Aylardır ithal edilen çöpleri konuşuyoruz ama işin aslını hiç konuşmuyoruz. Ama aslında durum Çehov’un anlattığı gibi; eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar. Ortada sadece bir tiyatro sahnesi yok. O silahı yok sayan bir ideolojik illüzyon sanatı olarak egemen siyaset de var.
Aslında yıllardır gözümüzün önünde duran silah hemen her gün patlıyor ve biz hâlâ onu hiç görmemişiz gibi yapıyoruz. Bunun yerine, Titanik filmindeki buzdağının görünen kısmıyla oyalanıyoruz.
Önce müjdeyi verelim. İstanbul’da kentin çöplerini yakacak ve Avrupa’nın en büyük tesisi olacak bir ÇES, yani çöpten elektrik üretecek bir santral açılıyor. Resmi adı “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi.” Kısaca Eyüp ÇES diyelim. Eyüp ÇES Kısırmandıra Mevkii’nde, Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait orman arazisinin içinde daha önce belediyeye tahsis edilmiş bir yerde kuruluyor. Hikâyesi ise ilginç.
Eyüp ÇES
2012 yılında Ankaralı bir firma “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi Projesi” için hazırladığı ÇED raporunun onayını aldı. Bu rapora göre İstanbul’un yedi öncelikli ilçesinde (Kağıthane, Şişli, Beşiktaş, Beyoğlu, Fatih, Sarıyer ve Eyüp) günlük 3099 ton çöpün ve beş alternatif ilçesinde de (Sultangazi, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa, Başakşehir ve Zeytinburnu) günlük 1235 ton çöpün yakılacağı bir çalışma yapılmıştı. 2010 verilerine göre bu çöpün yüzde 12’den fazlası poşet ve plastik olacaktı. Geri dönüşebilenler ayrıldıktan sonra kalanlar Eyüp’te orman içinde kurulacak bir santralde yakılacaktı. Muhtemelen metal, cam, karton gibi geri dönüşebilir malzemeler ayrıldıktan sonra, geri dönüşmeyenler (ülkede ne kadar kötü bir geri dönüşüm sistemi olduğunu biliyoruz) toplu olarak bu tesise götürülecekti. Böylece günde 3 bin ton çöp ve muhtemelen 400 tondan fazla plastik ve poşet yakılacaktı.
Akkuyu ile ÇED kardeşliği!
ÇED raporunun içeriğinde pek bir şey yoktu. Ne yanma sonucu oluşacak baca gazının kompozisyonu, ne kül vs. hakkında bir not düşülmüştü. Bu rapor o güne kadar hazırlanmış en kötü ÇED raporundan bile daha kötü idi. Koca bir tesis ve boş bir ÇED raporu! Tabii raporu hazırlayan firmayı incelediğinizde “Akkuyu Nükleer Santrali Çevresel Etki Değerlendirme Raporunu” hazırlayan firma ile aynı olduğunu görüyor, durumu anlıyordunuz.
Eyüp ÇES için 25 Kasım 2015’te ihale yapılıyor ve 11 Eylül 2017’de işi alan Makyol-Hitachi ortaklığı ile imzalar atılıyor. Makyol’un 2017’de İBB’nin bir numaralı müteahhidi olduğunu, devletten de o güne kadar 10 milyar 665 milyon TL’lik ihale aldığını hepimiz biliyoruz. Kasım 2018’de tesisin yapılabilmesi için 340 milyon euroluk dış kredi alınması kararı İBB Meclisi’nde CHP’li üyelerin itirazına rağmen geçiyor.
Ancak seçimlerden sonra yeni yönetim ÇED raporunu, projeyi incelemeden ve daha önceki kredi meselesine RED oyu verdiklerini de hesaba katmadan kredi peşine düşüyor. Mart 2020’de de kredi anlaşması imzalanıyor ve böylece proje hızlandırılarak tesisin pek yakında açılacağı müjdesini Ekrem İmamoğlu 2020’nin sonunda veriyor.
Dumansız çöp yakma!
ÇED raporunda pek bilgi yok dedik ya, basit bir çalışma ile neyi koymadıklarını anlamaya çalışalım. İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nün konuya dair bir sunuşunu kaynak olarak kullanıp ÇED’de verilmeyen bilgiyi biz oluşturmaya çalışalım. Ancak en baştan buradaki rakamların gerçek proje ile farklı olacağını da belirtelim. Böylece eksikliğimizin kusura bakılmamasını, ancak olmamasının ne kadar büyük bir kusur olduğunun görülmesini de sizlerden isteyelim.
Sunuş “1 ton kentsel katı atığın termal yöntemle bertaraf edilmesi sonucunda” ne kadar baca gazı, taban külü, uçucu kül çıktığına dair bilgiler veriyor. Eğer bu bilgileri Eyüp ÇES için kullanırsak, her gün tesisin bacasından 2100 ton baca gazının atmosfere, 75 ton uçucu külün çevreye yayılacağını, yaklaşık 250 ton kül kazan tabanından alınarak depolama sahasına döküleceğini tahmin edebiliriz. Yani çöplerin en zehirli kısmı toprağa ve havaya karışacak. Bir geri dönüşüm, depozito ve atık politikasının olmamasının sonucunda 1 milyon ton çöp yakılacak ve İstanbulluların payına yılda soluyacakları 700 bin ton baca gazı, 25 bin ton uçucu kül, toprağa gömülecek 250 bin ton taban külü düşecek.
İstanbul’un havası çöp depolama sahası
AKP 2016 yılında Elektrik Piyasası Kanunu’nda yaptığı bir değişiklikle belediye çöplerini yenilenebilir enerji kaynağı saydı. O gün TBMM’deki oylama esnasında sadece 25 vekil RED oyu verdi. 2017’de bu tesisin anlaşması yapıldı ve 2020’de kredi bulundu. Böylece AKP, çöpleri toprağın yanında içimize çektiğimiz havaya da gömecek ekonomik bir model oluşturdu. İBB 2020’de bulduğu kredi ile de AKP’nin elini güçlendiren bu nefis projeyi hayata geçirdi.
Tesis açılırsa İstanbul ciddi bir ekolojik yıkıma maruz kalacak. Her yıl yüzbinlerce ton zehirli gaz atmosfere, on binlerce ton uçucu ve kirletici düzeyi yüksek kül etrafa yayılacak. Böylece İstanbul’un havası çöp sahası olacak!
Tesis açılırsa ülke olarak ciddi bir ekonomik yıkıma maruz kalacağız. Tesisin haziranda açılacağı müjdesi veriliyor. Hatta kesinlikle açılacağının garantisini de verelim. Çünkü EPK’ye yapılan itirazlar etki etmiş, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bu tür santrallere verilen teşvikleri 1 Temmuz 2021’den itibaren düşürmek zorunda kalmışlardı. 1 Temmuz’dan sonra açılırsa Eyüp ÇES kilowatt saatine 50 kuruş alırken, erken açılması halinde 13,3 cent, yaklaşık 101 kuruş alacak. Yani İstanbullu kendi çöpünü yaktırmak ve bunun zehrini solumak için fahiş bir meblağı İBB’nin bu tesisine ödeyecek.
Bu tesise yatırım yapmak yerine bir atık ve enerji politikası geliştirilebilseydi, bu kadar zaman içinde kaynaklı atıkların çok daha fazlası azaltılabilir ve enerjide ciddi tasarruf sağlanabilirdi.
Çöp politikaları
2017 yılında Türkiye AB’den 176 bin ton plastik atık ithal etti. 2018’de alışverişlerde kullanılan poşetler paralı olduğunda pek çok çevreci buna sevinirken “poşet paralı olmuyor, doğaya ve topluma ödetiliyor” demiştik. O düzenleme Meclis’ten geçti ve 2020’de ithalat 698 bin tona çıktı.
2020’de ise iki önemli kanun teklifi geçirildi. Bunlarda ilki LES (Lastikten Elektrik Üretim Santrali), ÇES (yani Çöpten Elektrik Santrali) ve OES’i (yani Orman Atıklarından Elektrik Santralini) yenilenebilir enerji sayan Elektrik Piyasası Kanunu. Diğeri ise para getiren çöplere bir iş modeli kuran Türkiye Çevre Ajansı ile ilgili kanun. Bu kanunla geri dönüşmesi kârlı olan çöpler ajans üstünden bir sermaye grubuna verilecek, kârsız olan çöpler ise yakılarak devletten yüksek yenilenebilir enerji destekleri alınabilecekti.
Çöp milliyetçiliği
İsveç’in atık politikalarını örnek gösteririz ve Türkiye’ye bile gelip atık almak istemelerine şaşırırız. Neden? Çünkü çöp ithal etmek bir sorun değil ve hatta kârlı bir iş, asıl sorun başka yerdedir.
İngilizler kendi çöplerinin derdine düşer ve bir muhabir göndererek Adana’da Türkiye’ye gönderdikleri çöplerin takibini yapar. En son geçen hafta düşen bir haberde Almanya’nın Türkiye’ye gönderdiği çöplerin akıbetini takip ettiklerini ve 400 konteyner atığın kaybolduğunu okuruz. Ama ortada bir milyon ton çöpün yakılacağı koca bir tesise itiraz edeni, bunu mesele edeni, kampanyasını yapanı neden görmeyiz? Neden sadece 1 (yazı ile bir) itiraz görürüz? Çünkü kendi çöpümüzü takip etmediğimiz ama başkasının çöpü ile kavga ettiğimiz bir “çöp milliyetçiği” hasıl olmuştur artık.
2012’de Akkuyu’nun ÇED raporunu hazırlayan firmanın çöp yakma tesisine ait raporu sorgulanmadan kabul edilmiş. Her yıl 1 milyon ton çöpün yakılarak, yüzbinlerce ton uçucu gaz ve külün yayılmasına, içindeki zehirli maddelerin atmosferimizde uçuşmasına İstanbullu sessiz kalamaz. Tabii eğer bunu bilirse. Bunun için milyarca lira kredi alınmasına, iktidara yakın şirkete iş sağlanmasına, tesis üstünden fahiş elektrik satılmasına ve bu paranın halkın cebinden çıkacak olmasına herkes itiraz edecektir. Ama bu anlatılırsa. Belki bir umut İBB, “plastik yakılmayacak” şeklinde açıklama yapar diye bekliyor olabilirsiniz. Cevabı Çehov versin. Ortada düzenleme varsa, teşvik varsa, tesis de yapılmışsa, o işler olurken kimse ses çıkarmamışsa, o silah patlar.
Peki kimi vurur? Atık politikalarını, atık geri dönüşüm sektörünü, doğayı, toplumu ve tabii ki gerçekleri.
Ama bu tiyatronun değil, buzdağının üstünü konuşturanların başarısıdır!
Gazete Duvar / 17.05.21