Temmuz başında açıklanacak haziran enflasyonunun yıllık en az yüzde 75’e varan bir orana ulaşması telaşı, enflasyon ile mücadele programı olmayan Erdoğan iktidarını “sermaye kontrolü” tanımına girecek müdahalelere zorluyor. Birkaç örneği önceden görülen, firmaların “dolarlaşmasını” önlemeye dönük adımlara bir yenisi eklendi ve firmalar döviz varlıklarını iyice daraltmaya zorlandı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 24 Haziran Cuma günü piyasalar kapandıktan sonra firmaları döviz tutmaktan caydıracak, TL'ye geçişe zorlayacak bir karar aldı. Buna göre firmaların bulundurduğu döviz varlığının 15 milyon TL'yi (güncel kurla yaklaşık 870 bin dolar) aşması hâlinde ve bu tutarın firmanın en güncel bir yıllık satış hasılatının yüzde 10'unu geçmesi durumunda yaptırım olarak firmaya bankalardan ticari kredi kullandırılmayacak. Karar, şirketlere döviz varlıklarını satma zorunluluğu getirdiği için bir hareket kısıtlaması ve kambiyo serbestliğine ters bir adım.
Türkiye’de gerek işletme sermayesi gerek ihracat için TL kredi almadan çalışan şirket çok az. Yine de firmaların bu yaptırımdan kaçma yollarını araştıracakları, sermayelerin kardeş şirketlere kaydırılması, yurt dışı firmalarla türev işlemlere girmek gibi dolambaçlı yollara gidebilecekleri ifade ediliyor.
Kararın firmaların döviz satışını, dolayısıyla döviz fiyatlarını aşağı indirmesine yol açması bir ihtimal. Nitekim kararın alındığı Cuma günü, dolar fiyatı 17 TL basamağından 16 TL basamağına inişe geçti.
Durumun önümüzdeki günlerde nasıl seyredeceği merak edilirken kararın, bankalarda dövizi bulunan gerçek kişileri ürkütmesi, dolayısıyla dövizin bankadan yastık altına kaymasına yol açması riskinden de söz ediliyor.
Türkiye ekonomisinde alınan her önlemde olduğu gibi, firmaları dövizden uzak tutmayı amaçlayan bu kararın da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kararı ile ilgisi var. Normalde 2023 Haziran’ında yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin öne alınması da gündemde. Erdoğan, bunun için en uygun zamanlamayı kolluyor. Ne var ki özellikle ekonomik açıdan şartlar hep iktidarın aleyhine seyrediyor. Geride bıraktığı dört yılda üç büyük döviz şokuyla boğuşan ve tüketici enflasyonunun yüzde 73,5’a ulaşmasını önleyemeyen Erdoğan, büyük şikâyetler ve oy kayıpları ile yüz yüze. Seçmenin nabzını da yansıtan Tüketici Güven Endeksi’nin haziran sonuçları, bir yıl öncesine göre yaklaşık 20 puanlık bir düşüşe işaret etti. Reel sektörün ve hizmet sektörünün güven endeksleri de haziran ayında düşüşler gösterdi. Bu güvensizlik beyanında kontrol dışı enflasyon en önemli etken.
Erdoğan, enflasyonla mücadele gibi acı reçete gerektiren önlemler yerine bir dizi komplikasyona yol açan enflasyon içinde büyüme yolunda ısrar ediyor. Enflasyonu doğrudan hedef alacak TL faizleri artırmak yerine enflasyonu körükleyen dövizi frenlemeyi tercih eden iktidar, döviz fiyatlarının artmaması için icat ettiği Kur Korumalı Mevduat (KKM) isimli 992 milyar TL’ye ulaşan enstrümanla döviz getirisini garanti etme yoluna gitti. KKM’ye ilk altı ayda yüzde 49’a yakın getiri sağlanırken, Hazine’den bunun için ilk dört ayda 21 milyar TL örtülü faiz ödendi.
Hükümet dövizi frenlemek için “zorlayıcı” önlemlerden de geri kalmıyor. Sermaye kontrolü denebilecek kısıtlamalarla özellikle firmaların döviz tutmalarını, döviz varlıklarını artırmalarını caydırmaya çalışıyor. Son örneği, firmaların döviz varlıklarını satış gelirlerinin yüzde 10’uyla sınırlamak olan bu sermaye kontrolünün bir önceki örneği ihracatçılara dönük olmuştu. Merkez Bankası, 13 Haziran’da aldığı bir kararla TL reeskont kredisi kullanacak mal ve hizmet ihracatçılarının yükümlülüklerini artırdı. Bu uygulama ile reeskont kredisi kullanmak için daha önce döviz gelirinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na satma zorunluluğu olan ihracatçılar, buna ek olarak döviz gelirinin yüzde 30’unu da bankalara satacak. İhracatçı firmalar, aynı zamanda satışı izleyen bir aylık dönemde de döviz almamayı taahhüt edecek.
Durumu eleştiren ihracatçılar, kararın döviz girdisi yüksek olan sektörlerin reeskont kredisi kullanımını güçleştireceğini savunurken, ihracatı yavaşlatma riski taşıdığına da işaret ediyordu. İhracatçılar, uygulamanın uzun vadede pazar kaybına kadar çok sayıda soruna kaynaklık edeceğini belirtiyorlardı.
Bu şikâyetler sürerken bu kez BDDK, firmaların ticari kredi kullanma imkânını döviz varlıklarını azaltma şartına bağladı. Firmalar, yıllık satış gelirlerinin yüzde 10’undan fazla döviz varlığı bulundurmayacaklar, başka bir tanımla, döviz varlıkları 15 milyon TL karşılığı dövizi geçemeyecek. Bu, firmaları döviz satıp, yeni döviz varlığı edinmeyip “liralaşmaya” zorlamak demek aynı zamanda.
Firmalar enflasyona rağmen iç talebe yanıt vermek üzere üretim yapıyorlar ve ithalat talepleri devam ediyor. Türkiye’nin ilk beş aylık ithalatı 146 milyar doları buldu ve bu, aylık neredeyse 30 milyar dolarlık ithalat demek. Öte yandan firmaların vadesi yaklaşan dış borç yükümlülükleri de döviz tutmalarını gerektiriyor. Önümüzdeki 12 ayın dış borç yükümlülüğü 182 milyar doları bulurken bunun 61 milyar doları reel sektör firmalarına ait. Yaşanacak kur şoklarına karşı önlem olarak da firmalar varlıklarını dövize çeviriyorlar.
Döviz varlıkları 80 milyar dolar olarak tahmin edilen firmaların, getirilen yeni yaptırıma uyup uymayacakları merak konusu. Hükümetin şimşeklerini üstüne çekmemek için döviz varlığını istenen düzeye indirme yoluna gidecek firmalar olacağı gibi, bundan kaytarmanın yolunu arayacakların hiç de az olması beklenmiyor. Grup içi firmalara, ortaklara dövizi dağıtma, böylece yüzde 10 eşiğini aşma başvurulacak muhtemel yollardan biri, örneğin.
Firmaları döviz varlıklarını kısıtlamaya zorlamak, son tahlilde bir sermaye kontrolü ve bunun özellikle Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yabancı kaynak girişine, yatırımcılara sempatik gelmeyeceği çok açık. Uzun süredir doğrudan yabancı sermaye girişi sağlayamayan, borsaya hisse senedi ve devlet kâğıdı alımı için de yabancı çekemeyen Türkiye’nin, bu tür kısıtlamalarla zaten uzak duran yabancıları daha da ürkütmesi kaçınılmaz.
Döviz varlığı kısıtlamasının, döviz satışını getireceği, dolayısıyla döviz fiyatlarını düşüreceği beklentisi, kararın açıklandığı 24 Haziran Cuma günü akşam saatlerinde döviz fiyatlarında bir inişi de getirdi. Cuma öğle saatlerinde 17,40 TL dolayında seyreden dolar kuru, karar haberinin duyulmasının ardından akşam saatlerinde 16.50’lere doğru geriledi. Kararın pratikte etkili olup olmayacağı, döviz fiyatlarının seyrine de etki edecek.
Öte yandan, sermaye kontrolü tanımına girecek bu tür kararların artması, bankalardaki yaklaşık 151 milyar dolar döviz mevduatı olan gerçek kişileri de kaygılandırıyor. İktidarın, gerçek kişilere ait döviz mevduatlarına dönük bir kısıtlayıcı karar alması endişesi, döviz mevduatlarının bankalardan yastık altına kayması riskini de barındırıyor.
Al-Monitor / 27.06.22