Arap dünyasına dönüş mümkün mü? - Musa Özuğurlu

Türkiye Arap ülkeleri ile her zaman sorunlar yaşadı. Ancak yaklaşık on yıldır (Arap Baharı adı verilen süreç ile birlikte) bu sorunlar doğrudan yaşanmaya başlandı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 04 Ocak 2022
  • 23:36

İlk haber (iddia): Türkiye ile Suriye arasında Ürdün’ün başkenti Amman’da istihbari düzeyde bir buluşma gerçekleştirdi.1

İkinci haber: Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki ay Suudi Arabistan’ı ziyaret edecek.

BAE ile Suudi Arabistan arasındaki yakın ilişki ve birçok alanda mevcut olan işbirliği göz önüne alınırsa BAE fiili Cumhurbaşkanı (Abu Dabi Veliaht Prensi) Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın Türkiye ziyareti sonrası Suudi Arabistan adımının geleceğini tahmin etmek zor değildi. Nitekim öyle oldu.

Arap basını Erdoğan’ın bir süre önce gerçekleştirdiği Katar ziyareti sırasında ziyaretten çok Erdoğan – Muhammed bin Selman görüşmesinin olup olmayacağına odaklandı. O günlerde Körfez İşbirliği Konseyi üyesi diğer ülkelere bir ziyaret turunda olan Muhammed bin Selman’ın ‘’yoğunluğu’’ nedeniyle görüşme gerçekleşmedi ancak iki ülke arasında bir şekilde temasın tekrar başlaması adımları beklenen adımlardı.

Muhammed bin Zayed Türkiye’ye geldi Erdoğan ise Riyad’a gidecek.

Bu adımların sadece Türkiye’nin ihtiyacından kaynaklandığı savunulamaz ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik durumun yanı sıra uluslararası alanda yaşadığı yalnızlık önemli etkenler.

Türkiye Arap ülkeleri ile her zaman sorunlar yaşadı. Ancak yaklaşık on yıldır (Arap Baharı adı verilen süreç ile birlikte) bu sorunlar doğrudan yaşanmaya başlandı. Örneğin Türkiye Suriye konusunda Suudi Arabistan ve BAE ile aynı kampta yer alıyordu ancak bu süreç bu ülkelerin de içinde olduğu coğrafya ile sorunları çözmedi sadece öteledi.

Türkiye’nin Mısır ile yaşadığı en önemli sorun Sisi’nin Türkiye’nin fiili olarak desteklediği Mursi’yi askeri darbe ile devirmesi sonrası Ankara’nın Sisi yönetimine gösterdiği tepki ve Kahire’nin ‘’içişlerine karışılması’’ olarak tanımladığı Mursi yanlısı tutum oldu. Müslüman Kardeşler örgütüne Türkiye’nin verdiği destek sadece Mursi başlığı altında değil örgüt üyelerinin, üst düzey bazı yöneticilerinin Türkiye’de barındırılması, Türkiye’nin Katar ile finansal işbirliği halinde Mısır yönetimi aleyhinde yayın yapan TV kanallarına imkan tanıması gibi faaliyetler ile sürdü. Bu süreçlerde Mısır’ın Doğu Akdeniz enerji savaşlarında, Libya’da karşı karşıya geldiği Türkiye’nin karşısında yer alması iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesi sonucunu doğurdu. Aslında bu başlıkların her biri hem diğer başlıkların sonucu hem de sebebi hem de enstrümanı olarak görülmeli. Sonuçta bu karmaşık yumak iki ülke arasında büyüdü ve geçtiğimiz yıl ilişkilerin düzeltilmesi için adımlar atıldı. Hala somut bir ilerleme kaydedilebilmiş değil. Müslüman Kardeşler örgütü sadece Mısır ile değil Suudi Arabistan ve BAE ile de önemli bir sorun teşkil ediyor. Örgütün kendi ülkesinde doğup büyüdüğü Mısır ve örgütü kendilerine tehlike olarak gören Suudi Arabistan ve BAE böylece bu başlık altında Türkiye’ye karşı ortak bir zeminde buluşmuş oluyorlar. Katar ise bilindiği gibi aynı nedenden dolayı bu üçlünün hedefi haline gelmiş ve Türkiye birçok konuda ortak zemin bulabildiği Katar’ın yanında yer almıştı. Katar krizi bu üçlü ile Türkiye arasında ‘’iplerin koptuğu’’ süreç oldu.

Katar daha sonra BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini 2021 başlarında hal yoluna soktu ve o dönemde Türkiye ile diğerleri (Suudi Arabistan ve BAE) arasında arabulucu olabileceği sinyalini verdi. Ancak Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası Türkiye’nin kullandığı sert söylem, BAE’ye yönelik daha önceden kullanılan ‘’darbe destekçisi ülke’’ söylemi bunlara karşılık Suudi Arabistan’ın Türkiye menşeli malları boykot kararı, BAE’nin Türkiye’ye yönelik ‘’tarihte Araplara Türk zulmü’’ söylemleri yenilir yutulur gibi değildi ve bu nedenle normalleşme adımlarının atılması ayları gerektirdi.

Türkiye - Katar ilişkisi sadece ekonomik değil. İki ülkenin halihazırdaki iktidarları bölgesel ve küresel sorunlar karşısında ekonomik (Katar), askeri (Türkiye), Siyasal (Türkiye) ve ekonomik yatırım potansiyeli (Türkiye) güçlerini birleştirmiş durumdalar.

BAE ile düzelme yoluna giren ilişkiler ise daha çok ekonomik zemin üzerinden olacak gibi. BAE Katar gibi zengin bir ülke ancak bütün yatırımlarını Batı sepetinde toplamayı düşünmüyor ve Türkiye BAE için bulunmaz nimet. BAE’nin siyasal olarak da (Uluslararası ilişkilerde) Türkiye gibi bir devi yanında görmesi dengeyi kendi lehine kullanabilecek bir durum da yaratabilir.

Suudi Arabistan’a gelince: Suudi Arabistan bütün ihtilaflara karşın Türkiye’yi gözardı edemez (aynı durum Türkiye için de geçerli). Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın gelecek ile ilgili çok iddialı planları var ve ülkesinin çağı yakalaması için çeşitli projeleri hayata geçirmeye çalışıyor.

Türkiye toplumsal birikim, insan gücü, vizyonu, sahip olduğu büyük ekonomik potansiyel ile bu ülkelerin işbirliğini geliştirmek isteyecekleri bir ülke.

Yani karşılıklı zorunluluklar tarafları ‘’geçmişteki sorunları unutup geleceğe bakmaya’’ zorluyor. Herkesin işine yarayacak bir durum. Sadece ekonomik krizden dolayı değil, siyasal olarak da zor zamanlar geçiren Erdoğan, aradığı ekonomik desteği bu ülkelerde buldu, bu ülkeler ile ekonomi alanında başlayacak olan işbirliği siyasal alana da genişletilirse Erdoğan uluslararası ilişkilerde elini güçlendirecektir. Bu ülkeler ile bu başlıklar altında geliştirilecek ilişkiler elbette küresel çapta yeterli değil ancak Erdoğan’a olası erken seçime kadar bile olsa en azından ‘’başka formülleri düşündürecek’’ zaman kazandıracaktır.

Bazı Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme adımları atmalarından sonra değişen dengeler de Türkiye’nin bu coğrafyanın dışında kalma lüksünü ortadan kaldırdı. Zira Mısır ve Suudi Arabistan İslam dünyasının en büyük güçlerinden, bu ülkelerin İran ile ilişkileri de Türkiye’yi ileride tercih yapmaya zorlayacak bir hale gelir mi bilinmez ancak İran’ın ABD ve diğer P5+1 ülkeleri ile yaptığı son görüşmeler ile ilgili olumlu açıklamalar yapması, Suudi Arabistan – İran arasındaki temaslar şimdilik olumlu bir havada.

BAE Katar ile normalleşme sonrasında ‘’Türkiye bizim ile ilişkilerini normalleştirmek istiyorsa yüzünü Arap dünyasına çevirmeli (hassasiyetlerimizi anlamalı)’’ açıklamasında bulunmuştu. Erdoğan yüzünü Arap dünyasına çevirdi ve BAE ile Suudi Arabistan (Katar zaten vardı) bunun ilk adımları oldu. Sorunlar bugünden yarına çözülmez elbette ancak en azından buzların erimeye başladığı söylenebilir.

Mısır ile ilişkiler ise öylece duruyor. Doğu Akdeniz’de yaşanacak gelişmeler, Libya’da yaşanan yeni normalin ne kadar sürdürülebileceği, Müslüman Kardeşler örgütünün (en azından Türkiye’deki geleceği) iki ülke arasındaki ilişkinin bundan sonraki yönünü de belirleyecek. Olumlu giderse Türkiye’nin sorun yaşadığı Suriye kalacak geriye.

Türkiye ile Suriye arasında yaşananlardan sonra ilişkiler normale döner mi? Bu da gelecek yazının konusu olsun.

1: https://www.raialyoum.com

soL / 04.01.22