Pazartesi yazımda, RAND Corporation’ın “The Return of Great Power War” (Büyük Güç Savaşının Geri Dönüşü) başlıklı raporundan özetleyerek aktarmıştım. Bugün daha çok, raporu kendi “teorik araçlarımla” yorumlamaya çalışacağım.
Parçalanma ve yeniden paylaşım
Rapor, “derin yapısal dinamiklerden” dolayı ABD-Çin çatışmasının uzun yıllar sürmesini, küresel çapta bir ekonomik ve siyasi parçalanma üzerinde yaşanmasını bekliyor. Bu uzun çatışmalar sürecinin parçalanmayı hızlandıracağını, parçaları yeniden bir araya koyma çabalarını (blokları, farklı güvenlik yapılanmalarını) da gündeme getireceğini düşünebiliriz.
“Düşük yoğunluklu” savaş sürecinde, taraflar “vekâlet savaşlarını”, “gayri nizami harp” operasyonlarını, Çin’in “Kuşak Yol inisiyatifi” coğrafyasında, birbirlerinin “bağımlı-ülkeler” ağları üzerinde yoğunlaştırmak zorunda kalacaklar. Bu “yoğunlaşma”, “bağımlı ülkelerin” bağımlılık ilişkilerinin yön değiştirmeye zorlanmasına ilişkin müdahaleleri, etnik-dini sorunlar üzerinden parçalama projelerini de gündeme getirebilecek: Geleneksel adıyla bir yeniden paylaşımı.
Bu uzun süreli, belirsizliklerle dolu ve maliyeti yüksek “düşük yoğunluklu” savaşın bir aşamada, taraflardan birinin süreci hızlandırma arzusuna bağlı olarak, doğrudan çatışmalara, küresel çapta yaygınlaşan ve nükleer, uzay ve siber uzay gibi alanları kapsayan bir “yüksek yoğunluklu” savaşa dönüşme olasılığı da var: Geleneksel adıyla yeni bir “Dünya savaşına”... Çünkü bu aşamada, artık ne Avrupa Birliği’nin ne de Hindistan, Japonya, Avustralya gibi ülkelerin savaşın dışında kalması olanaklı.
Klasik sömürgecilik canlanabilir
Sömürgecilik, esas olarak toprak (kimi zaman beden) mülkiyetine, sanayi girdisi madenlerin, elmas altın gibi maddelerin çıkarılarak talan edilmesine, gıda mallarının kimi zaman köle emeğiyle üretilerek el konulmasına ilişkindi. II. Dünya Savaşı sonrasında, kitlesel üretime dayalı Fordist sermaye birikim rejimin gereksinimlerine göre şekillenmiş “yeni sömürgecilik” ya da “post colonial model” ise esas olarak ticari ve finansal pazarların kullanılmasına, ekonomi politikalarının, diplomatik eğilimlerin/seçeneklerin, IMF, Dünya Bankası NATO vb. kurumlar aracılığıyla yönlendirilmesine ilişkindi. Yapısal krizin neoliberal döneminde de ülkelerin “ekonomik mekânlarının” açılarak yeniden yapılandırılmasıyla bu model eklenmişti.
Yeni sömürgecilik, bağımlı ülkeler ağının yeniden paylaşılmasında etkili olmaya devam edecek ama bu kez iki yeni basınç klasik sömürgeciliği canlandırabilir. Birincisi, fosil yakıt tüketen sanayilerden, yenilenebilir kaynaklarla, hatta nükleer santrallarda üretilen elektrik kullanımına, dijitalleşmeye dayalı yeni bir enerji ve sermaye birikim rejimine geçiş arayışları içinde stratejik teknolojiler değişiyor. İkincisi, küresel ısınma, gıda, su krizlerine yol açmaya başladı.
Birincisi, haberleşme, silah üretimi, bilişim (yapay zekâ, kuantum bilgisayarları, uzay çalışmaları) gibi alanlarda yeni teknolojiler için gerekli “ender minerallerin”, çıkarılması, işlenmesi ve “tedarik zincirlerinin” denetlenmesi, stratejik bir önem kazanıyor. İkincisi, gıda, su tedariki, ülkelerin toplumsal istikrarının korunması, sanayilerin çalışması açısından stratejik bir önem kazanıyor.
Bu iki yeni basınç, stratejik kaynakların dağılımını, serbest piyasanın “eline” bırakma eğilimini giderek zayıflatıyor. Bu durum, devletlerin devreye girerek, ülkelerin ekonomilerini, topraklarını, doğrudan denetim altına alma eğilimini, dolayısıyla hem güvenlikçi eğilimleri besleyecek hem de işgal-ilhak biçimlerini, sömürgeciliği yeniden canlandırabilecek.
Cumhuriyet / 25.08.22