Son bir ay içinde Bolivya üzerinde üçüncü defa yazıyorum: Önce Evo Morales’in başkanlığa seçilmesini “iyi haber” olarak değerlendirdim; sonra “kötü haber” geldi: “Bolivya Darbesi: Emperyalizm-Faşizm İşbirliği” (soL Haber 1 Kasım, 15 Kasım).
“Darbe” teşhisini koyan yazıda boşluklar vardı. Bazılarını ek tespitlerle doldurmak istiyorum.
Bolivya’da “askerî darbe” oldu mu?
Bir askerî müdahale sonunda iktidarın el değiştirmesi… Bizler askerî darbeyi böyle tanımlarız.
Financial Times editörlerine sorarsanız Bolivya’da olup-bitene darbe denilemez (13 Kasım). Gerekçesi basit: “Bu bir darbe değildir. Zira, generaller şimdilik iktidara gelmedi.”
Bu anlayışa göre Türkiye’de 12 Mart 1971 ve sonrası darbe değildir. Zira, o tarihte Genel Kurmay Başkanı ve komutanların muhtırası sonunda başbakan Demirel istifa etti; hükümeti generaller değil, (“hariçten”) Nihat Erim kurdu; üstelik TBMM’den güvenoyu da aldı. Darbe yapıldı; ama anayasa kuralları içinde…
Bolivya darbecileri, bizimkilerden birkaç adım öteye gitti. Bolivya Anayasası, Başkan’ın istifasının ancak yasama organının onayıyla yürürlüğe girebileceğini belirlemiş. Parlamento ve Senato’da ise üçte iki çoğunluk iktidar (MAS) partisindedir. Morales’in istifası sonrasında MAS milletvekillerinin parlamentoya girişleri önlendi; yasama organları, gerekli çoğunluk sağlanamadığı için toplanamadı.
Morales’in istifası bu nedenle kesinleşmedi. Boşluk, Anayasa çiğnenerek giderildi: Sağcı, ırkçı bir siyasetçi, Senato başkan vekili Jeanine Arez kendisini “geçici başkan” ilan etti; yürütme görevini üstlendi. Güvenlik güçlerine direnme eylemlerinde (“atış serbest” anlamına gelen) dokunulmazlık tanıdı. (New York Times, 16 Kasım). Bir haftada ölü sayısı otuza ulaştı.
(Sacaba’da öldürülen dokuz köylünün cenazesinden…)
Darbecilerin ortak geçmişi: ABD’de stajyerlik
Bolivya’da bir haber portalı, 8-10 Ekim 2019’da yüksek rütbeli, görevli ve emekli subaylara ait 16 konuşma bandı yayımlamış. 20 Ekim seçimini Morales’in kazanması halinde uygulanacak darbe tasarımı tartışılmaktaymış. Bu subayların çoğu, geçmiş tarihlerde Fort Benning’te ABD askerî istihbaratı tarafından yönetilen School of the Americas (SOA) eğitiminden geçmiş (Global Research, 14 Kasım).
SOA’nın, Latin Amerikalı subayları iç savaş ve olası rejim değiştirme operasyonları için eğittiği bilinmektedir. Bu kötü şöhretli “okul”un 2003’teki bir “stajyer subay”ı, General Williams Kaliman’mış. Bu generalin ABD ile ilgisi Morales’in başkanlığı sırasında da devam etmiş; 2013’te Washington’da Bolivya askerî ataşesi olarak görevlendirilmiş. 10 Kasım’da Morales’in istifasını talep eden komutan da bu tarihte Genel Kurmay Başkanı olan Kaliman’dır.
Bir gün önce patlak veren polis ayaklanması sırasında Emniyet Genel Müdürü olan Calderon Mariscal de ABD tezgâhından geçmiş; 2018’de Washington’daki APALA derneğinin başkanlığını yapmış. APALA ise, “ABD’de staj gören Latin Amerikalı emniyet ataşelerinin” derneği imiş (Jeb Sprague, Defend Democracy Press, 14 Kasım).
Başkan Morales, Meksika’ya sığındıktan sonra bir İspanyol gazetesine verdiği demeçte, General Kaliman’a sonuna kadar güvendiğini açıklıyor (El Pais, 14 Kasım).
ABD’nin bu tür etkilerine karşı Morales 2016’da bir “Anti-emperyalist Kumanda Okulu” açmış (Global Research, 18 Kasım). Geç kaldığı ortadadır.
Darbenin aşamaları
Emperyalizmin doğrudan müdahalesi öncelikle Amerika Devletler Topluluğu’nun (OAS’nin), başkanlık seçimini yenileme kararı ile ortaya çıkıyor.
Bolivya Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçimden birkaç gün sonra Morales’in gerekli eşiği aşarak ilk turda seçildiğini belirledi. İtirazlar artınca Morales, OAS’yi seçimin uygulanmasını denetlemeye davet etti. Gündem, seçimin ikinci tura gidip gitmeyeceği ile sınırlıydı.
OAS heyeti bu sınırı aştı: Seçimin geçersiz kılınmasını ve tümüyle yenilenmesini önerdi. Heyetin Uruguaylı üyesi, ABD baskısını protesto ederek komisyonu daha önce terk etmişti. Meksikalı üye ise karara karşı çıktı. OAS kararı, General Kaliman’ın istifa çağrısını, yani darbeyi tetikleyen kritik etken oldu. Karar ve sonrası ABD yönetimi tarafından “demokrasinin zaferi” olarak coşkuyla alkışlandı.
Morales 10 Kasım’da istifa etti. Kendisinin ve kız kardeşinin evleri yakılmış; kendisi için de bir gözaltı kararı alınmıştı. YSE başkanı da gözaltına alınmıştı.
Meksika Dışişleri Bakanı şu duyuruyu yaptı: “Geleneksel sığınma ve müdahale etmeme ilkelerini izleyen Meksika, Bolivya yürütme ve yasama organlarından 20 kişiyi La Paz’daki büyükelçilik konutuna kabul etmiştir; Evo Morales’e de sığınma hakkı sunmaktadır.” (Deutsche Welle, 11 Kasım.)
Aynı gün Morales, sığınma talep etti. Meksika hükümetinin yolladığı bir uçakla, Başkan Yardımcısı Linera ile birlikte ülkesinden ayrıldı. Meksika yetkililerinin Bolivya, Peru, Kolombiya ve Ekvador “hava alanlarını kullanma isteği”, bu hükümetler tarafından reddedildi. Başkan Morales’in Meksika’ya ulaşması da dolambaçlı ve uzun bir yolculuk sonunda (bir anlamda “kaçarak”) gerçekleşti (The Globe Post, 12 Kasım).
Bir hafta sonra Evo Morales bir Amerika gazetesine şu demeci verdi: “Halk, diktatörlüğün çekilmesini istiyor. Barış için, daha fazla hayat kaybını önlemek için, Başkanlık süresi son buluncaya kadar göreve dönmeliyim. Buna karşılık bir sonraki seçimde aday olmamayı kabul ediyorum” (Wall Street Journal, 20 Kasım). Morales’in başkanlık süresi yıl sonunda dolmaktadır.
Madencilik şirketleri ve lityum
Bolivya, mineral zengini bir ülkedir. Morales’in çokuluslu madencilik şirketleri ile mücadelelerinin bilançosunu Vijay Prashad veriyor (Asia Times, 13 Kasım ve BirGün Pazar, 17 Kasım).
2006 sonrasında çokuluslu şirketlerin çok sayıda maden işletmesi millîleştirildi; sözleşmeleri iptal edildi. Uluslararası tahkime giden bu şirketlere 2014’e kadar tahminen 1,9 milyar dolar tazminat ödendi.
Son gerilim, Bolivya’nın zengin lityum kaynakları üzerinde patlak verdi. Elektrikli otomobiller için gerekli olan bu mineral için Bolivya devletine ait Comibol ile Çin şirketleri arasında bir işletme anlaşması imzalandı. Bu yatırıma göz koymuş olan Tesla (ABD) ve Trimetals (Kanada) devre dışı bırakıldı.
Prashad, darbenin hemen sonrasında elektrikli otomobil üreticisi Tesla hisse senetlerinde “astronomik” artışlar olduğunu ileri sürüyor. Herhalde Bolivya darbesi ile bu şirket arasında bir bağlantı ima ediyor. ABD şirketleri ile bu coğrafyanın askerî darbeleri arasındaki kanlı geçmiş hatırlanırsa, haksız değildir.
Evo Morales’i eleştirmek
Darbeden bu yana Evo Morales, Latin Amerika dışındaki solcu, sosyalist çevreler tarafından da eleştiriliyor.
Sorular çoktur. Bir bölümü günceldir: YSK kararına göre seçimi kazanmasına rağmen OAS’ye niçin güvendi? Niçin istifa etti? Ülkesini terk etmekte acele mi etti?
Bir bölümü geçmişe ilişkindir: Yabancı sermaye ve ABD ile mücadele ederken Bolivya oligarşisinin ekonomik gücüne, ülke-içi kapitalist üretim ilişkilerine niçin ilişmedi?
Sınıf ittifakları sorunları var: Özgün (“yerli”) emekçi halklar ile beyaz / melez işçi sınıfı ve küçük burjuvazi arasında gerilimler niçin arttı? Zengin kentlerde ırkçı-faşist örgütlenmenin emekçi ve öğrenci saflarında kök salması önlenemez miydi? MAS’ı iktidara taşıyan, iktidarda tutan emekçilerin desteği niçin aşındı?
(Darbeciler, “yerli” kadınları özellikle hedefliyor.)
İktidar sorunları var: İktidar partisi MAS, lidere niçin fazlasıyla bağlandı? Liderin dördüncü kez başkan adaylığı hatalı mıydı?
Hepsi haklı, önemli sorular… Darbe ortamında bu türden sorular, MAS öncü kadrolarının, Bolivya işçi, köylü sınıflarının, özgün halklarının gündemidir. Tartışmaya da başladılar. Bazıları aktarılıyor; örneklere burada girmiyorum.
Bolivya’nın uzak coğrafyasındaki sosyalist çevrelere ise, darbeyi izleyen baskı ve zulmü teşhir etmek; kurbanlarla dayanışmak düşüyor. Geçmiş hataların “hariçten” hesabını sorma zamanı değildir. Bugüne ilişkin akıl vermek de bizlere düşmez.
soL / 22.11.19