2011’de Tunus’ta ve Mısır’da devrimci halk kalkışmaları ile başlayan “Arap Baharı”nın, gerici rejimleri çökerten ilk dalgasını ve emperyalizmin sonraki müdahalesinin yol açtığı kanlı yıkımı sık sık gözden geçirdim.
Halk sınıflarının özlemleri, tutkuları baskı ve şiddet yöntemleriyle yok edilemiyor. 2019’da Sudan ve Cezayir’de de baş kaldırdılar. “Yeni Arap baharı” benzetmeleri yapıldı.
İlk aşamada sekiz yıl öncesini andıran kazanımlar sağlandı. Sudan’da Ömer el Beşir’in otuz yıllık baskıcı, kanlı iktidarı son buldu. Cezayir’de yirmi yıl devlet başkanlığı yapan Abdülaziz Buteflika’nın yeniden adaylığı geri çekildi.
Sonrası da sekiz yıl öncesini hatırlatıyor: İç ve dış güç odakları, muhalefet dalgasının devrimci doğrultuda gelişimini önlemeliydi. Bunun için Sudan’da kan döküldü; Cezayir’de baskıcı yöntemlere dönüldü.
Bugün, Sudan ve Cezayir’deki halk muhalefetinin güzel, aydınlık yüzüne, kadınların katkısına göz atacağım. İki ülkeden dört kadını örnek alacağım.
El Beşir’i düşüren dalga ve Alaa Salih
Resimdeki topluluğa hitap eden Sudanlı kadın kimdir? Bir Sudanlı’nın tweeti yanıtlıyor: “Alaa Salih’tir. Giysisi, 1960’tan bugüne askeri diktatörlüklere baş kaldıran annelerimizin, ninelerimizin giysileriyle aynıdır…”
Alaa Salah muhalif kadınlara hitap ediyor.
Alaa Salih, çoğunluğu kadınlardan oluşan bir topluluğa hitap ediyor. El Beşir karşıtlarının ön saflarına Sudanlı kadınlar niçin katıldı?
Soruya Mayıs 2019 tarihli Yol Dergisi ışık tutuyor. Aktarıyorum:
“Beşir, kadınları hedef alan pek çok saldırının mimarıdır. İslamî yasaların yürürlüğe girmesinden sonra 15 bin kadın hakkında dava açıldı. Pantolon giyen, başını örtmeyen kadınlar dövülerek gözaltına alındı. 10 yaşından küçük kız çocuklarının yasal olarak evlenmelerine izin verildi. Evlilik içi tecavüz yasal hale geldi.”
Demek ki Alaa Salih’i çevreleyen binlerce kadın, İslamcı yobazlığa mahkûmiyete de baş kaldırmaktaydı.
Alaa Salih konuştuğunda El Beşir iktidardaydı. Bu kalabalık ve benzer topluluklar daha sonra güvenlik kordonlarını yardı; Hartum askerî garnizonu önünde kamp kurdu.
11 Nisan’da komutanların oluşturduğu Askerî Geçiş Konseyi (AGK), El Beşir’in görevden alındığını, tutuklandığını bildirdi. Muhalefeti iki gruplaşma temsil etti: Mühendis, hekim, avukat gibi “profesyonel” insanların örgütü olan Meslek Odaları Birliği ile siyasî hareketlerden oluşan Özgürlük ve Değişim İttifakı… 1946 sonrası Sudan’ında önem taşıyan komünist ve liberal akımlar da bu gruplarda yer almış olmalıdır.
Hartum Garnizonu önünde muhaliflerin kampı devam ederken sivil yönetime geçişin biçimi, süresi üzerinde görüşmeler başladı. Mayıs sonunda üç yıllık bir geçiş süreci üzerinde anlaşmaya ulaşıldığı haberleştirildi. Geçici hükümetin bileşimi gündeme geldi.
Kan dökülüyor; Rania Mamoun ve diğer kadınlar direniyor
Ne var ki, İhvan’cı El Beşir’in devrilmesi, halk muhalefetini de içeren laik, demokratik bir rejim olasılığını gündeme getirdi. Önlenmeliydi. Suudi yobazlığı devreye girdi. AGK’ye 500 milyon doları peşin 2 milyar dolarlık yardım önerildi.
Komutanlar, Beşir rejiminin askerî milislerini (Hızlı Müdahale Gücü’nü) 3 Haziran’da devreye soktu. Hartum Garnizonu önündeki muhalif kampı dağıtıldı. Bir gecede 100’ü aşkın insan öldürüldü. Bazıları Nil’e atıldı. Muhalifler tutuklanmaya başladı.
Muhalefet, Hartum mahallelerinde ve taşra kentlerindeki direniş komitelerinde örgütlendi. Kadınlar ön planda yer aldı.
Aşağıdaki resimde adı bilinmeyen genç kadın direnişçi, pankartı ile milislerin kıyımını protesto ediyor. Önce AB’yi kınamaktadır: “AB: Göçü önlemek için Sudan’lı milislere para vermeyin.” Anlaşılan, “milisler”, yani Hızlı Müdahale Gücü, Siyah Afrika’dan Avrupa’ya göç akımını frenlemek üzere AB fonlarından yararlanmaktadır.
Genç kadının pankarttaki ikinci mesajı doğrudan Haziran kıyımı ile ilgilidir: “İnsanları öldürmeye son veriniz.”
Kadın, Alaa Salah’ınki gibi beyaz giysilidir. Kırmızı lekeler, herhalde, kan dökülmesine dikkat çekmektedir.
Fotoğraftaki genç kadının adı bilinmiyor. Ama, Sudan’daki direnişe katılan bir başka genç kadının kimliğine ulaşabildim: Romancı Rania Mamoun…
Mamoun’un on öyküden oluşan “Gündoğumunun On Üç Ayı” başlıklı öykü kitabı İngilizce yayımlanmış ve bir söyleşi konusu olmuş (Qantara, 14 Haziran 2019). Söyleşiyi yapan Marcia Qualey soruyor: “Sudan’daki son olaylar, yazar olarak senin önceliklerini değiştirdi mi?”
Soru, Sudan’daki kanlı kıyımdan on gün sonradır. Rania Mamoun, Hartum’un 136 km güneybatısında Vad Madani kenti sakinidir. Yanıtlıyor: “Elbette değiştirdi. Artık edebî metinler yazmıyorum. Direnme komitelerinde çalışıyorum; bildirileri kaleme alıyorum, ama güvenlik nedenleriyle adımı kullanmıyorum. Vad Madani’deki direnme komitemizi Eylül 2013 olayları sonrasında kurmuştuk. Şimdi de komite, devrimci çalışmaların öncülüğünü yapıyor.”
Kıyımı protesto eden genç kadın
“11 Nisan sonrasında kentteki yürüyüşleri, gösterileri örgütledik. Siyasî eylemlerim, edebî çalışmalarımı da etkiledi; her şeyin önünde yer alması gereken vatanımın durumuna öncelik getirdi.”
Bu devrimci Sudanlı kadının yapıtlarının Türkçeye de kazandırılacağını umuyorum.
Cezayir’de yiğit bir kadın: Louisa Hanoune
Cezayir’de halk kalkışması, yirmi yıllık devlet başkanı Buteflika dönemine son verdi; yakınlarının gözaltına alınmasına yol açtı. Ancak gelişmeler, Ulusal Halk Ordusu hiyerarşisinin gözetiminde denetlenmeye çalışılmaktadır.
Generaller, yeni Başkanlık seçimini hızlandırmak istedi. Muhalifler, askerlerin müdahalesine karşı çıktı. İşçi Partisi lideri Louisa Hanoune da “halkın hükümranlığını hedefleyen bir kurucu meclis” oluşumunu, devreye girmesini önerdi.
Hanoun’un, Cezayir, hatta Arap siyasetinde özgün bir yeri var. Bir köylü ailesinin 1954 doğumlu çocuğudur. Ailesinde babasının muhalefetine rağmen okula giden ilk kız çocuğu odur.
Louisa Hanoune, “dünya solu”nun yükseldiği 1968 ve sonrasının etkisi altında yetiştiğini ifade ediyor: “Herkes sosyalizmden söz ediyordu. Cezayir anti-emperyalist mücadelenin zirvesinde yer alıyordu. Filistin, Güney Afrika, Vietnam gündemdeydi. Bu militan mücadeleler ortamında yetiştim.”
Sendikal harekete, yasa-dışı Troçkist işçi örgütlerine katılmış; 1981-1988 arasında defalarca tutuklanmıştır. Ülke 1990’da çok partili rejime geçince Hanoune, İşçi Partisi’nin kurucuları arasında yer almış; 2005’te partinin Genel Sekreteri seçilmiştir.
Hapisteki Louisa Hanoune ile dayanışma bildirisi
Cezayir Başkanlık seçimlerine Hanoune üç defa aday oldu; 2009’da %4,2 oranında oy ile ikinci sıraya geçti. O seçimlerde İşçi Partisi de parlamentoda ana muhalefet partisi oldu.
2019’da Buteflika yeniden Başkan adayı olunca Louisa Hanoune kendi adaylığını geri çekti; muhalefet dalgasının ön saflarında yer aldı.
8 Mayıs 2019’da ise Hanoune, “ordunun ve devletin otoritesine karşı komplo” suçlaması ile gözaltına alındı. Anlaşılan yirmi yıllık Buteflika döneminde ülkenin yönetimini fiilen üstlenmiş olan generaller, halk muhalefetinin sol yörüngede gelişimini önlemek istemektedir.
On solcu parti, Cezayir İşçi Partisi liderinin gözaltına alınmasını protesto etti; özgürlüğünü talep etti. Louisa Hanoune’un resmini içeren afiş de, 20 Hairan’da İsviçre’de bu cesur kadınla dayanışma toplantılarına davet içermektedir.
***
Bu yazıda adlarını, resimlerini verdiğim Sudan’ın, Cezayir’in kadınları, Orta Doğu’nun emperyalizm ve Körfez’deki ortakları tarafından beslenen İslamcı yobazlığa mahkûm olmayacağını kanıtlayan ışıklardır.
AKP yıllarının Türkiye’si için de değerlidir; öğreticidir.
soL / 21.06.19