2 Ağustos’ta Sol Haber Portalı’nda “IMF Ekvador’da” başlıklı bir yazım yayımlandı. Yazıda, üç solcu iktisatçının (James K. Galbraith, Ha-Joon Chang, ve Mark Weisbrot’un) imzaya açtıkları bir çağrıyı duyuruyordum.
İktisatçılar, meslektaşlarını Ekvador’da neo-liberalizme dönüşe karşı uyarmakta; IMF’nin Ekvador’la imzaladığı kredi anlaşmasını eleştirmekteydi.
Bir ihanetin kısa öyküsü…
17 milyonluk bu Latin Amerika ülkesindeki gelişmeler, sembolik bir önem taşıdığı için bu imza kampanyasını tetiklemişti: Güney Amerika’daki solcu iktidarların (“pembe dalga”nın), Venezuela ve Bolivya ile birlikte ayakta duran son üç temsilcisinden biri daha “düşmek” üzeredir. İmzalar, bu tehlikeye karşı bir dayanışma eylemi olacaktı.
Ben de çağrıya katıldım; yüze yakın iktisatçıyla birlikte bildiriyi imzaladım.
Aynı yazıda, Ekvador solunu iktidardan uzaklaştıran “özgün” yönteme de dikkat çektim.
Latin Amerika’da son yıllarda “pembe” iktidarlara, bazen askerî, sivil darbelerle son veriliyordu. Sol iktidarlar, bazen de, ABD devleti, uluslararası finans kapital ve yerli burjuvazilerin ortaklaşa yarattıkları bir kriz sonunda seçim kaybediyorlardı.
Ekvador’da izlenen yöntem, kalenin “içten” fethi oldu.
2007’yi izleyen on yıl boyunca solcu başkan Rafael Correa, neoliberal politikaları terk etti, başarılı oldu; 2017’de yardımcısı Lenin Moreno’yu aday gösterdi. Moreno, sağcı adaya karşı seçimi kazandı; ama iki yıl içinde kendisini iktidara getiren programa sırt çevirdi. Dış siyaseti hızla ABD yörüngesine yerleştirdi; Londra Büyükelçiliği’ne sığınmış olan Assange’yi İngiliz polisine teslim etti. Son aşamada da ekonomi politikalarını IMF’ye devretti.
Sadece bir “sapma” değil, ihanet söz konusudur. Önce solcu ilkeleri koruyan Başkan Yardımcısı Jorge Glas’ı azletti, tutuklattı, mahkum etti. Correa aleyhine düzmece bir ceza davası açtırdı, yeniden aday olmasını önleyecek bir anayasa değişikliği geçirdi.
İzlediği yöntem, olsa olsa, Yunanistan’ın Syriza / Çipras öyküsü ile karşılaştırılabilir. Ama arada önemlice bir fark var: Çipras, Troyka’nın (Almanya, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin) ağır baskısı karşısında direnmeyi değil, teslimiyeti yeğlemişti.
Moreno ise bu tür baskılar altında değildi: Correa’nın başarılı mirasını devralıyor; o sayede seçiliyordu. Ekonomi bunalımda değildi. On yılda Latin Amerika ortalamasının üzerinde (yüzde 3,5’lik) bir büyüme temposu (kabaca) dış denge içinde gerçekleşmişti.
İhanetin gerçek nedenlerini, arka planını, ne eski yoldaşları, ne de Correa deşifre edemedi; açıklayamadı.
1 Ekim: IMF programı başlatılıyor…
IMF’nin Ekvador programının ana öğelerini özetleyeyim: Bütçe fazlası yaratılması, emek maliyetlerini aşağı çeken, işgücü piyasalarını “esnekleştiren” bir dizi önlem, kamu hizmetlerinde, işletmelerinde yaygın özelleştirme, Merkez Bankası özerkliğinin yeniden yasalaşması, yaygın tüketim mallarında dolaylı vergilerin artırılması, enerji ve suda sübvansiyonların kaldırılması…
Bu program, Mark Weisbrot’un tespitiyle, “Ekvador’da önceki on yılda gerçekleşen ekonomik ve toplumsal kazanımların kaybına yol açacaktır.”
Uygulamanın ilk kapsamlı adımı, Moreno’nun 1 Ekim 2019’da ilan ettiği 883 sayılı kararnameyle atıldı. Buna göre, kamu istihdamında daralma sürdürülecek; maaşlarda yüzde 20’lik kesinti yapılacak; yıllık tatil süresi yarıya indirilecek; özel emeklilik sistemine geçiş başlayacak; istihdam güvencesi ve iş güvenliği koşulları gevşetilecektir.
Kararnamenin en kritik “şok”unu sona sakladım: Ham petrol ihracatçısı olan Ekvador’da uzun yıllardan beri uygulanan akaryakıt sübvansiyonları tümüyle kaldırılacaktır.
Bir gün içinde benzin ve mazot fiyatları yüzde 50 ile yüzde 100 arasında sıçradı. Ve son kırk yıl boyunca çeşitli coğrafyalarda zaman zaman patlak veren bir başka sonuç, 2-14 Ekim arasında Ekvador’da da gerçekleşti: IMF ayaklanması…
İlk grev ve protesto dalgası
2 Ekim’de nakliye işçileri grev ilan etti; taksiciler büyük kentlerde yolları kapadı; başkent Quito’nun dış dünyayla bağlantısı kesildi.
Moreno, öğrencileri etkisiz kılmak için okulları üç günlüğüne kapattı; protestoları da kaba bir söylemle küçümsedi: “Artık beleşçilik son buldu…” Bu ifadedeki “beleşçilik” sözcüğünü, “zanganeria” karşılığı olarak kullandım; bunun da Ekvador burjuvazisinin yoksul, cahil insanlar için kullandığı “zangana”dan türetildiğini öğrendim (Grayzone Project, 6 Ekim).
Moreno’nun sınıfsal saplantılarını yansıtan bu “dil”, grevciler tarafından hızla sahiplenildi; eylemler de “zangana’ların devrimi” diye adlandırıldı. Gezi'deki gençler de “çapulcular” suçlamasını severek benimsemediler mi?
Taksicilerin grevi 5 Ekim’de son buldu; ama emekçi ve öğrenci örgütlerinin (İşçilerin Birliği Cephesi, Ulusal Öğretmenler Sendikası, Üniversite Öğrencileri Federasyonu’nun) genel grev çağrısı etkili oldu. Kentlerde hayat durdu. Meydanlar işgal edildi.
Moreno, “darbe girişimi” yaftası ile Rafael Correa’yı ve Maduro’yu kışkırtıcılıkla suçladı. Önce OHAL, sonra geceleri sokağa çıkma yasağı getirdi. Asker ve polis şiddeti, sekiz protestocunun ölmesi; yüzlerce kişinin yaralanması, tutuklanması ile sonuçlandı.
Protestolar isyana dönüşüyor
Protesto eylemleri, Ekvador Özgün Uluslar Konferederasyonu’nun (CONAIE’nin) katılımı ile kritik bir eşiği aştı. Ekvador’un özgün (“yerli”) halklarının örgütlü kalkışmaları, on yılda üç başkanı (1997’de Bucaram’ı, 2000’de Mahuad’ı, 2005’te Gutierrez’i) istifaya zorlamıştır.
CONAIE’nin başkanı Jaime Vargas, taşradan, Amazon köylerinden çok sayıda insanı büyük kentlere, ayaklanmaya katılmaya davet etti. Zamlara karşı tepki, özgün halkların toprak, su talepleri, ormanları yok eden maden şirketlerine karşı tepkileri ile birleşti. Vargas, başkan Moreno’yu “on yedi milyon insanın kaderi tehdit altında; ateşle oynama” diye uyardı.
Eylemler, adım adım isyana dönüştü: Quito’da Meclis binası işgal edildi. Eyaletlerin çoğunda halk, yolları ve meydanları kapattı. Vargas, askerlere çağrıda bulundu: “Halkla birleşin; yalancı, hırsız Moreno’yla değil…”
CONAIE militanları çok sayıda asker ve polisi gözaltına aldı. Bunlardan on polis, ölen bir göstericinin cenaze törenine getirildi; tabutun taşınmasına katıldı; sonra serbest bırakıldı. Çok sayıda petrol tesisi işgal edildi; ülkenin ana boru hattı kapatıldı.
Moreno, Ekvador tarihinde ilk kez hükümet merkezini Quito dışına (Guayaquil’e) taşımak zorunda kaldı. İsyancılarla görüşmeye başladı ve esas olarak CONAIE’yi muhatap aldı.
13 Ekim: Moreno geri çekiliyor; kararnameyi iptal ediyor
CONAIE eylem ve söylemlerindeki sertliğe rağmen, uzlaşmacı bir pazarlık sürecini yeğledi. Muhalefeti sürükleyen diğer örgütler de aykırı davranmadı.
Görüşmelerde arabuluculuğu, Katolik kilisesi ve Birleşmiş Milletler’in Ekvador temsilcisi Arnaud Peral üstlendi. Moreno, 833 sayılı kararnameyi iptal etmeyi erkenden kabul etti. Böylece akar yakıt zamları, kamu personeline getirilen maaş ve tatil kısıntıları geçersizleşti.
Kalkışma, halk şenliklerine dönüştü. Görüşmelerin sonuç belgesinin kaleme alınmasında CONAIE ve hükümet yetkililerinden bir komisyon oluştu. Güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddete karşı talepler, herhalde, birkaç bakanın ve polis şefinin görevden alınmasıyla geçiştirilecektir.
IMF anlaşması ve sonrası?
Ekvador’un IMF ile imzaladığı 4,2 milyar dolarlık kredi anlaşması, kamu maliyesinde üç yıl içinde millî gelirin yüzde 6’sına ulaşan bir “kemer sıkma” hedefliyordu.
Moreno, bu hedefin üçte birini aşan bir bölümünü akaryakıt sübvansiyonlarını kaldırarak gerçekleştirmeye kalkıştı. Bir kerelik, tüm fiyatlara hızla yansıyan ve çok sert hissedilen bir şok…
Halk sınıflarının tepkisi nedeniyle geri çekildi. IMF anlaşması ise duruyor. Ne Moreno, ne de IMF, emekçilere yüklenen bir kemer sıkma programından ödün vermez. Herhalde akaryakıt-dışı dolaylı (regresif) vergilere yüklenilecek; aynı miktarda vergi yükü çok sayıda tüketim kalemine dağıtılacaktır.
Halk muhalefeti ise bir muhabereyi kazandı; dönek Moreno’nun emekçi düşmanı kimliğini ortaya çıkardı; itibarını sarstı.
Emekçiler ve Ekvador solu bu kadarla yetinecek mi? Arkasını getirebilecek mi? Göreceğiz.
soL / 18.10.19