MESS’e bağlı 5 işletme ile 6 Ekim 2022 tarihinde başlayan görüşmelerde anlaşma sağlanamadığı için grev kararı alınmıştı. Bu fabrikalarda MESS 3 yıllık sözleşme, ilk 6 ay için yüzde 30, sonraki aylarda ise enflasyon oranında artış dayatmasına karşılık, işçilerin talebi 2 yıllık sözleşme ve yüzde 100 ila 130 arasında zam oldu.
Bu hafta boyunca MESS’in çağrısı üzerine görüşmeler yeniden yapıldı. Grev kararı alınan Schneider Elektrik ve Arıtaş Kriyojenik’te anlaşma yapıldığı duyuruldu. Birleşik Metal-İş geri kalan fabrikalarda anlaşma yapılmadığını açıkladı.
TİS sürecinde anlaşma sağlanamayan Grid Solutions Enerji, Schneider Enerji ve Hitachi Energy’ye bağlı 6 fabrikada çalışan 1400 işçi, 23 Ocak günü greve çıkacak.
MESS'in ileri sürülen talepler karşısında gösterdiği direnç ve 3 yıllık sözleşme dayatması nedeniyle uyuşmazlığa gitmişti. Süreç grev aşamasına gelmiş bulunuyor. MESS'in ücretlerde %45, sosyal haklarda enflasyon oranında zam teklifine karşı Birleşik Metal-İş'in fabrikalara göre farklılık göstermekle beraber yüzde 100 ile 130 arasında ücret zammı, yüzde 100 sosyal haklara zam ve 2 yıllık sözleşme istediği ifade ediliyor. Birleşik Metal-İş yönetiminin kamuoyuna yaptığı açıklama, 23 Ocak'ta talepler kabul edilmezse greve çıkılacağı ve muhtemel bir grev yasağının tanınmayarak mücadelenin sürdürüleceği yönünde.
2022 yılı sınıf hareketi açısından hareketli başlamış ve bu hareketlilik belli bir düzeyde yıl sonuna kadar sürmüştü. Bilinç ve örgütlülük planında yaşanan zayıflığa rağmen çalışma ve yaşam koşullarının ortaya çıkarttığı öfke ve tepki fabrika eylemlerine, direnişlere ve fiili-meşru mücadele süreçlerine evirilmişti. Kazanım ve kayıplarıyla önemli bir deneyim yaratan 2022 yılının son günlerinde gerçekleşen Bekaert grevi diğer birçok şeyin yanı sıra grev yasağını tanımama tutumuyla olumlu bir atmosfer yaratmıştı. İşçi sınıfını hareket edemez hale getiren önemli bir saldırı olarak grev yasaklarını tanımama iradesi, ekonomik kazanımların çok ötesinde önümüzdeki süreci işçi sınıfı lehine etkileyebilecek bir mahiyet taşıyor.
Artan enflasyon ve asgari ücret zamlarının yarattığı dengesizliğin bir sonucu olarak metal fabrikalarında imzalanmış sözleşmelerin çöp olması, ek zam talepli yaygın bir hareketliliği beraberinde getirdi. Metal fabrikalarında yaşanan bu hareketlilik işçi sınıfının diğer bölüklerini harekete geçirebilecek bir potansiyel taşıyor. Buna 18 günlük Bekaert grevinin yasakları tanımayan fiili-meşru mücadelesinin ekonomik kimi kazanımlarla bitirilmesinin yanısıra Birleşik Metal-İş'in ek zam talepli örgütlemeye çalıştığı süreç de eklendiğinde, giderek güçlenen bir mücadele dinamiği ortaya çıkmış bulunuyor. 11 fabrikadaki grev kararı ve fabrikalarda eylemlerle bu sürecin örgütlenmeye çalışılması mevcut atmosferi güçlendirerek işçi sınıfının birçok sektörde hareketlenmesini sağlayabilecek olanakları ortaya çıkarttı.
Ancak sürecin tüm olumlu yönüne, taşıdığı potansiyele ve önümüzdeki dönemin hareketli günlerini tetikleyebilecek olanaklarına rağmen, kopartılan tüm gürültünün aksine ek zam sürecinin sendikal bürokrasi eliyle bitirilmesi bu dinamiği olumsuz yönde etkileyen bir rol oynadı. Sınıf mücadelesini geliştirme ve güçlendirme bakışından yoksun, dahası birçok örnek üzerinden görüldüğü gibi hareketin önündeki engellerden biri olan sendikal ağalık düzeni uğursuz rolünü bir kez daha oynadı. Üstelik ekonomik olarak neredeyse hiçbir şey almadan bu süreci kapattılar. Kuşkusuz süreci metal işçilerinin tabandan gelişebilecek hareketi belirleyecek.
Ek zam sürecinde hiçbir şey alınmadan MESS ile varılan anlaşmayla birlikte, her renkten sendikal bürokrasinin ciddi bir mücadele potansiyelini açığa çıkarma olanaklarını barındıran böyle bir süreci baltaladılar. Bu tutumlarıyla 23 Ocak'ta başlaması beklenen grev öncesi MESS ile benzer bir anlaşma yapabilecekleri izlenimi veriyorlar.
Sonuçta ek zam talebi karşısında TM ve Özçelik-İş yöneticileri işçilerin taleplerine ve ihtiyaçlarına gözlerini kapatarak ama tepkiyi de gözeterek bir adım attılar. MESS'in zaten verdiğini “zafer” olarak propaganda ettiler. Birleşik Metal-İş yöneticileri ise “mücadele ediyoruz” havalarında bir mücadele programı ilan edip, bir oldu bittiyle diğer sendikaların imzaladığı aynı anlaşmanın altına imza attı ve durumu abartılı söylemlerle kapatmaya çalıştı. Görüldüğü kadarıyla metal fabrikalarında bir kafa karışıklığı ve kimi tepkilere rağmen bir beklemeci ruh hali var.
Sınıf mücadelesi biriktirerek ilerleyebilir. Birbirinden etkilenir, dayanışmayla güçlenir ve kararlı bir mücadeleyle kazanabilir. Uzun yıllardır sermaye düzeni ve sendikal bürokrasi el ele işçi sınıfını parçalı, dağınık, edilgen bir cenderenin içine hapsettiler. Bu tablo sayesinde ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarını çok kolay hayata geçirebildikleri bir dönem yaşandı. Bu kuşatılmışlığın yetmediği yerde ise devreye “yasalar”, baskılar ve yasaklar girdi. Ekonomik ve sosyal koşulların tetiklediği sınıf dinamikleri çok yönlü kuşatmaya rağmen kendiliğinden de olsa adım atmaya çalışıyor. Ancak bu kez de sendikal bürokrasinin sinsi ve yıkıcı müdahalelerinin sonuçlarından kaçınamıyor. Birçok işkolunda ücret talepli eylemler yaygınlaşırken, ek zam ve 23 Ocak grevinin yarattığı hareketlilik giderek güçlenirken, çok değil bir süre daha ek zam konusunda kararlı bir duruş ortaya konabilseydi işçi sınıfı açısından sarsıcı gelişmeler yaşanması işten bile değildi. Ama ruhunu sermayeye teslim etmişlerin bunu yapmayacağı çok açık.
Mevcut tutumların ortaya çıkarttığı en önemli derslerden biri, sendikal bürokrasinin sınıf hareketinin önünde ciddi bir engel olduğudur. Kuşkusuz tepki ve öfke yerli yerinde duruyor ve sınıf hareketi için başlayıp biten bir süreçten bahsedemez. Mücadele dinamiklerinin neleri getirecek yaşayarak göreceğiz. Ancak sınıfın taban iradesi, söz ve karar hakkı egemen kılınamaz, fiili-meşru mücadele temel alınamaz ve sendikal bürokrasinin barikatı aşılamazsa önümüzdeki dönemde birçok olanak heba edilmeye adaydır.
23 Ocak grevi, bu konuda metal fabrikalarının göstereceği kararlılıkla birlikte diğer sınıf bölüklerinin dayanışmasını da arkasına alarak kendine yol açabilir. Metal işçisi bunu yapabileceğini birçok kez gösterdi ve bugün olanakları hiçbir dönemle kıyaslanamaz ölçüde fazla. Seçim gündemi her ne kadar işçi sınıfının hareketini baskılayıcı bir etken olarak öne çıksa da önümüzdeki günler ve aylar hareketli olacaktır. Öncü işçiler, işçi sınıfı hareketinin gelişimini esas alan herkes görev ve sorumluluklarına bu temelde yaklaşabilmelidir.