ABD emperyalizmi, işbirlikçileri ve finans kapitalin bezirgânları için geçen Pazar, Latin Amerika’dan iki kötü haber geldi: “Fernandez-Kirchner dönüyor; Evo Morales kalıyor…”
İlk haber Arjantin’den: Dört yıl önce spekülatif (“akbaba”) finans çevrelerinin saldırısına yenik düşen sol Peronist hareket iktidara döndü. 2007-2015’te Başkan olarak ülkeyi yöneten Christina Fernandez Kirchner, bu kez Başkan Yardımcısı olarak görev alıyor.
Peronistlerin başkan adayı da yardımcısı ile (tesadüfen) aynı adı taşıyordu: Alberto Fernandez… Yüzde 47,8 oyla birinci geldi; ilk turda gereken yüzde 40 eşiğini aştığı için Başkan seçildi.
Rakibi, 2015 seçiminde iktidara gelen, ABD’nin, neo-liberal çevrelerin gözdesi Mauricio Macri idi. IMF’den 56 milyar dolarlık kredi almış ve ülkesini çok ağır bir bunalıma sürüklemişti. Yüzde 40,7’lik oyla yenilgiyi kabul etti.
İkinci haber Bolivya’dan: MAS (“Sosyalizme Gidiş Hareketi”) lideri Evo Morales, dördüncü sefer (ve ilk turda) Başkan seçildi.
Bu yakınlarda kaybettiğimiz Immanuel Wallerstein’in tanımladığı anlamda “dünya solu” için iki iyi haber…
Arjantin’e ileride dönebiliriz. Bugün Bolivya’dan gelen “iyi haber” üzerinde duracağım.
Bolivya 2005: Morales Başkan seçiliyor
Evo Morales 18 Aralık 2005 başkanlık seçimini ilk turda kazandı. İktidara gelmesi, 2000-2005 yıllarında Bolivya’yı sarsan halk ayaklanmalarının uzantısı, bir anlamda sonucu olarak gerçekleşti.
Ayaklanmalar, suyun ve doğal gazın özelleştirilmesi ile tetiklendi. Bolivya özgün (“yerli”) halklarının, eski maden işçilerinin yerleştiği başkent La Paz’ın El Alto varoşunda isyana dönüştü. 2000 ve 2003’te başkent bir süre kuşatıldı; ülkeyle bağlantısı kesildi. Ordu müdahale etti; altmışı aşkın emekçiyi öldürdü.
Ekim 2003’te Başkan Sanchez de Lozada istifa etmek zorunda kaldı. Başkan Yardımcısı Carlos Mesa görevi devraldı.
Evo Morales, Aymara kökenli bir köylüdür. Koka üreticileri sendikasından MAS partisine katılan bir siyasetçi olarak bu mücadeleler içinde öne çıktı. 2005 başkanlık seçimini ilk turda yüzde 54’lük oyla kazandı. 2009 ve 2014 seçimlerinde oy oranını yüzde 60 eşiğinin üzerine çekti; ilk turlarda seçildi.
20 Ekim 2019 seçim zaferi ile Morales, Latin Amerika’da “pembe dalga” olarak bilinen sol iktidarlar zincirinin Venezuela’dan sonraki “en kıdemli temsilcisi” konumunu korumaktadır.
MAS hareketini ve iktidar deneyimini Marksist doğrultuda yorumlayan Alvaro Garcia Linera, 2006’dan bu yana Morales’in yardımcısıdır ve sicilinde gerilla liderliği suçlamasıyla beş yıllık bir mahkûmiyet yer almaktadır.
Morales iktidarının ekonomik bilançosu
Evo Morales döneminin Bolivya’sını Chavez ve sonrasının Venezuela’sı ile karşılaştırmak anlamlı olabilir.
Venezuela ham petrol, Bolivya doğal gaz zenginidir. İktidar sosyalist partilerdedir. İki ülkede de, neo-liberalizme ve ABD emperyalizmine karşı çıkmak stratejik öncelik oldu. Kapitalist mülkiyet ilişkilerinin tasfiyesi ise hedeflenmedi.
Uygulamalara göz atalım: Ham petrol ve doğal gaz üretimi millîleştirildi; ihraç gelirleri önemli boyutlarda halk sınıflarına dönük sosyal transferlere, eğitim, sağlık harcamalarına tahsis edildi. Ülkelere yerleşmiş ABD’nin müdahale aygıtları, üsleri kapatıldı. IMF programlarına son verildi. Latin Amerika’da ABD tahakkümüne karşı dayanışma örgütlenmeleri (Kirchner’lerin Arjantin’i, Lula’nın Brezilya’sı, Correa’nın Ekvador’u ile birlikte) oluşturuldu.
Ham petrol ve doğal gaz fiyatlarının 2015 sonrasında gerilemesi Venezuela ve Bolivya’yı aynı doğrultuda etkiledi. Sonraki yıllarda ise iki ülkenin ekonomik göstergeleri tamamen farklılaştı.
Venezuela, Obama’nın başlattığı ABD yaptırımlarının katkısıyla da ağırlaşan ekonomik bunalımın hâlâ içindedir. Bolivya ise dış açık vermeye başladı, ama büyüme temposunu sürdürebildi. Morales’in iktidar yılları olan 2006-2018 döneminde Bolivya’nın büyüme ortalaması yüzde 5,0’tir. En büyük dokuz Latin Amerika ülkesi içinde (Peru’yu izleyerek) ikinci sıradadır.
İzlediğim kadarıyla Bolivya, neo-liberalizmin makro-ekonomik reçetelerinden ihtiyatlı bir tempoyla arınmaya özen gösterdi: Merkez Bankası kaynakları Hazine ile bütünleşti; kamu yatırımlarının finansmanında belirleyici rol üstlendi. Döviz piyasası denetlendi; rezerv birikimi gözetildi; ulusal paraya istikrar sağlandı. Maliye Bakanı Luis Arce ise kamu maliyesinde dengelerin korunmasına öncelik verdi.
Doğal gaz bağımlılığını azaltmayı hedefleyen bir yatırım programı bu sayede izlenebildi. Tarımda kendine yeterlilik ve mineral zenginliğini metal sanayi kollarına dönüştürme doğrultusunda önemli mesafe alındığı vurgulanıyor. Doğal gaz gelirlerinin gerilediği 2015-2018’de dahi yatırımların millî gelirdeki payı yüzde 21’i aştı. Morales’in iktidarı devraldığı dönemde ise sermaye birikim oranı yüzde 15 civarında seyretmekteydi.
Tartışmalı 2019 seçimi
Evo Morales 2019 seçimine on dört yıllık iktidarın yıpranma etkenleri içinde girdi. Sanayileşmeyi sürükleyeceği umulan madencilik yatırımları, tarımsal alanlara, tropik ormanlara taşmakta; MAS’ın kitle tabanının ön saflarında yer almış olan köylülüğün, özgün halkların tepkilerini tetiklemekteydi.
Burjuva muhalefeti, büyük kentlerde örgütlüydü; “beyaz”, eğitimli, profesyonel küçük burjuvazinin sınıfsal, ırkçı reflekslerine dayanarak güçlenmekteydi.
Morales’e dördüncü kez başkanlık kapısı aralayan bir referandum 2016’da (yüzde 51’lik bir oyla) reddedilmişti. Anayasa Mahkemesi, tartışmalı bir kararla referandumu geçersiz kıldı. İktidar, “demokrasiden sapma” suçlamaları ile yüzleşmek zorunda kaldı.
Bolivya’da başkanlık seçiminin ilk turda sonuçlanması için en çok oy alan iki aday arasında on puanı aşan bir fark oluşması gerekir. Morales’in ilk turda önde yer alacağı biliniyordu. Sağcılar, farkın dar kalacağı ve Morales’in ikinci turda yenik düşeceği beklentisi içindeydi. (AKP’nin izlediği “başkanlığa kestirme geçiş” seçeneklerinden biri…)
Ne var ki, burjuva muhalefeti 2019 seçimine sicili lekeli, “yanlış” bir Başkan adayı ile girdi: 2000-2003’teki halk ayaklanmaları sırasında Başkan Yardımcısı olan Carlo Mena… Halk isyanını tetikleyen neo-liberal politikaların ve emekçi kıyımının sorumluluğunu paylaşan siyasetçi…
Mena’nın adaylığı, önceki üç seçimde Morales’i iktidara taşıyan varoş halkını, maden işçilerini, koka köylülerini ve taşranın özgün halklarını bir kez daha birleştirdi. Yüksek Seçim Kurulu kesin oy oranlarını ilan etti: Evo Morales %47,1; Carlos Mesa 36,5… Fark, 10,6 puandır; Evo’nun oylarında erime vardır; ama, gerekli eşik aşılmıştır.
Geçici sonuçlar açıklanırken, kırsal bölgelerin, tropikal taşranın oy dökümü gecikti. Başta on puanın altında seyreden fark, ertesi gün açıldı. Mesa taraftarları, “beyaz” kentliler, “hile var; ikinci tur…” sloganları ile meydanlara döküldü. ABD, Brezilya, Kolombiya ve (aynı gün Peronist adaya yenik düşen) Arjantin yönetimi, “ikinci tur…” çağrısında bulundu. ABD’nin yörüngesine girmiş olan OAS (“Amerika Devletleri Örgütü”) Genel Sekreteri de bu çağrıya destek verdi.
Morales hızla yanıtladı: OAS yetkililerini ve doğrudan doğruya Mena’yı, seçimin uygulanmasını, sayım sonuçlarını birlikte denetlemeye davet etti ve son sözü söyledi: “Sonuç da bağlayıcı olsun.”
Burjuva muhalefetinin ve ABD işbirlikçilerinin tepkileri herhalde hızla son bulacaktır. Kent meydanlarını “beyaz orta sınıf” kalabalıklarıyla doldurarak dört yıl önceki Brezilya’daki gibi bir “sivil darbe” girişiminin Bolivya’da tutmayacağı anlaşıldığı için…
“Hile ve desise” ile tezgâhlanan bir sivil darbe girişiminin kent yoksulları, özgün halk ve işçi sınıfının örgütlü direnmesi karşısında başarısız olacağı (24 Ekim tarihli Financial Times tarafından dahi) öngörülüyor. Bu gazeteye demeç veren bir ilgiliye göre böyle senaryo gerçekleşirse, “Mesa bir yıl bile iktidarda kalamayacaktır”.
Bolivya’nın, emekçi örgütlenmelerinin düzeyi ve militanlık derecesi bakımından dünyanın en önde gelen toplumlarından biri olduğu söylenir. Bu ülke bu sayede, dünya soluna geçen Pazar “iyi bir haber” getirmiştir.
soL / 01.11.19