IŞİD lideri Ebubekir Bağdadi’nin İdlib’de Amerikan özel kuvvetlerine ait bir operasyonda öldürüldüğünün açıklanması Arap dünyasında birçok kesim tarafından şüpheyle karşılandı.
Bağdadi’nin cesedinin gösterilmemesi ve operasyonun zamanlaması, Amerika Birleşik Devletleri’nin Bağdadi’nin öldürüldüğüne dair açıklamalarına ihtiyatlı yaklaşan kesim tarafından yeterli gerekçe olarak gösterildi.
Uzun süredir gerilimin hakim olduğu Irak’ta da tansiyon hâlâ yüksek. Ne hükümetin göstericileri ikna etmek için açıkladığı reform paketleri ne de eylemlere yönelik sert müdahaleler gösterileri dindiremedi.
Son olarak Sadr grubunun lideri Mukteda El Sadr’ın gösterilere destek vermesi ve Abdülmehdi hükümetinin istifaya hazırlandığına dair haberler, ülkedeki belirsizliği daha da arttırdı.
Lübnan’da ise reform vaatleriyle halkı ikna edemeyen Hariri hükümeti istifa etti. Şimdi herkes, “ne olacak?” sorusunu soruyor. Göstericiler, hükümetin istifasını bir ön adım kabul edip, sistemin değişmesine yönelik talepleri için eylemlerine devam ediyor. Ancak gösterilerdeki heyecan ve katılım oranındaki düşüş de dikkat çekiyor.
“Trump ve Obama neyi gizliyor?”
“Amerikan güçleri Saddam’ın çocukları Uday ve Kusay’ı öldürdüğü zaman, bunu ispatlamak için onların cesetlerini kameraların önüne serdi. Babalarının uyduruk bir yargılamadan sonra idam edilişinin görüntülerini de sızdırdılar. Libya’nın eski lideri Muammer Kaddafi’nin cesedini günlerce bir sebze soğutucusunun içine koyup, bu ölüme sevinenler seyretsin diye kokusu çıkana kadar beklettiler. Sadece öldürdükleri üç kişiyle ilgili herhangi bir delil göstermediler. Bunlar da, Usame Bin Ladin, Hamza Bin Ladin ve Ebubekir Bağdadi’dir.
Dikkat çeken husus, Trump ve Obama yönetimleri, oğul Bush yönetiminden bu konuda oldukça farklı. Obama ve Bush yönetimi, Usame Bin Ladin ve oğlu ile Ebubekir Bağdadi’nin cesetlerinin görüntüleri konusunda ketum davrandılar. Zira öldüklerine inanmamız için hiçbir görüntü yok. Nereye gömüldüklerine dair bilgi de. Bu da, bu yönetimlerin kendi vatandaşlarından ve bütün dünyadan bir şeyler gizlediklerini gösteriyor. Belki bunu öğrenmemiz için aradan on yıllar geçecek.” (Abdulbari Atwan/Rai al Youm gazetesi başyazarı)
“Terörist öldü, ya terörü yaratanlar?”
“Bin Ladin’in öldürülmesi El Kaide’nin sonunu getirmedi. Aksine örgüt yeniden toparlanmaya başladı ve üzerine basacak yeni zeminler kazanmaya başladı. İç çalkantılar yaşayan ülkelerin bu durumundan istifade edip varlığını daha da güçlendirmeye çalışıyor. Afrika’da yaptığı gibi.
Terörü yaratanlar fikri ve mali olarak ayakta kaldıkları sürece, Bağdadi’nin ölümünün terörle mücadele için hiçbir faydası olmayacak. Birçokları da bunu görüyor ancak görmezden geliyor.
Bağdadi’nin ölümünün IŞİD’den daha organize ve tehlikeli bir örgüt yaratabilecek yeni bir teröristin ortaya çıkmasına neden olmasından da endişe duyuluyor. Bu da muhtemeldir.
Gerekli olan, terörü yaratanların ortadan kaldırılmasıdır. Ardından sıra teröristlere gelmeli. Denge bu şekilde olmalıdır.” (Emil Amin/Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
“Bağdadi’nin ölümü IŞİD düşüncesinin sonu değil”
“Ebubekir Bağdadi bir düşünme biçimi bir fikirdir, fikirler de ölmez. Şimdi herkes Bağdadi’nin ölümüyle ilgili detaylara ulaşmak için çabalamaya başlayacak. Güvenlik uzmanları ve stratejistler ordusu da, Bağdadi’yi bitiren planı veya ona ulaşılmasını sağlayan daha önceki adımları anlatmak için seferber olacak. Bunların hepsi muhtemel ve kabul edilebilir.
Ancak Ebubekir Bağdadi’nin ölümünü, IŞİD senaryosu ve türevlerinin son halkası olarak ele almak kabul edilebilir değil. Zira IŞİD, kardeşleri ve kuzenleri gibi bir fikirdir. Bu fikir de söndü ancak tekrar ayağa kalkmak ve yayılmak için uygun zamanı beklemektedir. Bunun yanı sıra fikirleri yaratanlar, onlarca yeni fikir yaratıp onu yaymak için gerekli ekipmana ve enerjiye sahiplerdir.” (Emine Hayri/Mısr El Youm gazetesi)
“Bağdadi Washington veya Tel Aviv’de”
“Ne öldürüldü, ne de kendi kendini patlattı. O şimdi iki yerden birindedir. Şu an ya Washington’da ABD işgalinden sonra Irak’ta, Ebu Garib Hapishanesi’nde sadist acımasızlıklar yapan ‘Balckwater’ şirketinin bir üssündedir, ya da Tel Aviv’deki ofisine ve işine geri döndü ve arkadaşlarıyla görevini başarıyla yerine getirmesini kutluyordur. Bu, daha muhtemel seçenektir.
IŞİD esasen bir Amerikan ve İsrail yapımıdır ve iki tarafın güvenli işbirliğinin en bariz şeklidir. Bu, Hillary Clinton’un 2014’te çıkan anı kitabı ‘Zor Seçimler ’de itiraf ettiği bir konudur.
Clinton’un bu itiraflarını destekleyen bir dizi soru işareti zihinleri meşgul ediyor: Bağdadi’nin öldürülme haberi neden Trump’ın askerlerini kuzey Suriye’den çekme kararıyla aynı zaman denk geldi? Kendini Müslümanların halifesi olarak gören Bağdadi, İslam’da intiharın günah olmasına rağmen kendini nasıl patlatıyor(ABD’nin rivayetlerine göre)? ABD, Bağdadi’nin cesedinin gerçek görüntülerini neden yayınlamıyor? Bu da şu anlama geliyor ki, Bağdadi’nin kendini patlattığı hikâyesi IŞİD tiyatrosuna uygun örülmüş.” (Reşad Ebu Davut/Ürdün el Destur gazetesi)
“Irak’ta göstericiler siyasi rejimin değişmesini istiyor”
“Irak, ekimde başlayan gösterilerden sonra eski Irak olmayacak. Ekimin başında başlayan halk gösterileri yönetimin vahşice müdahalesi ve Erbain Ziyaretleri’nden dolayı durdu. Ancak 25 Ekim’den itibaren tekrar başladı. 2003’ten bu yana Irak’ta görülmediği biçimde. Iraklılar ilk defa, herhangi bir dini ve siyasi hareket olmadan gösterilere çıkıyorlar.
Dikkat çekici nokta, Irak’taki gösteriler direk siyasi rejimin değişmesini talep ediyor. Başlarda birtakım sosyal taleplerin olduğu gösterilerde, hükümetin vahşice bastırmaya çalışmasından dolayı 2003’ten bu yana bütün yönetim mekanizmasının değişmesini talep edilmeye başlandı.
Irak’ta siyasi süreç darmadağın olmuş durumda. Görünüşe göre göstericiler, meşru gördükleri talepleri gerçekleşinceye kadar ayaklanmalarını sürdürecekler. Bu talepler de, siyasi mekanizmanın değişmesi, yeni anayasa ve yeni seçim kanunu, mezhepçiliğe dayalı öldürme ve yolsuzluğa bulaşan partilerin yargılanması ve seçimlere girmesinin engellenmesi, milislerin dağıtılması ve silahların sadece devletin kontrolünde olmasıdır.” (İyad El Delimi/Arabi el Cedid gazetesi)
“Dünya Irak’a ilgisiz kaldı”
“Irak’taki gösteriler uluslararası alanda beklenen ilgiyi görmedi. 200’den fazla insan öldü, yüzlercesi de yaralanmasına rağmen hem uluslararası toplumun hem de medyanın ilgisi büyük değildi. Ancak ABD’nin tutumunda bir ilerleme olduğunu da vurgulamak lazım. Mike Pompeo’nun açıklamasının yanı sıra, dışişleri bakanlığından da bir açıklama yapıldı. Açıklamada şiddet kullanarak bastırma ve basın özgürlüğünün engellenmemesine dair uyarılar vardı.
Son olarak da BM’nin Irak yardım misyonu genel sekreteri özel temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert Bağdat’a geldi ve gösterilerin sürdüğü Tahrir Meydanı’nda göstericilerle buluştu. Bu ziyaret önemli bir girişimdi ancak arkasından yayınlanan beyan böyle değildi. Nitekim ‘bir yıllık bir hükümetin birikmiş sorunları çözemez’ şeklindeki söylemle Irak hükümetinin yanında durdu. BM temsilcisi de, gösterilerin özünü ve göstericilerde bir hayal kırıklığı yarattığını ve hükümetle göstericiler arasındaki güvensizliği kavrayamadı. Belki önümüzdeki günlerde hem BM genel sekreterinin temsilcisi hem de bütün dünya bunu daha iyi anlayacak. Ancak bu da, Tahrir Meydanı’nda ne olacağına bağlı.” (Rafid Cebburi/Irak Azzaman gazetesi)
“Hariri’nin istifası bir ön zafer”
“Lübnan’ın en kuzeyinden en güneyine kadar yüzbinlerce kişinin sokağa çıkıp rejimin devrilmesini ve hükümetin düşmesini istediği gösterilerden 13 gün sonra, sokağın baskısıyla Başbakan Saad Haririr’nin istifası geldi. Göstericiler ise bunu, mezhepçilik, yolsuzluk ve sosyal dengesizliklere batmış sistemi kendi sosyal, siyasi ve mali taleplerini karşılayacak bir sistemle değiştirme yolundaki mücadelelerinde bir ön zafer olarak gördü.
Oluşan siyasi atmosferde kesin olan ise göstericiler, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın hükümetin düşmesiyle ilgili koyduğu kırmızı çizgiyi geçmiş oldu.
Mevcut bilgilere göre, ortada dolaşan senaryolara rağmen yeni bir hükümet kurmak çok da kolay olmayacak. Bu senaryoların bazıları kurulacak hükümetin yine Hariri başbakanlığında olacağını söylerken bazıları ise farklı bir tablo çiziyor.” (Kuds El Arabi gazetesi)
“Günah keçisi Hariri”
“Hariri’nin istifasıyla beraber Lübnan’ın içine girmiş olduğu uzun soluklu ve derin kriz kesinlikle olumsuz bir durum değil. Bu istifa, Lübnanlıların tarihlerinde ilk defa kalkıştıkları halk ayaklanmasında büyük bir başarıdır. Ancak bu kazanımların gözetilip korunması ve sürekli olarak yenilenmesi lazım ki, karşı devrim tarafından boşa çıkarılmasın.
Hariri’nin istifası en az bir hafta gecikti. Ki bu istifa kararı da halkın gösterilerdeki çağrılarına binaen de alınmadı. Aksine, yönetimdeki güçler arasındaki şiddetli çekişmeden sonra geldi. Ancak bu durum, istifanın halk devriminde bir kazanım olarak değerini azaltmamaktadır.
Hariri, Mişel Avn ve Hasan Nasrallah’ın kontrol altına alamadıkları halk gösterileri için feda ettikleri ilk günah keçisi. Krizin gidişatı şimdi ise cumhurbaşkanı ve Hizbullah genel sekreterine bağlı.” (Satı Nureddin/Lübnan El Modon internet gazetesi)
Gazete Duvar / 03.11.19