Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün (TÜİK) 28 Şubat’ta açıkladığı verilere göre 2022 son çeyrekte ekonomi yavaşladı ve büyüme oranı yüzde 3,5’te kaldı ama ilk üç çeyrekteki büyümenin etkisiyle yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) artışı yüzde 5,6’yı buldu.
Yıllık yüzde 64 tüketici enflasyon eşliğinde yaşanan bu büyüme sonunda dolar cinsinden milli gelir 905,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu, kişi başına gelirin 10 bin 655 dolara çıkması demek. Kişi başına gelir 2021'de 9 bin 592 dolar olarak gerçekleşmişti.
2022 büyümesinin bölüşüm ayağı ise işgücünün aleyhine gelişti. İşçiler, bölüşülen gelirden yüzde 26,5 pay alabildiler. Bu oran 2018 ve 2019'da yüzde 34'e yakındı, 2021'de ise yüzde 30'du. Dolayısıyla, enflasyon eşliğinde yüzde 5,6 olarak gerçekleşen büyüme, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan emek geliri sahiplerinin lehine bölüşülmedi ve eşitsizlikler 2022'de de derinleşti. Bunun 2023'de yapılacak genel seçimlerde seçmen tercihinde etkili olması bekleniyor.
14 Mayıs ya da en geç 18 Haziran’da yapılması beklenen genel seçimlerin ana teması olması beklenen yüksek enflasyon ve diğer kırılgan ekonomik sorunlarla ilgili gündem, şimdiden 45 bine yakın can kaybına yol açan Şubat depremleri gündeminin arkasında kaldı. Toplum, artan fiyatlardan, alım gücünün yetersizliğinden yakınsa da bunu daha alçak sesle yapıyor. Medyada bu konular daha az yer bulurken, deprem sonuçları, kayıplar, ihmaller ve olası İstanbul (Marmara) depremi daha çok konuşuluyor. Yine de hayat devam ediyor ve ekonominin en önemli göstergelerinden biri olan GSYH’nın son çeyrek ve yıllık performansı gündemdeki yerini aldı.
2020’de tırmanan pandemide daralmış ekonomi, 2021’de tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toparlanmış ve GSYH yüzde 11,4 büyümüştü. 2022 ise seçimden önceki yıldı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için seçimlere canlı bir ekonomi ile girilmeli, ekonomik büyümeden geri adım atılmamalı, istihdam gerilememeliydi.
Bu hedefle, Erdoğan, tüketici enflasyonu yükselme hâlinde iken faizleri indirmek gibi tüm para otoritelerini şaşırtan bir tasarrufta bulundu ve yüzde 19 dolayındaki politika faizi Eylül 2021’den itibaren dört ayda 5 puan indirildi. Düşen faizler çok hızlı bir dolarizasyona yol açınca yükselen döviz fiyatı ile yapılan ithalat, önce üretici, devamında tüketici fiyatlarını hızla tırmandırdı. 2021 Aralık ayı yıllık tüketici enflasyonu yüzde 36 olarak gerçekleşti. Ama sonraki ayların enflasyonu daha azgındı ve 2022 Ekim ayına gelindiğinde yıllık TÜFE yüzde 85,5’ı bulmuştu.
Enflasyon, mala talebi de kamçıladı. Enflasyon karşısında hızla değer kaybeden Türk Lirası ile dayanıklı, dayanıksız mal almak, mümkünse otomobil, konut almak, tüketiciler için en doğru tercih sayıldı. Patlayan iç talep, büyümenin, özellikle omurgayı oluşturan sanayinin ana rüzgârı oldu.
Revize edilmiş verilere göre 2022’nin ilk üç çeyreğinde büyüme oranları sırasıyla yüzde 7,6, yüzde 7,8 ve yüzde 4 olarak gerçekleşti. Son çeyrekte ekonomi yorgundu, talep düşmüştü ve büyüme hızı yüzde 3,5 olarak gerçekleşti. Böylece yılın tamamında büyüme oranı yüzde 5,6 olarak gerçekleşti.
2021’de Türkiye 807 milyar dolarlık bir milli gelire sahipti ve bununla dünya sıralamasında 21. sıradaydı. 2022’nin milli geliri, 2022 ortalaması 16,6 TL olan dolar kuruna çevrildiğinde 905,5 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Dolayısıyla dolar bazında 2022’de yaklaşık 98,5 milyar dolarlık bir artış yaşandı. Türkiye’nin dolarla GSYH büyüklüğü 2013’te en yüksek değere ulaşmış ve 958 milyar doları bulmuştu. Bu da dünya sıralamasında 16. büyük ekonomi anlamına geliyordu.
Gelişmenin bir göstergesi olarak kullanılan kişi başına gelire bakıldığında 2022’de nüfusu 85 milyon 279 bine ulaşan Türkiye’de kişi başına gelir de 10 bin 655 dolar olarak gerçekleşti. Bu sayı, 2021’de 9 bin 592 dolardı. Bu da kişi başına gelirde 1063 dolar artış anlamına geliyor. GSYH’nın tavan yaptığı 2013’te Türkiye’nin kişi başına geliri 12 bin 158 dolar olarak ölçülmüştü.
GSYH üretim ve harcamalara göre hesaplandığı gibi gelir kategorilerinden gidilerek de ölçülüyor. Bölüşüme konu olan tutar, Gayri Safi Katma Değer olarak adlandırılır. Bu tutar dört kategoriden oluşur: İşgücü gelirleri, ücret dışı (karma) gelirler, yatırımlar ve devletin üretimden aldığı (dolaylı) vergiler. Gelirin temel bileşeni işgücü gelirleridir. İşçi ücretleri, maaşlar, ücretliler için ödenen sigorta primleri, işgücü gelirlerini oluşturur.
Nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan işgücünün payı 2022’de yüzde 26.5 olarak ölçüldü. 2021’de bu payın yüzde 30 olduğu anımsandığında büyümenin işgücünün lehine seyretmediği söylenebilir. İşgücü, son bir yılda 3,5 puan daha az gelirden pay almış, yoksullaşmış görünüyor.
Buna karşılık, çoğunluğunu kâr, faiz, rant gelirlerinin oluşturduğu ücret dışı kesimin Gayri Safi Katma Değer’den aldığı pay yüzde 54,5’a çıktı. Bu pay 2021’de yüzde 52,5 idi; gelirleri bir yılda 2 puan arttı. İşgücü ve sermaye payları dışındaki 19 puanlık pay ise yatırımlara ve üretimden alınan vergilere ait.
İşgücü gelirlerinin milli gelirden aldığı pay son yıllarda olduğu gibi 2022’de de azaldı. Bu pay 2016’da yüzde 36 olarak ölçülürken, izleyen yıllarda düzenli azalışlar yaşadı ve 2022’de yüzde 26,5’a kadar indi. Bu da yüksek enflasyon yaşanan 2022’de büyük kısmı örgütsüz, sendikasız olan ücretli kesimin, yüzde 5,6 artmış görünen milli gelir pastasından umduğunu bulamaması demek.
2023 başlarında asgari ücrette ve memur, emekli maaşlarına yapılan zamların, ücretli kesimin milli gelir kaybını ne ölçüde telafi ettiğini ancak 2023 sonuna gelindiğinde anlamak mümkün olacak. Yine de bölüşümde son yıllarda yaşanan ağır kayıpların, birçok ücretli seçmenin sandıktaki oy tercihinde etkili olması bekleniyor.
Al-Monitor / 01.03.23