ABD Temsilciler Meclisi çoğunluk grubu lideri Nancy Pelosi (82) Tayvan’ı ziyaret edince, Tayvan, dünyanın en önemli ülkesi düzeyine yükseldi.
‘Dünyanın kaderi’ filan...
Geopolitical Monitor’da George Friedman’ın işaret ettiği gibi dünyada barışın geleceği ABD, Avrupa Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ve Rusya arasındaki ilişkilere bağlı. Bu güç merkezleri, dünya hasılasının yüzde 60’ından fazlasını üretiyorlar, askeri ve teknolojik olarak kapitalizmin en gelişkin mekânlarını oluşturuyorlar.
Diğer taraftan, kapitalist “dünya sisteminde” siyasi ekonomik istikrar, bir hegemonya düzenini gerektiriyor. Bu hegemonya düzeni, bugüne kadar, her seferinde dünyanın kuzeyinde yer alan bu güç merkezlerinin batısında kuruldu.
Bugün bu merkezler ekonomik olarak çok “sıkıntılı” süreçlerden geçiyorlar. ABD ve Avrupa Birliği stagflasyon ile boğuşuyor. Bu iki merkez, Rusya ile karşılıklı finansal yaptırım ve tedarik zincirleri silahlarıyla desteklenen kanlı, yıkıcı bir vekâlet savaşı sürdürüyorlar. ÇHC liderliği bir taraftan küresel ekonomik yavaşlamanın etkileriyle, diğer taraftan Çin kapitalizminin sermaye birikim rejimini yeniden şekillendirme sürecinin güçlükleriyle boğuşuyor. Devlet başkanı Şi, yerini konsolide etmeye, son yıllarda beslediği “milliyetçilik kaplanının” sırtında kalmaya çalışıyor.
Dikkatle baktığımızda bir küresel hegemonya boşluğuyla, dolayısıyla değişim olasılıklarıyla karşılaşıyoruz. Kapitalizmin sürekli genişleme eğilimi, tarih boyunca, her değişimde hegemonya ölçeğinin daha da büyümesini gerektirdi. ABD hegemonyası, ekonomik, askeri, teknolojik ve mekân denetimi açılarından İngiltere hegemonyasından daha yaygın ve derindi. Bugün, “ölçek”, tedarik zincirleri, siber uzay, “büyük veri”, yapay zekâ, kuantum teknolojileri, uzay, olgularını da içeriyor. Bu bağlamda, “oluşmaya başlayan hegemonya boşluğuna” karşılık, yalnızca bir ülkenin ÇHC’nin, gereken yeni ölçeği sunabilecek potansiyele sahip olduğunu görüyoruz.
Bir hatta iki tren
ABD hegemonyası geriliyor. ÇHC tam aksi yönde hegemonya inşa sürecinde ilerliyor. Durum aynı hatta karşılıklı ilerleyen iki treni anımsatıyor. Tayvan bu iki trenin çarpışacağı ya da yavaşlayarak buluşacağı istasyon konumunda. Ya bu iki tren Tayvan’da çarpışacak, o noktadaki patlama tüm dünyaya yayılacak. Ya da bu trenler yavaşlayacak, ABD, ÇHC’nin Tayvan üzerindeki iddialarını ve yeni hegemonya adayı olma durumunu kabullenecek, “değişime” uyum sağlamaya çalışacak.
Tayvan her iki olasılıkta da yok olmaktan kurtulamıyor. İkinci olasılık da fiziki olarak varlığını belki ÇHC’den alacağı kimi tavizlerle bir dönem sürdürebilir ve ÇHC tarafından içerilmesi daha az sancılı olabilir. Pelosi’nin ziyareti işte bu sürecin bir ürünü ama aynı zamanda bir hızlandırıcısı oldu.
ABD dış politika çevrelerinin, Çin’in ABD’nin kurduğu küresel düzeni, yeniden yapılandırmaya, ABD’yi ayrıcalıklı konumundan indirmeye kararlı olduğuna, bunun için de bölgesel, buradan da küresel düzeye yayılacak bir hegemonya süreci tasarladığına inandıklarını aktarmıştım. Bu çevreler, ÇHC yönetici sınıfının, çok uygun bir “tarihsel fırsat” yakaladığına inandığını, Çin kapitalizmi olgunlaşır ve ekonomik büyüme yavaşlarken bu “fırsatın” giderek kaçmasından korktuğunu düşünüyorlar.
ÇHC güçleri, Pelosi’nin ziyaretine tepki olarak düzenlenen manevralarda Tayvan’a çok yaklaştılar, her noktasını vurabileceklerini gösterdiler. ÇHC, Tayvan’ı havadan ve denizden fiilen abluka altına alarak gücünü sergiledi.
Şimdi, ÇHC’nin bu “tarihsel fırsatı” Tayvan’dan başlayarak değerlendirmeye kararlı olduğunu, dünyanın kaderinin Tayvan “istasyonunda” yaşanacaklara bağlandığını düşünmek sanırım çok yanlış olmaz.
Cumhuriyet / 08.08.22