Fransa’nın seçimi: Sermayenin çözümsüz krizi!

Fransa'da seçimler geride kaldı. Faşist partinin yükselişinin önünü kesmek için yapılan ve bu noktada hedefine ulaşan ittifaklar iki sonuç yarattı: Bir yanda kimsenin hükümet kurabilecek çoğunluğa sahip olmadığı bir meclis, diğer yanda sistemin yönetememe krizinde derinleşme.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 15 Temmuz 2024
  • 19:00

Fransa'da seçimler geride kaldı. Faşist partinin yükselişinin önünü kesmek için yapılan ve bu noktada hedefine ulaşan ittifaklar iki sonuç yarattı: Bir yanda kimsenin hükümet kurabilecek çoğunluğa sahip olmadığı bir meclis, diğer yanda sistemin yönetememe krizinde derinleşme. Zira, hükümeti Yeni Halk Cephesi kurarsa (ki kurma yetkisini alması henüz garanti değil) Cumhurbaşkanı Macron'la nasıl çalışacak? Tarafların koalisyon kurmasının kolay olmadığı, birlikte çalışamadıkları ama birbirlerine karşı çoğunluk da sağlamadıkları bu tablo nasıl sürdürülecek? Bu soruların nasıl karşılık bulacağı belli değil.

İki dönemdir yönetimde olan Macron’un icraatları, sağ tandanslı politik hattın merkeze alındığını gösterdi. Pandemi ve Ukrayna savaşıyla daha da belirginleşen sermayenin ihtiyaçları artık burjuva “demokratik” yöntemlerle karşılanamıyor. Kolluk kuvvetlerinin yetkilerini artırma, grevleri etkisizleştirme gibi uygulamalar, işçi sınıfının sömürü ve sefalete razı edilmesi adına sistematik hale getiriliyor. Aynı gericilik Gazze’de soykırım yapan Siyonist rejime destek verilmesi ve Filistin halkıyla dayanışma eylemlerine karşı izlenen saldırganlıkta da gösteriliyor.

Bu koşullarda gerçekleştirilen seçimlerde birinci parti olan Yeni Halk Cephesi'nin (Nouveau Front Populaire/NFP) bunu kutlaması sığlığını da gösteriyor. Zira, vekil sayıları birbirlerine o kadar yakınken kimsenin kazandım deme lüksü yok. Onlar düzenin geleneklerine güveniyor! Birinci parti çıktığı için hükümet kurma yetkisini alacağını var sayıyor! Ancak sermaye sınıfı işini şansa bırakmadığı için yasa, cumhurbaşkanına hükümet kurma yetkisini birinci partiye verme zorunluluğu getirmiyor. Yani Macron yetkiyi kendi partisine de verebilir. Burada durum ne olursa olsun değişmeyecek olan Fransa sermaye sınıfı için yönetim krizinin aşılamamış olmasıdır. İki dönemdir aşırı sağ tehdide karşı seçim kazandırılan Macron kitle desteği olmadan onlarca yasayı ve OHAL kanununu 49.3 ile geçirmiş, kitlelerde hoşnutsuzluk birikmişken bu seçim sonuçlarının durumu değiştirme şansı düşüktür. Fransa, toplumsal hareket açısından en durgun dönemlerinden birini geçiriyor görülebilir, lakin bunun patlama riskini artırdığı da bir gerçektir.

Sermayenin “korkuluğu” faşist parti!

Fransa seçimlerine dair en net görüntü, faşist parti RN'nin bir tehditten çok burjuvazi tarafından korku unsuruna çevrilmesidir. Zira iktidara gelse yapabileceklerinin sınırı olan bu faşist partinin kazanması riskine karşı bir kez daha Macron ve onun kurduğu sermaye hükümeti güç topladı. Bu noktada faşist partiye karşı Macron desteğini "ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" olarak görenler olacaktır. Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir nokta var; faşist parti sistemin istediği sınırlara yaklaşmış durumdayken hiç de yaratılan korku atmosferine uygun bir parti değildi. Onun programındaki yabancı düşmanlığı esasında mevcut sistemin beklentilerine çok da zıt değil. Mülteci akınını engellemek adına Avrupa Birliği üyesi ülkelerin son dönemde izledikleri politikalara bakılması, bunu görmek için yeterlidir. Türkiye'yi "güvenli ülke" statüsüne sokarak buradan gelen mülteci başvurularını reddetme zemini yaratanlar hiç de faşist partilerden oluşmuyor. Göçmenleri üçüncü bir ülkede bekletmekten, Frontex ordusuyla sınırlarda göçmenleri ölüme itmeye kadar bu konuda birçok örnek olay gösterilebilir.

Faşist hareketin dayanakları onu “normalleştiren” düzen siyaseti ile artıyor. “Anti-semitizme karşı” eylem yapan anti-semitist RN maske takarken, düzen siyaseti bunu “değişim” adıyla alkışlıyor! Gizli askeri örgüt (OAS) üyelerinin ve baba Lepen'in tasfiyesiyle “ılımlılaşan” RN’nin görüntüsüne genç Bardella ile yeni bir siluet kazandırılırken, bunun altında hala o eski kof düşünceler yatıyor. Ama onlar da artık “radikal” fikirler savunmak değil düzenden pay almak istiyor. İtalya'daki örneğinden de görüleceği üzere hükümet kursalar dahi sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına ters düşen bir adım atmayacakları/atamayacakları ortada. Zira onların faşist bir parti için olmazsa olmazı, “kara gömleklileri” yok. Aldıkları kitle desteği sistemden memnuniyetsizliğe ve alternatifsizliğe dayanıyor. Bunu ideolojik olarak “Fransız olmaya” bağlayarak Sarı Yelekliler'den çiftçi eylemlerine değin beyaz taşra kitlelerinde politik alan yaratıyor.

Sosyal sorunları demagojik bir şekilde kullanıp daha çok işçi sınıfına seslenmek dışında bir ayrıcalıkları yok. Fransa'nın TÜSİAD'ı demek olan MEDEF'in sermaye programına biat etmiş bir faşist partinin yönetiminde kitle desteğini kaybetmesi sadece zaman işi olacaktır. Emeklilik yaşının yükseltilmesiyle problemi olmayan bir parti! Sarı Yelekliler döneminde artan vergiler ve zamlara karşı protestoları “desteklerken”, yönetim koltuğuna geçtiğinde bu sorunlara yenilerini ekleme potansiyeli varken gücünü nasıl koruyabilir?

Ama bir kez daha faşist parti korkusuyla kitlelere Macron destekçiliği dayatıldı. Macron ve beraberindekiler başka bir ortamda hayal edemeyecekleri vekil sayısına bu sayede ulaştı. Azınlık bir grup olacakken solun desteği sayesinde ikinci büyük parti konumuna geçtiler. Öyle ki, bir önceki dönemin başbakanı Elisabeth Borne (Madame OHAL denebilecek birçok yasayı KHK benzeri kararnamelerle dayatan başbakan) ve Süleyman Soylu kadar suç dosyası kabarık faşist İçişleri Bakanı Gerard Darmanin'ın “faşist adaya karşı” kazanabilmesi için Yeni Halk Cephesi adaylarını geri çekti. Halk Cephesi 100’ü aşkın yerde aday çekerken, Macron'un ittifakı sadece 37 yerde sol lehine çekildi.

Düzenin koltuk değneği: Parlamentarist sol!

Seçimler sol güçlerin giderek zayıfladığı bir ortamda gerçekleştirildi. Bu zayıflığı aşma iradesi ortaya koymak, bunun için örgütlenmek ve yanlış yöntemlerle yüzleşmek yerine bir kez daha düzene uygun siyasi bir hat izlediler. Baskın seçimlere hazırlıklı olmamanın sorunlarını aşmak adına temel sol partiler ittifak sürecine girdiler. Fransa Ayakta (LFI), Fransa Komünist Partisi (PCF), Sosyalist Parti, Yeşiller ve Yeni Anti Kapitalist Parti (NPA) gibi solun temel unsurlarını içeren "Yeni Halk Cephesi (NFP)" ittifakı beklenenin çok üzerinde oy alarak birinci oldu. Ancak bu uğurda verilen ödünler de kenara not edilmeli. Zira düzenin "aşırı sol" diye kodladığı Melenchon, bu ittifaka girmek uğruna savunduğu Filistin politikasını yumuşattı. İsrail soykırımını eleştiren bir hattan çıkıp "Hamas terörü" demagojisi yapan koroya katıldı. Amerikan emperyalizminin izinden gelip tekrarlanan "İki devletli çözüm" bu ittifakın en ileri söylemi! Ukrayna savaşı konusunda da benzer bir durum söz konusu. Tutumları, NATO eleştirisinin geri çekildiği tek yanlı bir "Rus işgali" söylemine kaydı.

Sosyalist Parti ise çok daha geri bir platformla ittifak içerisinde yer alıyor. Faşist partiye oy verenleri yok sayamayız diyerek "güvenlikçi politikalar" adı altında kolluk güçlerinin sayısını artıran adımlar atılmasını teşvik ediyor. Seçim sonuçlarının ardından açıklama yapan Sosyalist Parti başkanı Oliver Faure koltuk kavgasının sinyallerini de verdi. Melenchon ya da partisinden birinin başbakan olmasını kabul etmeyeceklerini söylüyor. “Adalardaki” eylemlerin “kıyametvari” olduğunu söyleyecek kadar “sosyalist” olan bu partinin de sağa kayışı devam ediyor.

NFP, koltuk hesaplarının yapıldığı bir ittifak olarak kısa sürede çözülme ihtimalini taşıyor. Kitlelerde aşırı sağ korkusuyla birleşen, kendi partilerini de düzene yakınlaştıran bu ittifak tarihi Halk Cephesi'nden bile geri bir platformdur. Yani bir kez daha solun düzen desteğine koştuğuna tanıklık ediyorken kutlanacak hiçbir şey kalmıyor. Seçim sonuçlarında dikkate değer olan şey, kitlelerin faşist partiye karşı sola destek vermiş olmalarıdır.

Ufku seçim sandıklarına sıkışmış olan bir sol hareket düzenin elinde oyuncaktır. Bunun için tüm polisiye baskı ve saldırganlıklardan, faşist tehditten esas olarak parlamenterist sol henüz etkilenmemektedir. Onlar eylem ve çalışmalarını alabildiğine “özgür” yürütebiliyor. Lakin bir göçmenin sokakta kimlik kontrolü ya da bir ırkçı saldırı yaşamama ihtimali düşük. Sendikalar bürokratlar tarafından “yasal eylem” alanına sıkıştırılmasına karşın birçok sendikacı/işçi temsilcisi yargılanıyor, polis şiddetine maruz kalıyor, işyerinde mobbinge uğruyor…

Ama komünist/sosyalist sıfatlı bu partilerin ne bir afişi yırtılıyor ne bildiri dağıtımları engelleniyor.

Onlar da düzenin izin verdiği sınırda faaliyet sürdürüyor. Öyle ki, Macron'un baskın seçim dayatmasına, parlamentarizme uygun bir tutumla hemen uyum sağlayıp seçim çalışmasına giriştiler. Faşist RN'nin gerçek anlamda geriletilmesi için Macron ve Yeni Halk Cephesi muhalefetinin yeterli olmayacağını, önemli olanın anti-faşist mücadeleyi sokakta, sınıf içinde örgütlemek olduğunu tartışmadılar.

Parlamentoya “devrimci” ya da “işçi” aday sokma gibi bir hedefi propaganda ettiler. Nasıl ki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden dolayı 1 Mayıs'ı örgütlemekten geri kaldılarsa, şimdi de iki turlu baskın seçimlerin ardından güvenli alanlarına çekilip bir sonraki seçim sürecine kadar etkisiz elemanlığa dönecek, sokakları bırakacaklar.

“Aşırı sol”dan manzaralar

NFP dışında kalan samimi sosyalist güçlerden de seçimlere katılanlar oldu. "Devrimci aday" ya da "işçi kampı" söylemlerini kullanan İşçi Mücadelesi (Lutte Ouvriere) ya da Sürekli Devrim (Revoulution Permanante) gibi örgütler varlık gösteremedi. Faşist parti korkusu, gönülsüz de olsa kitleleri düzen partilerine destek vermeye itti. Aldıkları oylar da bu açıdan en düşük oranlara geriledi. Lakin parlamenterizm hastalığından muzdarip bu "aşırı sol" yine de seçimlere endeksli faaliyete sıkışmaya devam ediyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlık gerekçesiyle 1 Mayıs'ı bile göz ardı eden zihniyet, seçimlerin ardından pasifize oluyor. Faşist partinin seçim kaybetmesi onlar için yeterli. Onların faşist partinin zeminini daraltmak için işçi sınıfına gitme kaygıları bile yok.

Seçimler geride kaldı. Şimdi “hükümet nasıl kurulacak” derdi başladı. Macron dolaylı da olsa istediğini aldı. Artık RN'in önü tıkanmış, 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar meclisi konsolide edebilir hale getirmiş durumda. Fakat bundan sonrasının yeni kriz ve bunalımlara gebe olduğu da açık. İster teknokrat hükümeti kurulsun ister başka bir çözüm aransın, ortaya çıkacak sonuç çok farklı olmayacak; sınıf mücadelesinin verili tablosu yeni patlamalara gebe görünüyor. Seçimle oyaladıkları emekçi kitlelerin önümüzdeki eylül ayında yeni saldırı programı gündeme getirildiğinde tepkisini göstermesi kaçınılmazdır.