Arap basınında geçen hafta: İdlib'de Türkiye'yi ne bekliyor?

Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda ABD ile yaptığı güvenli bölge anlaşması ile eş zamanlı olarak İdlib'de yaşanan gerilim Arap basınında geniş yer buldu. Bazı yazarlar Suriye ordusunun İdlib'deki operasyonlarını 'Rusya'nın Türkiye'ye karşı hamlesi' olarak gördüğünü ve Ankara'nın 'büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını' savundu. Bazıları ise Türkiye ile Rusya arasında bir anlaşmazlık olmadığını yazdı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 26 Ağustos 2019
  • 10:28

Suriye ordusunun İdlib yönündeki ilerleyişi ve Han Şeyhun kasabasını ele geçirmesi, bu hafta Arap dünyasının en önemli gelişmelerinden birisiydi. Arap gazeteleri, Suriye ordusunun Rus hava desteğiyle ilerleyişine geniş yer ayırdı. Rusya’nın operasyona tartışmasız her türlü desteği vermesini ABD ile Türkiye arasındaki güvenli bölge mutabakatına dayandıran yorumlar dikkat çekti.

Suriye ordusunun son operasyonlarını ‘Rusya’nın Türkiye’ye karşı hamlesi’ olarak gören ve Türkiye’nin büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını iddia eden bazı yazarlara karşılık, bu durumun Türkiye ile Rusya arasında bir anlaşmazlığa işaret etmediğini ve sadece önceliklerin değiştiğini savunan yorumlar da yer aldı. Bundan sonra İdlib’i ve oradaki silahlı muhalefeti nasıl bir sürecin beklediği de merak konusuydu. Bu konuda öne çıkan yorumlar şöyleydi:

‘Türkiye hayal kırıklığı yaşıyor’

“Suriye ordusu ve destekçilerinin Han Şeyhun’u bu kadar hızlı ele geçirmesi, Şam-Moskova-Tahran eksenine İdlib’deki durumu kendi lehine çözebilmek için avantaj sağlayacak. Türkiye’nin hayal kırıklığı ve üzüntü içinde olduğu çok açık. Yine öyle görünüyor ki, Rusya’nın İdlib savaşını sonuca götürme konusundaki ısrarına karşı koymaya kadir değil.

Türkiye’yi Suriye’de iki konu ilgilendiriyor. Birincisi Kürtler. Türkiye, ABD’yle yaptığı güvenlik anlaşmasından dolayı bu konuda rahat görünüyor. İkincisi de, İdlib savaşının kendi sınırlarına doğru göç dalgasını başlatacak bir faciaya dönüşmemesi. Buradan hareketle Türkiye, İdlib’in Suriye devletinin kontrolüne girmesini bazı şartlarla kabul edebilir. Türkler pragmatiktir. Ve Suriye’de onları harekete geçirebilecek başka bir sebep yok. Çıkarları önceliklidir. Suriye’deki müttefiklerine dair ilkesel tavır ise gerçekliği olmayan bir yanılsamaydı.” (Ömer Ayasra / Ürdün gazetesi El Sebil)

‘Ankara moskova ile pazarlık mı yaptı, aciz mi kaldı?’

“Suriye’deki son gelişmeler Türkiye’nin, ABD’yle Fırat’ın doğusunda güvenli bölge konusunda vardığı mutabakata bir cevap oluşturacak nitelikte İdlib’de kaybettiğini gösteriyor. [Fırat’ın doğusunda] Kazanma konusuysa, Washington’ın Ankara’yı tatmin edecek tedbirlerin alınması için beraber çalışma yönündeki vaatlerini yerine getirip getirmemesine bağlı.

Halep-Şam otoyolunun açılması ve çatışmaların Lazkiye-Halep yolunun da açılmasını sağlayacak şekilde Serakeb tarafına ilerleme ihtimali karşısında, Türkiye’nin Han Şeyhun’da kaybettiği açıkça görülüyor. Böyle bir durumda, Fırat’ın batısında Türkiye’nin elinde müttefikleriyle beraber kontrol ettiği alanın sadece yarısı kalacak. Bu senaryo akla iki ihtimali getiriyor. Türkiye ya elde etmesi zor ve farklı kazanımlar karşılığında teslim oldu ya da Rusya’nın gücüne karşı koymakta aciz kalıyor.” (Muhammed Kavvas / El Arab gazetesi)

Türkiye ile Rusya arasında anlaşmazlık yok’

“Anlaşılan Rusya bu dönemde Heyet Tahrir el Şam’ın ne olacağıyla ilgilenmiyor. Aynı şekilde Türkiye’nin orta ve kuzey İdlib’i kontrol ediyor olmasıyla da. Fakat rejimle beraber iki uluslararası yola (M4 ve M5) ulaşmaya çalıştığı bu süreçte, İdlib’i bu çekişmenin dışına çıkarmanın da vakti geldi. Bu bağlamda, yaşanan çatışmalar Lazkiye Cephesi açısından önem taşıyor. Rejim ise Rusya’nın yardımıyla önce Cisr El Şuğur’a, oradan da İdlib’in derinliklerine girmeyi hedefliyor.

Türkiye-Rusya ilişkileri mevcut durumda geniş çaplı bir operasyona izin vermez. Büyük ihtimalle yeni bir yol üzerinde bir anlaşma sağlanır. Bu anlaşma da, iki uluslararası yolun açılması, Han Şeyhun ile Hama’nın kuzeyinin Suriye rejiminin kontrolünde kalması karşılığında, İdlib’in orta ve kuzey kesiminin muhalefetin elinde kalması şeklinde olur. Bazılarının iddia ettiği gibi İdlib’de yaşananlar Ankara ile Moskova arasında derin bir ihtilafa işaret etmiyor. Yine bazılarının iddia ettiği gibi yıkıcı bir uzlaşma da değil. Sadece önceliklerinin değişmesi anlamına geliyor. Bununla beraber, rejimin İdlib’in güney kesimlerini ele geçirmesi sonucunda buradan göç edecek kişiler, güvenli bölgenin kurulmasıyla Fırat’ın doğusuna yerleştirebilir.” (Hüseyin Abdülaziz / El Arabi El Cedid gazetesi)

‘Türkiye’nin İdlib’de üç seçeneği var’

“Görüşme masasında olması muhtemel üç seçenek var. Bunlardan ilki, Nusra Cephesi’nin kendini feshedip silahlarını oluşturulacak üçlü komiteye teslim etmesi ve siyasi bir harekete evrilip Rusya, Türkiye ve İran’ın garantörlüğünde Soçi sürecine dahil olması. İkinci seçenek, Türkiye’nin bütün bu gruplardan kendini uzaklaştırması, Nusra Cephesi’nin kendini feshetmeyi ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmemesi halinde de İdlib’e yönelik Rus-Suriye saldırısına bedeli her ne olursa olsun yeşil ışık yakmasıdır.

Üçüncü seçenekse, Türkiye’ye daha önce Eylül 2018’deki Soçi zirvesinde mühlet verilmesine benzer şekilde birkaç haftalık zaman tanınması. Türkiye’nin ikinci seçenekten yana olacağını düşünmüyorum. Zira bu durumun en büyük kaybedeni kendisi olacaktır. Askeri müdahaleyi onaylaması, müttefikleri tarafından buna ortak olmakla suçlanmasına yol açar. Buna muhalefet etmesiyse Rusya’yla askeri olarak karşı karşıya gelmesi demektir.” (Abdülbari Atvan / Ra Al Youm gazetesi başyazarı)

 

Arap basınında bu hafta Sudan’daki son gelişmeler de ele alındı. Zira Sudan’da Yüksek Askeri Konsey ile muhalefet cephesi arasında anayasa anlaşmasının imzalanması ve geçiş sürecinin başlaması ülkenin geleceğiyle ilgili tartışmaları sonlandırmadı. Sudan’ın diğer birçok Arap ülkesine nazaran başarılı bir süreç atlattığı yönündeki genel yorumların aksine, gelecekteki sürecin pek de umut vaad etmediğini savunanlar da var. Öne çıkan yorumlar şöyle:

‘Sudan halkı Mısır’daki sürecin bir benzerine izin vermedi’

“Ömer El Beşir’in 11 Nisan 2019’da görevden alınması ve 17 Ağustos’ta anayasa anlaşmasının imzalanmasına kadar geçen sürede Sudanlılar, Arap dünyasında daha önce görülmeyen bir tecrübeye imza attılar. Bu tecrübede asker, iktidarı tekeline almayı ve sivil direnişi bastırmayı başaramadı. Hem de Suudi Arabistan, Mısır, ABD ve AB ülkelerinin Mısır’dakine benzer bir sürecin yaşanmasına verdiği desteğe rağmen. Görünen o ki Sudan’ın kendine has özellikleri var. Örneğin Beşir’in 30 yıllık iktidarı boyunca silmeyi başaramadığı siyasi partiler. Bu partiler meslek örgütleri, öğrenci ve kadın dernekleri gibi güçlerle birleşerek 100 günü aşkın bir süre boyunca barışçıl eylemleri sürdürmeyi ve askeri Beşir’i görevden almaya mecbur bırakmayı başardı.” (Muhammed Seyyid Rasas / Lübnan gazetesi El Ahbar)

‘Sudan’da iki ihtimal var’

“Askeri Konsey ile Değişim ve Özgürlük Güçleri Cephesi arasında anayasa anlaşmasının imzalanmasının ardından Sudan kentlerinden gelen kutlama görüntülerine rağmen, ülkenin barış, özgürlük ve istikrara kavuşma ihtimali belirsizliklerle dolu görünüyor. Sudan hâlâ bir yol ayırımında duruyor. Siyasi durum çalkantılarla dolu, ekonomik kriz devam ediyor ve siyasi geçiş sürecinde görece uzun ve ses getirecek sürprizler yaşanabilir. Ayrıca Batılı güçlerin çoğu Sudan’daki çıkarlarının zarar görmesi durumunda sessiz kalmayacaktır. Bunun yanı sıra Sudan’da yönetimin kökten değişmesine sevinmeyecek olan bölgesel güçler de var. Bunların hepsi ülkedeki herhangi bir kazanımı baltalamak isteyen karanlık güçlerle yolları kesişen etkenlerdir.

Önümüzdeki günler Sudan hükümetinin ülkeyi iki seçenekle karşı karşıya bırakan fırtınaları deşifre etmeye kadir olup olmadığını göreceğiz. Ya yeni Sudan inşa edilecek ya da eski rejimin yeniden inşasının önü açılacak. (Muhammed İsmet / Mısır gazetesi El Şuruk)

 

Büyük bir insani krizin yaşandığı Yemen’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Suudi Arabistan arasındaki ihtilaf devam ediyor. BAE’nin Aden’de hükümete yönelik darbe girişimi olarak nitelendirilen adımlarından sonra, Arap medyasında ülkenin bölünme riskinin daha da arttığına dair genel bir kanı var:

‘Yemen’de trajik sürecin sonuna gelindi’

“Yemen’de trajik bir sürecin sonunun geldiğini görüyoruz. Fotoğraf epey açık. Kararlılık Fırtınası operasyonunun başlamasından hemen sonra uyarıda bulunduğumuz üzere, bölünme ve parçalara ayrılma senaryosunun sonuna gelindi. Güney’de Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen geçici meclis önderliğinde Hizam El Emni güçleri, içinde bulunduğumuz ayın başında Aden ve cumhurbaşkanlığı sarayını işgal etmeye başladı ve Abyan şehrine doğru ilerlemeye başladı. Bu adım ancak iki şekilde açıklanabilir. Bu gelişmeler ya Yemen’i parçalamak ve Güney Yemen’in BAE himayesi altında tekrar canlandırmak için Suudi Arabistan’ın onayıyla gerçekleşiyor ya da Yemen’de meşruiyeti destekleme adı altında bir Arap gücü oluşturan ve Kararlılık Fırtınası’nı başlatan iki müttefik arasında büyük bir çatlak vardır. Bu iki durumdan hangisinin gerçek olduğunu, söz konusu krizi çözmek için Cidde’de toplanması beklenen zirvede göreceğiz.” (Abdülhamit Siyam / Kuds ül Arabi gazetesi)

Gazete Duvar / 26.08.19