Suriye yağması-2- Musa Özuğurlu

Demek ki Suriye’de neler yaptığımızı öğrenmemiz için mafya liderlerinin iç hesaplaşma sırasında eski ortaklarını faş etmeleri gerekiyormuş.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 29 Haziran 2021
  • 11:15

“Kamyonlar ve kardeş ülke Katar’a ait petrol çıkarım ekipmanları ‘Kuzey Fırtınası Tugayı’ tarafından özgürleştirildi. Bunlar Kuzey Fırtınası Tugayı tarafından getirildi (temin edildi), Türkiye’ye geçiriliyor ve daha sonra kardeş Katar devletine gidecek. Bunlar kardeş Katar’a teslim edilecek. Allahu Ekber. El Selame (Öncüpınar) kapısı. 27.11.2012” (1)

Yukarıdaki özet “Esad’ın devrilmek üzere olduğu, Suriye ordusunun dağılmasına ramak kaldığı, Suriye’nin paramparça olması için gün sayıldığı” düşüncesinin verdiği rahatlıkla çekilen videodan. Videoda kamyonlar arka arkaya Bab El Selame (Öncüpınar) sınır kapısından geçirilirken kameralar kayıt yapıyor. Örgüt mensubu olduğu belli olan şahıs, tarih ve mekân bilgisi vererek “Allahu Ekber” nidası ile kamyonlara yüklenmiş ekipmanın Türkiye tarafına geçirilişini anlatıyor.

Şahsın söyledikleri dönemin ruhunu tam olarak yansıtıyor. “Suriye’de rejim kötü, o halde mallarının çalınması helaldir” fırsatçılığını, “kardeş ülke Katar” vurgusu ile o dönemde bu cihatçı örgütleri hangi ülkelerin desteklediğini, dolayısıyla Suriye’de hangi ülkelerin “vurgun” peşinde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Bu görüntüler sınır geçişinin Suriye tarafından ama önemli bir nokta da Türkiye tarafındaki işlemler. Yani bizim tarafta geri göndermek/kabul etmemek yerine bu malların geçmesine izin verilmesi. Bir toplu iğne için bile gümrük işlemi gerekiyorken, nasıl oldu da malların geçmesine izin verildi? CMR (karayolu taşıma senedi) olmadan o mallar nasıl oldu da Türkiye’ye sokuldu? O dönemde görevli olan amir ya da memurlar nasıl bir sorumluluk aldılar? Bu şekilde geçirildikten sonra “kaçak” muamelesi görmesi gereken bu mallar ülke içinde onca yolu nasıl dolaşabildi? Bütün bu sorular dönemin görevlileri ve yetkililer tarafında cevaplandırılması gereken sorular.

Bu yağmanın bir başka boyutu da “makine katliamı.” Çok büyük makineler testere ile kesilip küçültülmüş ve değerinin çok altında, hurda demir fiyatına satılmış.

Bir önceki yazıda işin Suriye tarafının aşağı yukarı belli olduğunu, Türkiye tarafının ise nerelere kadar uzanabileceğini ileride görebileceğimizi ifade etmiştik.

Bir gazeteci arkadaşım bana bir sözleşme örneği gönderdi. Sözleşme “hurda alım sözleşmesi.” Alıcı, Türkiye tarafında Kilis vergi dairesine kayıtlı bir şirket. Satıcı ise adresi Suriye - Zarchana olarak görülen bir firma. Firmanın adı Al Hassam Company. Şirketin yetkilileri olarak bazı Suriyeli isimler görülüyor. Bu ikisi arasında “Suriye bölgesinden Türkiye tarafına belirli süre ve miktarda hurda tedariki” ile ilgili sözleşmede “garantör” firma da var. Bu firma Gaziantep / Şehitkamil adresli firmanın yetkilisi Sadullah Y. isimli bir Suriyeli. Anlatılanlara göre bölgede herkes tarafından bilinen, ÖSO (Milli Ordu) mensubu olduğu söylenen bu şahıs Ceylanpınar “geçiş trafiğini” yönetiyor.

Soru şu: Sadullah Y’nin, adı bu ticaret ile ilgili olarak gündeme gelen Türkiyeli iş adamı ile dolaylı da olsa herhangi bir ilgisi, irtibatı, ortaklığı var mı?

Türkiye tarafının bir başka boyutuna tekrar döneceğiz.

Meseleyi deştikçe yağma tablosunun daha da vahim bir hal aldığını görüyoruz. Telefon ile görüştüğümüz Suriye Sanayi Odaları Birliği Başkanı Faris El Şihabi, 2012 ile 2014 yılları arasında sadece Halep’teki Şeyh Neccar bölgesinin değil, Halep’in kuzeybatısında bulunan Leyremun sanayi bölgesinin de yağmalandığını anlatıyor.

Şihabi’nin Leyremun bölgesi için anlattıkları Şeyh Neccar’dan çok daha vahim bir tabloya işaret ediyor. Şeyh Neccar’da yaklaşık 700 fabrika yağmalanmışken Leyremun’da bin 100 fabrika tamamen sökülerek Türkiye tarafına geçirilmiş.

Şihabi, Leyremun bölgesinin cihatçı örgütlerin elinden kurtarılmasından sonra fabrikaları talan edilen iş adamlarından yaklaşık 200’ü ile toplantı yaptıklarını anlatıyor. 1100 fabrika sahibinden geri kalanlar ise Mısır’a göçmüşler. Kalanlar ise bölge temizlendikten sonra döndüklerinde fabrikaları, makineleri yerine enkaz ve duvarlarda cihatçı sloganları ve komşu ülkelerden sim kartları ile karşılaşmışlar.

El Şihabi bunları anlatırken “Türk halkına düşman değiliz, onları suçlamıyoruz, suçladıklarımız bu yağmada rolü olanlar” diyor.

Bu yağmanın önüne geçilebilir ve Türkiye’nin uluslararası alanda hırsızlık şikâyeti konusu olmasının önüne geçilebilir miydi?

Belki de hepimizin unuttuğu şu habere bakalım:

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi önce bir grup avukat, hemen ardından Suriye dönüşünde ÇHD başkanı Selçuk Kozağaçlı havalimanında Ocak 2013’te gözaltına alındı. “Ajanlıkla” suçlanan Kozağaçlı gözaltına alınmadan önceki açıklamasında “Sınırlarını silahlı saldırganlara açarak Suriye halkını katlettiren, yağmalatan, tecavüz ettiren kişileri ve onları kollayanları belge ve kanıtlarıyla öğrendik. Artık Suriye halklarının da avukatlığı ile uğraşıyoruz. Elbette elinizden geleni de ardınıza koymayın. Yaşayıp kimin utandığını görelim” demişti. Kozağaçlı o dönemde Suriye’de(n) yapılan talanın kimler tarafından yapıldığı bilgisini haiz olduklarını ve hukuki mücadele vereceklerini ima etmiş ve "Suriye’deki insanlık suçlarını araştıracağız ve hükümet aleyhine dava açacağız" demişti. (2)

Kozağaçlı ve ÇHD’ye yönelik operasyon o dönemde Suriye’deki yağmada doğrudan ya da dolaylı olarak rolü olanların ortaya çıkarılmasını önledi. Demek ki Suriye’de neler yaptığımızı öğrenmemiz için mafya liderlerinin iç hesaplaşma sırasında eski ortaklarını faş etmeleri gerekiyormuş.

Bakalım başka neler ile karşılaşacağız.

1- https://www.youtube.com/watch?v=wdYzGnz1_uM&ab_channel=VivaSYRIA 

2- https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ucaktan-aldilar-22404593 

Gazete Duvar / 29.06.21