Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kasım ayı tüketici fiyat artışını yüzde 2,9 olarak açıkladı. Bu veri, Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki (TÜFE) yıllık artışın ekim ayına göre 1 puan düşüşle yüzde 84,4’ü bulması demek. Böylece son iki yılda aylık ortalama yüzde 3,5 dolayında fiyat artışı yaşanmış oldu.
Aralık ayında ise aylık artış yüzde 3-4'ü bulsa bile yıllık olanı yüzde 65-70 bandında görünecek. Bu sonuç, baz etkisi ile, aritmetik ile ilgili. Ancak, bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "Enflasyonu indirmeye başladık" şeklinde kullanılacağı şimdiden belli. Bu söyleme, politika faizlerinin 24 Kasım’da tek haneye, yüzde 9’a indirilmiş olması da eşlik edecek. Şöyle konuşmaya başladı bile Erdoğan: “Faizde tek haneliye indik mi? İndik. Bundan sonra böyle devam edecek. Merak etmeyin enflasyon da inecek.”
Kasım tüketici enflasyonunda gıda fiyatlarındaki artışlar yine öne çıktı ve gıda grubunda aylık artış yüzde 5.8’i buldu. Gıda enflasyonunun yıllığı da yüzde 103’e yaklaştı. Gıdaya yapılan harcama ortalama aile bütçelerinin üçte birinden fazla olduğu için gıda en çok hissedilen ve şikâyetçi olunan harcama grubu. Tarım üreticisinin kullandığı başta gübre, mazot, ilaç, yem gibi girdilerdeki fiyat artışlarının eylül ayında yıllık yüzde 138’i bulması, tarımda yapısal sorunların yeterli çözüm bulamaması, hükümetten bütçe desteklerinin sınırlı kalması gibi etkenler hatırlandığında, gıda enflasyonunun uzun süre baş ağrıtacağı söylenebilir.
Tüketici enflasyonunu katılaştıran önemli bir etken de üretici fiyat artışlarının hız kesmemesi. 2022 boyunca aylık artış ortalaması yüzde 7’nin altına düşmeyen üretici ya da sanayici fiyatlarının yıllığı da yüzde 140 basamağında. Kasım ayında da yüzde 0,74 artan üretici fiyatlarının yıllığı yüzde 136 olarak gerçekleşti. Tüketici fiyatları ile aradaki makasın 51,5 puan dolayında olması, üretici fiyatlarından tüketici fiyatlarına geçirgenlikte uzun bir yol olduğuna işaret ediyor.
Özellikle 2021 Aralık ve 2022 Ocak aylarında sırasıyla yüzde 13,5, yüzde 11’lik artışlar gösteren enflasyonda bu yıl temponun tahminen aylık yüzde 3-4 dolayına inmesi bekleniyor. Bu, yıllık enflasyonun aralıkta yüzde 65-70 basamağına, Ocak 2023’te de yüzde 55 dolayına inmesini getirecek. Bunu, takip eden aylardaki inişler izleyecek. Ancak yıllık enflasyondaki inişler, aylık fiyatlarda iniş anlamına gelmiyor ve tüketiciler, 2023’te de muhtemelen aylık ortalama yüzde 3-4 dolayında da olsa fiyat artışlarından şikâyetçi olmaya devam edecekler.
Düzenleme bekleyen asgari ücret, memur ve emekli maaşlarının ne kadar artırılacağı tartışması da başlamış durumda. Türkiye istihdamı eylül itibariyle 32 milyona yaklaşırken bunun 22 milyonunu ücretliler oluşturdu. Bu, çalışanlarının yüzde 69’u ücretli olan bir toplum demek. 22 milyon ücretlinin yaklaşık 5 milyonu kamu çalışanı. Kamu çalışanları, enflasyona karşı görece korunaklılar; her altı ayda bir enflasyon farkını içeren toplu sözleşme zamlarını alabiliyorlar. Sosyal sigortaların çatı kurumu Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan maaş alan emekliler de resmi enflasyon farkını her altı ayda bir devletten alıyorlar.
Memurlara, 2023 ilk yarısı için, son altı ayın enflasyonunu karşılayacak bir zam yapılacak. Bunun yüzde 18,5’u bulması bekleniyor. Yaklaşık 13 milyon emekliye de son altı ayın enflasyon farkı olarak tahmini yüzde 15 zam yapılması bekleniyor.
Sayıları 22 milyonu bulan ücretlilerden özel kesimde çalışan 17 milyonun ücret seviyesi ve pazarlık durumu, sektör, işyeri büyüklüğü, niteliklilik gibi değişkenlere göre ayrışıyor. Ama çarpık olan şey şu: 17 milyon özel sektör çalışanının yarısına yakını “asgari ücret” ile çalışıyor.
Eurofound verilerine göre AB ülkelerinde asgari ücret ve civarında ücretle çalışanların oranı yüzde 4 dolayında. Ücretlerin geri kalanı büyük oranda toplu iş sözleşmeleriyle belirleniyor. Türkiye’de ise görünüm oldukça çarpıcı: Merkez Bankası’nın TÜİK verilerine dayanan bir araştırmasına göre tarım dışı sektörlerde asgari ücret ve altında çalışanların oranı yüzde 43, sanayide yüzde 50. Tekstil-giyim sektöründe asgari ücret ve altında çalışanların oranı yüzde 59-72 aralığında, gıda sektöründe yüzde 65. İnşaatta asgari ücret ve altı çalışanların oranı yüzde 54 iken, toptan ve perakende sektöründe yüzde 64 ve turizmde yüzde 72.
Türkiye’de asgari ücret civarı çalışanların oranının yüzde 50’lerde olmasının asıl nedeni, anayasal bir hak olan sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının kullanılamaması, kullanmak isteyen işçiler üstünde işveren baskıları olarak ifade ediliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 10’un, özel sektörde ise yüzde 6’nın altında. Oysa bu oran OECD ülkelerinde yüzde 32, AB ülkelerinde ise yüzde 60 dolayında.
Bu yıl belirlenecek asgari ücret, önceki dönemlerden biraz daha farklı bir siyasi iklimden etkilenecek. 2023 Haziran’ında, belki de daha erken yapılacak seçimler, asgari ücret ve öteki maaşların belirlenmesinde etkili olacak. Elbette yaşanmış enflasyon göz önünde bulundurulacak ama yanı sıra, Erdoğan, ücret ve maaş artışlarını bir seçim şekeri olarak kullanmak istiyor.
En son 2022 Temmuz ayında net 5 bin 500 TL’ye (yaklaşık 295 USD) çıkarılan net asgari ücretin 7 bin 785 TL olması gerektiği, en büyük işçi sendikaları konfederasyonu TÜRK-İŞ tarafından açıklandı. Ancak aynı TÜRK-İŞ, bir ailenin aylık mutfak bütçesi anlamına gelen "açlık sınırını" da 7 bin 785 TL olarak açıkladı. Bu da TÜRK-İŞ'in çelişkisi ve talebinin yetersizliği olarak gösterildi.
Yine de Erdoğan'ın, seçimleri düşünerek 10 bin TL ye yakın bir asgari ücret komutu vereceği konuşuluyor. Bu artış, işveren kesimince aşırı bulunuyor. Erdoğan’a yakın işveren örgütü MÜSİAD, geçmiş enflasyona göre değil, gelecek enflasyon hedefiyle (yüzde 25) uyumlu artış yapılsın, diyor.
Al-Monitor / 05.12.22