri düşünün: kiracılar, etnik azınlıklar ve yerleşik solculardan oluşan seçim koalisyonu ile büyük şehirler; dağılmakta olan bir koalisyon.
Perşembe günü Tottenham’da 12 binden fazla oy kaybeden David Lammy’ye bakın. Ya da belki de kendi seçmenlerinin 10’da birinin Bangladeş kökenli olduğunu unutarak Bangladeşlileri sınır dışı etmekten bahseden Starmer’ın kendisine bakın, 17 bin oy kaybetti...
Aynı kabine masasının diğer tarafında (aşırı sağcı Reform partisi lideri) Nigel Farage’ın birliklerinin doğrudan saldırısı altında olanlar var. Angela Rayner, Yvette Cooper, Bridget Phillipson, Jonathan Reynolds, John Healey’i düşünün: hepsi kuzey şehirlerini temsil ediyor, hepsinin ana muhalefeti Reform. Gözünüzü Farage’ın manifestosunu açıkladığı güney Galler vadilerine çevirin. Llanelli’den Pontypridd’e, Reform, İşçi Partisi’ni 13 Galler sandalyesinde güçlü bir ikinciliğe taşıdı; lideri yarışa geç katılan bir parti için oldukça iyi bir gösteri. Galler’de bir sonraki seçimlere iki yıldan az bir süre kaldı ve İşçi Partililer daha şimdiden bu seçimlerin Faragistler için bir zafer geçit törenine dönüşmesinden endişe ediyor...
İşçi Partisi büyük şehirlerden gelen oyları küçük kasabalardan gelenlerle takas etti. İngiltere’deki oy oranı 2019’a göre sadece yarım puan artan partinin bu seferki büyük seçim başarısı, böylesine etkili bir hedeflemeden kaynaklandı. Britanya’nın etnik azınlıklarının yaşadığı yerler şehirler olduğu için (Londralıların yüzde 40’ından fazlası etnik azınlıklardan oluşmaktadır-sözde “Londra merkezli” medya ve siyasetimizde pek çoğumuzu göremezsiniz), bu ticaret ırksal sonuçlar doğurmaktadır...
Starmer’ın ekibi İşçi Partisi’nin güvenli bölgelerini -Müslümanları ve diğer etnik azınlıkları- hızla marjinal seçmenlere dönüştürüyor. Yaptığım haberlerin hiçbiri, katliamlara (Gazze) ara verilmesi halinde bu sürecin otomatik olarak tersine döneceğine inanmamı sağlamıyor; Westminster’ın Ortadoğu’daki kahverengi hayatları hiçe saymasına duyulan öfke daha çok Westminster’ın Britanya’daki kahverengi hayatları hiçe saymasıyla ilgili. More in Common UK direktörü Luke Tryl, Müslümanlarla gerçekleştirdiği odak grup çalışmalarından sonra şu gözlemde bulunuyor: “Gazze konusunda İşçi Partisi’ne yönelik gerçek bir hayal kırıklığı duyuyorduk, ancak çok hızlı bir şekilde İşçi Partisi’nin Müslüman oylarını hafife aldığı [ve] topluluklarının ihmal edildiği daha geniş bir noktaya geri dönüyordu...”
Beyaz işçi sınıfı Yeni İşçi Partisi’nden kopmaya başladığında, Peter Mandelson gidecek başka yerleri olmadığını ilan etti. Ama şimdi var. Onlar Reform’u seçebilirken, kahverengi işçi sınıfı seçmenleri Bağımsızları ya da Yeşilleri tercih edebilirler; ya da her iki taraf da evde kalabilir. Yeni İşçi Partisi’nin üçgen oluşturma stratejisi, seçilebilecek sadece iki parti varken harika bir şekilde işliyor. Ancak siyasi sistemimiz dört veya daha fazla partiyi barındırmaya doğru ilerledikçe getirileri azalıyor. Elbette ekibi, ekonomik büyümeyi umut etmekten ibaret olan bir ekonomik büyüme stratejisiyle yoluna devam edebilir. Koalisyonundaki o büyük çatlağı, oradaki endişe verici şişkinliği görmezden gelebilir. Ancak hiç beklemedikleri bir anda kayalar düşmeye başlayabilir ve çok geçmeden zemin çökebilir.
Çeviren: Sarya Tunç
Almanya: Zenginler ve savaş topları
Arnold SCHÖLZEL
Junge Welt
Dünya çapındaki ve özellikle Federal Cumhuriyet’teki (Almanya) süper zenginler için yine güzel bir yıldı. Boston Consulting Group tarafından çarşamba günü yayınlanan araştırma, son birkaç yılın yüksek kurumsal kârları, enflasyon ve reel ücret kayıplarının gösterdiğini doğruluyor: Multi-milyarderlerin varlıkları orantısız bir şekilde artıyor. Para yığını büyüdükçe, daha fazlası kâr olarak eklendi. Hatta kamu basınında bile zaman zaman Almanya’daki toplumsal eşitsizliğin AB ortalamasının çok üstünde ve dünya sıralamasında üst sıralarda yer aldığı bildiriliyor. Bu güçlü bir kapitalizme yakışır. Kapitalizmin amacı budur. Başbakanın geçtiğimiz günlerde Hür Demokrat Parti FDP’nin coşkusuyla Federal Mecliste “işleyen bir kapitalizm” dilemesi, Başbakan Olaf Scholz ve koalisyonunun servetin aşağıdan yukarıya doğru yeniden dağıtım hızının hâlâ yetersiz olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Üst katlara henüz yeterince ulaşılmadı.
Sosyal Demokrat Parti SPD ve Birlik 90/Yeşiller bunu değiştirmeye özellikle istekli. Yaklaşık 20 yıl önce “Ajanda 2010” ile yoksulluğu yasayla yaratan ilk Alman programını oluşturdular. Bu, Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU’nun o zamana kadar bu biçimde yapmaya cesaret edemediği bir şeydi; buna ek olarak 1999’daki Yugoslavya’da 2001’de Afganistan’daki saldırı savaşları da. Tüm Hristiyan Demokrat Birlik CDU şansölyeleri, emeklilik sigortasından kaçma veya borsa kumarhanesinde zar atmak için sigortayı serbest bırakma konusunda da ihtiyatlı davrandılar. Hatta Schröder (SPD)/Fischer (Birlik 90 Yeşiller) hükümeti bile emekli maaşlarının çalınması konusunda tereddütlüydü ve örneğin başarısız Riester emekli maaşını yarattı. Mevcut koalisyon, FDP’nin baskısı altında en azından bir miktar hisse senedi emekliliği için baskı yaptı. Vatandaşların parasının kazınması ve temel çocuk güvencesinin gömülmesi...
Bu, örneğin toplam 230 milyar ABD doları likit varlığa sahip olan en zengin on Alman’ın (tüm Alman vatandaşlarının yarısının elindekinden çok daha fazlasına sahip) muhtemelen eğleneceği gülünç miktardaki paralarla ilgilidir. Ancak federal bütçedeki en büyük pay emeklilik sigortası sübvansiyonu ve sınıf çıkarları bu konuda farklılık göstermekte. Çarşamba günü merkez bankası Bundesbank Başkanı Joachim Nagel, emekli maaşlarının kesilmesini gerektiren nüfusun yaşlanmış olmasıyla ilgili ezberi bir kez daha okudu. Bu en az 40 yıldır sürüyor, gerçeklik tarafından sayısız kez yalanlanıyor, ancak egemen sınıfın tüm aydınlarının en sevdiği yalan olmaya devam ediyor. Şimdi bir konu daha var: Zenginlerin daha fazla zengin olmasının yanı sıra daha fazla savaş topu da üretilmesi gerekiyor. Urallardaki korkunç düşmanlar bir kez daha Almanların elinden her şeyi almak istiyor ve kendilerini zaten Oder nehrinin yanındaymış gibi hissediyorlar. Yardımcı olabilecek tek bir şey var: Silah şirketlerinde, mülksüz ayaktakımının zihninde savaşma yeteneğini yaratmak ve sonunda aşırı derecede yüksek emekli maaşlarına sahip olmak. Merkez bankası başkanı Nagel, Berlin’deki bakanlar kurulunun görevi üstlenmesi talimatını verdi.
Çeviren: Semra Çelik
Evrensel / 14.07.24
Fransa’da sendikaların gündemi mücadele
Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Fransa ve İngiltere'deki seçim sonrası tartışmalar var. Almanya'da ise açıklanan bir rapor zenginlerin servetlerinin nasıl büyüdüğünü gösteriyor.